İSTANBUL - Kuzey ve Doğu Suriye ile Filistin’e yönelik saldırıların arkasında NATO’nun bölgeye yönelik planlarının olduğunu belirten gazeteci Veysi Sarısözen, her iki saldırıyla amaçlananın da “tasfiye” olduğunu vurguladı.
Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük sivil halkı da hedef alarak sürdürdüğü saldırılarda okul, hastane, baraj, su, elektrik gibi birçok tesis hedef alındı. Onlarca kez bombalanan bölgede, aralarında çocukların da olduğu çok sayıda kişi yaşamını yitirdi. Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik devam eden saldırıları değerlendiren gazeteci Veysi Sarısözen, saldırılara sessiz kalınmaması gerektiğini ifade etti.
Sarısözen, genelde Ortadoğu’da özelde ise Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye, İsrail’in ise Filistin’e dönük saldırı politikalarının Kuzey Antlantik Antlaşması Örgütü’nün (NATO) planları dahilinde geliştiğini kaydetti.
Her iki devletin de NATO’ya bağlı; özellikle İsrail’in, NATO’nun Ortadoğu’da bulunan “ileri karakolu” olduğunu ifade eden Sarısözen, Türkiye’nin Rojava’ya, İsrail’in ise Filistin’e dönük saldırısının temelinde, ABD’nin İran’a dönük hedefleri olduğunu belirtti. Sarısözen, “ABD yani NATO, İran ile cephe cepheye gelmeden önce; birisi Filistin’i, Hizbullah’ı ve Hamas’ı, bir diğeri ise Rojava’yı ve medya savunma alanlarını tasfiye etmek, devreden çıkartmak istiyor. Bunların devreden çıkarılması takdirde İran’a yönelik saldırı için stratejik bir plan içerisindeler. Dolayısıyla hem Ankara’daki patlama hem de Hamas’ın İsrail’e dönük saldırısı, politikaları için bir bahane niteliğindedir” dedi.
NATO’nun bu iki devlete 3’üncü dünya savaşının tamamlayıcısı olarak görev biçtiğini ifade eden Sarısözen, “Bu savaş politikaları NATO’yla entegre olan politikalardır. Bu gelişmelere daha geniş bir pencereden bakılmasından yanayım” ifadelerini kullandı.
Gazeteci Veysi Sarısözen
İSRAİL TÜRKİYE BENZERLİĞİ
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik, “Tüm alt ve üst yapı tesisleri, enerji tesisleri bundan sonra topyekün meşru hedefimizdir” şeklindeki sözleri ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Gazze’ye yönelik saldırılarının ardından bölgenin elektrik ile suyunu kesmesinin bir “savaş suçu” olduğunu kaydeden Sarısözen, “Açık açık ‘sivil insanları dahi öldürme niyetindeyim’ diyorlar. Aslında İsrail ve Türkiye’nin yöntemleri bir birinden farklı değildir” şeklinde konuştu.
FİLİSTİN’İN DURUMU
Filistin’in mevcut durumunu değerlendiren Sarısözen, sözlerini şöyle sürdürdü: “Filistin sanki Arafat’ların, Leyla Halid’lerin zamanındaki Filistin’miş gibi konuşuluyor. Aslında o dönemin Filistin’i, sosyalist ülkelerle ittifak halinde olan bir ulusal kurtuluş hareketinin merkeziydi. Ortadoğu’daki devrimci süreçlerin de merkeziydi. Ama o günlerin üzerinden çok sular aktı. O günün Filistin’i bugün bir devlet haline geldi. Devletin yönetimindeki Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) batıyla ittifak halindedir; Hamas ise Ortadoğu’yla, İran ile ittifak halindedir, dolayısıyla Rusya ve Çin ile ittifak halindedir. FKÖ ise İsrail ile dolayısıyla NATO’yla ittifak halindedir. Onların yaptıkları artık ulusal kurtuluş mücadelesi anlamına gelmemektedir. Burada artık yaşananlar; kadınların, çocukların öldürülmesi meselesi, alt ve üst yapıların tahrip edilmesi, birer insan hakları meselesidir. Demek ki Filistin ile dayanışmanın, bugün ki karakteri aynı şeyler değildir. FKÖ ile Hamas’ı birbirine karıştırmak doğru değildir. Filistin halkı mazlum bir halktır. Halkın çıkarları ile Filistin devletinin Gazze’de ve Filistin merkezindeki güçlerin çıkarları bir biriyle bağdaşmayan çıkarlara sahiptir.”
Kuzey ve Doğu Suriye’nin ise “Üçüncü Yol” da yürüyen ve Kürt özgülük hareketinin bir ürünü olduğunu vurgulayan Sarısözen, “Doğrudan doğruya emperyalizmle mücadele etmektedir. Bu emperyalizm Kürt bölgesel emperyalizmidir ve NATO’nun ikinci büyük ordusuna karşı savaş halindedir. Dolayısıyla Rojava ile dayanışma doğrudan doğruya antiemperyalizmle dayanışmadır” ifadelerinde bulundu.
'TÜRKİYE SONUÇSUZ KALMAYA MAHKUMDUR'
Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılarına dair ABD’nin tutumunu değerlendiren Sarısözen, ABD’nin saldırılara “bölgede kalabilmesi için Kürtlere muhtaç olduğu” için karşı olduğunu vurgulayarak, “ABD, PKK’siz bir Kurdistan’ı kendisine hegemonya kurabileceği bir yer olarak düşünüyor. Emperyalist güçler arasındaki bu dengeden Rojava da yararlanmaktadır. Tabi bu durum stratejik bir ittifak değildir. Dolayısıyla Türkiye bu saldırılarıyla Rojava’yı teslim alamayacaktır. Ne bu duruma ne dünya ne de Türkiye’nin içinde bulunduğu durum müsaittir. Türkiye bugün büyük bir kriz içindedir fakat Rojava’ya büyük zararlar vermeye de devam etmektedir” dedi.
Rojava halkının saldırılara rağmen topraklarını terk etmediğini söyleyen Sarısözen, “Rojava bugün devrimci bir merkezdir. Çünkü Kurdistan 3’üncü dünya savaşında merkezi bir konumdadır. Kurdistan’a hakim olanın Ortadoğu’ya hakim olacağını biliyorlar. İki emperyalist kamp, Rojava devriminden kaynaklı tereddütlü adımlar atmakta. Bundan dolayı Rojava bugün kendi öz gücüne dayanarak, kendini savunma imkanına sahiptir. Türkiye’nin hedefleri sonuçsuz kalmaya mahkumdur” şeklinde konuştu.
MA / Ergin Çağlar