ANKARA - KESK’in yaptığı panelde konuşan panelistler, bütçe için “Güvenlikçi, militarist, siyasal İslamcı, otoriter bir rejimin bütçesidir. Kemer sıkma bütçesidir” değerlendirmesi yaptı.
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) , “Orta vadeli program ve bütçe gerçeği” başlıklı panel düzenledi. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Ankara İnşaat Mühendisleri Odası’nda düzenlenen panelin açılış konuşmasını KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik, yaptı.
AKP’nin politikalarına ve bütçe hazırlık biçimine tepki gösteren Bozgeyik halkın, emekçilerin, toplumsal muhalif kesimlerin yanı sıra Meclis’te ve dışında bulunan çok sayıda siyasi partinin bütçe yapma hakkının ortadan kaldırıldığını ifade etti. Bozgeyit, “Her şey en üsten, kendilerinin belirlediği ve parlamentoda çoğunluk sayısı ile emek karşıtı politikaların hayata geçirildiği bir dönemde bütçe sunuldu. Hem emek örgütlerin hem de toplumsal muhalif kesimlerinin, demokratik kitle örgütlerini bütçe yapma hakkına dair mücadele programını hayata geçirmek ve bütçe hazırlığına dahil olmak istiyoruz” diye konuştu.
‘EKONOMİNİN ÖNCELİKLERİNİ TARİKATLARA VERİYOR’
Politik Yol yazarı ve ekonomist Güldem Atabay panelde bütçe açığı ve borçlanmanın neden ve sonuçlarına dair sunum yaptı. Panelde söz alan Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu da AKP’nin sermayenin tercihlerine öncelik verdiğine işaret etti. Bu yaklaşımın AKP’nin 3 Kasım 2002’de gelişinden bu yana geçerli olduğunun altını çizen Kozanoğlu, “Klasik neoliberal piyasacı partilerden farklı olarak AKP rejimin ikili bir niteliği var. Bir tanesi sürekli serbest piyasayı gözettiğini, müdahale etmediğini vurguluyor. İktidar süresince bunu sürdürdü. Ekonominin önceliklerini yandaş kesimlere, tarikat, cemaat ve vakıflara aktarıyor. Buna öncelik veriyor. Erdoğan ve AKP, genellikle büyük projeleri seküler iş adamları ile yapıyor. O beş müteahhittin niteliğine bakın. Cimer, doğuş grubu ile hal ediyor. Anadolu’ya bağlı işleri ise tarikat ve cemaat benzeri yapılara veriyor” diye konuştu.
‘DIŞ BORÇ 476 MİLYAR DOLAR’
AKP’nin iktidara gelişinden bu yana dışa bağımlılığın artığını dile getiren Kozanoğlu, “Bun dış borçlardan görüyoruz. AKP ilk iktidara geldiği dönemde dış borçlar 132 milyar dolar iken şu anda 476 milyar dolara çıktı. Cari açıkların bir sonucu. Türkiye’nin borçları bu şekilde birikiyor. AKP iktidara geldiğinde yükümlükler 83 milyar dolar varlıklardan daha fazlaydı. Bu 2014’te 442 milyar dolara çıktı. Bu özel sektörün de borçlarını gösteriyor. 2018 ‘Rahip Brunson’ krizinden sonra özel sektör, özellikle yerel bankalar döviz yükümlüklerini azalttılar. Giderek kamu yükümlüğü arttı. Bu yükümlüklerin, borçların artması demek sizin, bizim borçların artması demek. Şu anda bu rakam 303 milyar dolar dolaylarında. Bu kamunun, merkez bankasının borçlarından kaynaklanıyor” diye kaydetti.
‘DIŞ SERMAYEYE BAĞLI’
AKP’nin ekonomi anlayışına da değinen Kozanoğlu, “Ekonomi anlayışı dış sermaye girişlerine bağlıdır. Bu ister istemez borçları artıyor. Sektörler arasında en yüksek ise inşaat duruyor. İnşaat ile ekonomiyi yönetme anlayışı var. AKP de genellikle ve özellikle de iktidara geldiğinde AB’ye üyelik vaadi, o sırada uygulanan İMF programı beli sermaye girişlerine kolaylaştırması, Türkiye’nin borçlanma senetlerinin borsaya girerek dövizlerin kaynaklarına ulaşması ve benzer nedenlerle kolay borçlanıyordu. Bu borçlanma nedeniyle TL değerleniyordu. Faizleri düşük tutmak mümkün oluyordu. Böyle olunca da hızlı bir büyüme elde edilebiliyordu. Zaman zaman bu mekanizma aksadığında Türkiye’ye yabancı ve yerle finans sermayesi için caiz kılarak dengeler sağlanıyordu” diye belirtti.
‘BÜTÇE İKTİDARIN KİMLİĞİN ORTAYA KOYDU’
Daha sonra söz alan ekonomist Prof. Dr. Mustafa Durmuş, 2024 bütçe teklifine değindi. Bütçenin iktidarın kimliğini de ortaya koyduğu dile getiren Durmuş, “Bütçeyi konuşurken hem Kalkınma Planından hem de Orta Vadeli Programdan bağımsız düşünemeyiz. Bu üçünün birliği Anayasa gereğidir. Plan ve program hedefindeki tutarsızlıklar bütçeyi etkiliyor. Tıpkı gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemek gibi” dedi.
‘ÇOKLU KRİZLERDEN BAĞIMSIZ ELE ALINAMAZ’
Durmuş, bütçenin sunulduğu dönemlerin özelliğini yansıttığını belirtti. Durmuş, “Çoklu krizler dönemindeyiz. Yani sadece iktisadi kriz yok. Sadece enflasyon, derin işsizlik falan yok. Aynı zamanda jeopolitik krizler de söz konusu. Bir tanesi burnumuzun dibinde yaşamaktayız. Orta Doğu’nda belki de Üçüncü Dünya Savaşı’nın tohumlarının atıldığı çatışmalardan bahsediyoruz. Hem Kuzey Irak’a hem de Suriye’ye, Rojava’ya dönük savaşın sürdürüldüğü bir ortamda biz bunları görüyor ve yaşıyoruz. Bütün bunları bütçeyi etkilememesi mümkün değildir. Bu da çoklu kriz çağının bir önemini gösteriyor. Aynı zamanda faşizan yönetimler de günümüzün çok özellikleri arasında yer alıyor. Başta Türkiye olmak üzere… Aynı biyo-çeşitlilik azalıyor, aşrı sıcaklıklar ve bir bütün olarak ekolojik kriz var. Bu krizler hepsi iç içe geçmiş durumda. Bunlar içerisinde sadece iktisadi krizi ele alıp çözümleme yapmak ve bütçeyi buna göre tasarladığımızda çok eksik kalırız” ifadelerini kullandı.
‘SON YILLARIN EN BÜYÜK BÜTÇE AÇIĞI’
Durmuş, “Bu yüzden hem bütçelerin tasarlanması hem de emek, barış ve demokrasi mücadelesi verenlerin de kendi mücadelelerini çoklu krizleri gözeterek yeniden tasarlaması gerekiyor. Bu ittifak politikası emekçileri çokça etkileyecektir. Bu güçleri yan yana dizmek zorundasınız. Bunu yapmadığınız taktirde bu savaşı kazanabilmek mümkün değil. Dolasıyla bütçeye böyle bakmak lazım. Böyle baktığımızda faturanın emekçilerin üzerine yıkıldığını görüyoruz. Son yılların en büyük bütçe açığını vermiş. Bütçe sermaye ve servetin yeniden bölüştürülmesinin en önemli araçlarından bir tanesidir. Kaynak tahsisi yapılır” dedi.
‘KEMER SIKMA BÜTÇESİ’
Bu yıl ve önümüzdeki yıl boyunca da enflasyonun aşağı çekilmesinin mümkün gözükmediğini ifade eden Durmuş, “Tek hanelere ulaşması çok zor. Aynı zamanda bir faiz bütçesi. Sermayeye kaynaklar çok daha fazla aktarıldı ama sermayeden daha az vergi aldığı bir bütçe. Güvenlikçi, militarist, siyasal İslamcı, otoriter bir rejimin bütçesidir. Kemer sıkma bütçesidir. Ağır vergilerin yükünün emekçilerin omuzlarına bindirildiği bir bütçedir. Bütçe hakkının da tamamen yok edildiği bir bütçedir” diye konuştu.
SEÇİM HARCAMALARI ARATCAK
Durmuş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bütçede vergileri artıracağım diyor. Bir yandan halka doğru sosyal harcamaları kısacağım-bu bir kemer sıkma- bir yandan da halkın ümüğünü sıkacaklar. Vergi yükü artacak. Bu yıl 1, 1 trilyonluk fazla harcama yapılacak. Bu bize seçimi gösteriyor. İktidarın kaderi zaten büyük ölçüde buna bağlı çünkü son aşama olarak görüyor. Bu otoriter rejimini perçinlenmesi demek. Seçim harcamaları aratacak. Bu kadar büyük bir bütçe açığınız varsa sizin enflasyonunuz aratacaktır demektir.”
‘SAVAŞ VE EĞİTİME AYRILAN BÜTÇE AYNI’
AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Nas” söylemlerine işaret eden Durmuş, “Şu ana kadarki iktidarlar içerisinde en fazla faiz ödemesi yapan iktidar olduğunun altını çizmek dışında şansımız yok. 2024 için 1,2 trilyon ve 3 yılda 5 trilyon faiz ödemesi yapacak. Buna karşılık iktidar şunu söylüyor; biz eğitime en çok kaynak ayıran bütçeyi hazırladık diyor. Üç yılda ödenecek faiz eğitime ayrılan bütçeyi geçiyor. Savaşa ayrılan kaynak eğitim ile nasıl baş başa geliyor” dedi.
SAVAŞA AYRILAN BÜTÇE
Bütçede “güvenlik” adı altında savaşa ayrılan rakama da dikkati çeken Durmuş, bunun çok daha fazla olduğunu varlıkları olmayan kurumları örnek verme ile gösterdi. Durmuş, “Eğitime fazla kaynak ayırınca sanki çok güzel bir şey yapılmış gibi gösteriliyor. Ancak eğitimin içi zaten boşaltıldı. Tamamen gericileştirilmiş, cinsiyetlleştirilmiş, ırkçılaştırılmış ve gerçekten bilimsel bakış açısından kopartılmış bir eğitimden bahsediyoruz” diye konuştu.
‘DİYANETE 303 MİLYAR’
Diyanet İşleri Başkanlığı’na ayrılan bütçeye de değinen Durmuş, “Hangi gerekçe ile ödeneklerinin iki katına çıkarıyorsunuz?” diye sorarak, tepki gösterdi. Durmuş, üç yıl için Diyanet’e 303 milyar ayrıldığının bilgisini de paylaştı. Durmuş, “Diyanet İşleri Başkanlığı ne iş yapar? Hangi toplumsal hizmeti üretir? Bu rejim için çok elzem bir kurum olduğunu biliyoruz ama! “ diye kaydetti.
WU’YE DİKKAT ÇEKTİ
Panelde konuşan Prof. Dr. Aziz Konukman, Washintos Uzlaşması’na (WU) değindi. Bu modellin “uzlaşma” olmadığını, “dayatma” olduğuna dikkati çeken Konukman, “Uzlaşma falan yok. Varsa kendi aralarında var. Onlar kendi aralarında, uluslararası finans çevreleri adına bütün piyasaları dolaşıyorlar, siyaset, iktisada şekil veriyorlar. Bırakın bunları hükümetleri deviriyorlar. Askere cuntaları desteliyorlar. Onların tezgahından geçmiş bir sürü iktisatçı bu programlarda yer alıyor. 80’lerde devlete bir rol biçiyorlar. Nedir o? Bütçeleri küçültün diyorlar. Kamu hizmeti üretmeyin. Sırf Türkiye filan değil ha! Uluslararası finans çevreleri bu finans örgütü dayatıyor bu programı. Dayatırken de koşullu krediler veriyor. ‘Ve ben seni denetleyeceğim’ diyor. Ayrıca ‘mili geliri küçült, özelleştir’ diyor. Aynı zamanda kuralsızlaştırmaya zorluyor” dedi.
‘KİM KOLTUKTA OTURUYORSA ONA GİDER’
Reregülasyon, Yoksullukla Mücadele ve Yoksulluğun Yönetilmesi başlıklarına da açıklık getiren Konukman, “Üç koltukta sermaye oturuyorsa kaynak kime gider? Söylemeye gerek var mı? Bütçe hakkı diye bir şey olamaz. Sermaye açısından müthiş bir huzur var. Sermaye en büyük kaynağı bu dönemlerde aldı. İslami sermaye de türedi ama bu büyük sermayenin pastadaki payının değiştiği anlamına gelmiyor. İki kesimin de payı artarken emekçiler bunun altında kalıyor. Filler tepişir, çimenler ezilir. İki trilyon vergi alımından vazgeçti” dedi.
‘BU TABLO BİR SUÇ DUYURUSU’
Konukman, sunumunda gösterdiği “2023 Ek bütçe dahil başlangıç ödenekleri ve gerçekleşme tahmini” tablosuna dikkati çekerek, bu tablonun bir suç duyurusu olduğunu kaydetti. Konukman, şöyle sürdürdü: “Bizim normalde bu yılla ait bütçemizin ne olması lazım? 5 buçuk trilyon! Bizim bütçemiz 6, 6 trilyondur. Sen daha yeni bütçeyi geçtin. İşte o bir trilyon ‘gizli, paralel sarayın ek bütçesidir.’ Cumhurbaşkanı kararları ile bazı kurumlara ödenek eklenmiş. Rakam, kime verildiği bilinmiyor. Normalde böyle bir yetkisi yok. Bu kararı bulmaya çalıştım. Ancak bulamadım. Meğerse Temmuz’da Resmi Gazete’nin şekline ilişkin bir karar var. Bunlar şeytanın aklına gelmez. Orada, ‘Her karar yayınlanmak zorunda değil’ yazıyor. Bu tek adam rejimi dahi olmaz. Bu Muz Cumhuriyeti!”
‘YİNE EK BÜTÇE GELEBİLİR’
Ek bütçeye de değinen Konukman, burada yer alan ifadeler nedeniyle Erdoğan’a 2, 6 trilyon harcama yetisi verildiğini kaydetti. Konukman, “Sen deprem olmuş ülkede 4 trilyon harcarken ne oldu da 3 ay için 2, 6 trilyon harcamak istiyorsun? Bu seçim hazırlığı. Bir yıl içinde bütçe 4 trilyondan 11’e çıktı. Muazzam bir rakam. ‘Bu seçimi kazanacağım’ diyor. Nerede muhalefet? Uyuyorlar. Seçimi kazanacaklarını düşünüyorlar. ‘Seçimden önce şeker, seçimden sonra perhiz’ olacak. Yine bir ek bütçe gelebilir. İMF denetiminde olacağı için sınırlar gelebilir. Seçimi kazandıktan sonra dozer gibi geçer. Herkes hazırlığını bu şekilde yapmalı. Onun için emekçiler, sosyalistlere büyük görev düşüyor” dedi.
‘CİNSİYET EŞİTLİĞİ OLMADAN OLMAZ’
Söz alan Dr. Reyhan Karababa da "Kamu Bütçelerinin Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Perspektif İle Ele Alınması" başlığı ile sunum yaptı. Bütçelerin rakamlardan oluşan bir belge olmadığını aynı zamanda kanun ve politika olduğunu ifade eden Karababa, “Bunun için kime ne kadar kaynak ayrıldığı çok önemlidir. Politikacıları seçiyoruz. Politikacılar direk bütçeyi yapıyor mu? Hayır, bürokratlar yapıyor. Peki temsili demokrasi yeterli oluyor mu? Denetim mekanizmasına ihtiyacımız var. Vaat edilenler nasıl, ne kadar yapıldı bunun sorgulanması gerekiyor. Burada katılımcı demokrasi devreye giriyor. Sivil toplum örgütleri, sendikalar önemli bir fonksiyonu yerine getiriyor. Toplumsal ihtiyacın ne olduğunu birlikte belirlemek gerekiyor. Toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı bütçeleme ile katılımcı bütçelemeyi birbirinden çok ayrı düşünemiyoruz” dedi.
Panel, katılımcıların konuşmaları ile son buldu.