AMED - Meclis'te kabul edilmesinin üzerinden bir yıl geçen "sansür yasası" sonrası çok sayıda gazeteci hakkında soruşturma ve kovuşturma açılırken, Türkiye basın özgürlüğünde “vahim” kategorisine düştü.
Gazetecilik meslek örgütlerinin “sansür yasası” olarak nitelendirdiği ve birçok tartışmaya neden olan “Dezenformasyonla Mücadele Yasası” yürürlüğe girmesinin üzerinden bir yıl geçti. Geçen bu bir yıllık sürede "Gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayma" ile 3 yıla kadar hapis cezası getiren yasa ile çok sayıda gazeteci ve yurttaş hakkında soruşturma ve kovuşturma açıldı.
75 ÜLKE ARASINDA SONUNCU
ABD merkezli Freedom House tarafından "Yapay Zekanın Baskıcı Gücü" başlığıyla yayınlanan "2023 İnternette Özgürlük" raporuna göre, 75 ülke arasından Türkiye en düşük puanı alarak sonuncu sıraya yerleşti. Sansür yasasına da değinen raporda, yasanın muhalif siyasetçiler ile gazetecilerin susturulması için kullanıldığı vurgulanarak, sansürün yaygın olduğu ve çok sayıda makale ile sosyal medya paylaşımının engellendiği belirtildi.
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ ‘VAHİM’ KATEGORİSİNDE
Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütünün hazırladığı 2023 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'nde ise Türkiye, geçen yıla göre 16 sıra gerileyerek, 180 ülke içerisinde 165'inci sırada yer aldı. RSF'ye göre Türkiye, “sorunlu” kategoriden “vahim” kategorisine geçti.
Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG), 2022 yılı Gazetecilere Yönelik Hak İhlalleri Raporu’na göre ise bu süreçte 39 gazeteci tutuklandı ve 76 gazeteciye ceza verildi.
‘SANSÜR ZATEN FİİLİ OLARAK VARDI’
DFG Sekreteri Gülşen Koçuk
Sansür yasasının birinci yılına ilişkin konuşan DFG Sekreteri Gülşen Koçuk, sansür yasasının bir yıldır konuşulduğunu fakat bunun çok eskiye dayanan bir pratik olduğuna değinerek, “Çünkü iktidar zaten hali hazırda kendi suçlarını, üniformalı şiddeti, devlet kaynaklı yaşanan hak ihlallerini kapatmak, gizlemek amacıyla bu sansürü fiili olarak uyguluyordu. Biz bunu özellikle 2014-15 sürecinden sonra gördük. Bu süreçten sonra daha sistematik hale geldi ve nihayetinde iktidar bunu yasal zemine kavuşturma amacıyla bir yasal düzenlemeye gitti. Bizim sansür yasası olarak ifade ettiğimiz ama kendilerinin ‘dezenformasyon yasası’ olarak tanımladığı yasayı Ekim ayında çıkardı. Bu yasayla amaçlanan yanlış bilginin yayılmasının önüne geçmek olduğu ifade edilse de iktidar kendi doğrusuna karşı halkın doğrusunu gizlemek, kapatmak amacıyla bunu gündeme getiriyor” dedi.
‘SUÇLARINI GİZLEMEK İÇİN ÇIKARDILAR’
AKP’nin suçlarını örtmek için sansür yasasını çıkardığının altını çizen Koçuk, “Van’da iki yurttaşın helikopterden atılmasının, Gülistan Doku, İpek Er’in gündeme gelmemesi için, depremde asıl suçluların ortaya çıkmaması ve yargılanmaması için, bunca suçun faillerin cezasız bırakılması için, bunların gündeme gelmemesi için sansür yasası çıkarıldı. Şunu biliyoruz, örgütlü olan bütün suçlar aslında bir yerde kaynağını iktidardan alıyor. Sansür yasası da öncesinde ne kadar fiili olarak mevcut olsa da esasında olanın bir anlamıyla kılıfı oldu.” Yasadan önce de gazetecilerin müdahalelerle karşı karşıya kaldıklarını söyleyen Koçuk, yasayla birlikte bu müdahalelerin arttığına ve Türkiye’nin de basın özgürlüğü endeksinde daha da gerilemesine neden olduğunu belirtti. Koçuk, bu yasanın sadece basına değil topluma da bir müdahale olduğuna dikkati çekti.
‘İKTİDAR İSTEDİĞİ YERE ULAŞAMADI'
İktidarın hedefinde başarılı olamadığının altını çizen Koçuk, şunları söyledi: “Bunu çok da başarabildiğini söyleyemeyiz. Hakikat mücadelesinde bunca suçun teşhir edilmesi noktasında verilen mücadelede eğer geri adım atma hali yoksa, eğer hala gazeteciler bu mesleği savunabiliyorsa, demek ki iktidar da istediği yere ulaşamamış demektir. Bizler sansür yasasından önce de özgür basına yönelimlerin olduğunu görüyorduk, sansür yasasından sonra da arkadaşlarımızın gözaltına alınıp, tutuklandığına tanık olmuştuk. O zaman yapılan tepki eylemlerinde gazeteciler ve toplumun her kesimi cevaplarını çok net vermişti. Bugün gazetecilerin kameralarıyla, klavyeleriyle sansür yasası ve bundan sonra gelebilecek bütün baskı amaçlı yasal değişiklilere en büyük cevaptır.”
‘BAKANLIK VERİLERİ PAYLAŞMIYOR’
Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) Eş Direktörü Veysel Ok da, yasanın Resmi Gazete’de yayımlanmasından bu yana gazetecilere 20’den fazla soruşturma açıldığını ve bunlardan 6 tanesinin de davaya dönüştüğünü söyledi. Sansür yasası kapsamında açılan dava sayısına dair Adalet Bakanlığı’nın net verileri açıklamadığına dikkat çeken Ok, “Yurttaşlara da bu kanun maddesine göre birçok davanın açıldığını da biliyoruz. Maalesef bakanlık bu konuda verileri de bizlerle paylaşmıyor” dedi.
‘KANUN ÖZEL GÜNLERDE KULLANILDI’
Bu yasayla bilgiyi tekelleştirmenin hedeflendiğini söyleyen Ok, “Bu kanun yasalaşırken, amacının bilgiyi tekelleştirmek olduğunu, iktidardan farklı veri ve bilgi sunan kişilerin, gazetecilerin, sivil toplum aktivistlerinin kontrolü amaçlandığını ifade etmiştik. Tam da öyle oldu. Deprem döneminde bu durumu daha net gördük. Özellikle hayatını kaybeden insanların sayısından tutun da yardımların gelmediğin ifade eden depremzedelere kadar geniş bir kesime soruşturmalar açıldı. Cezalar verildi. İktidar özellikle olağanüstü durumlarda bilginin sadece kendi kaynaklarından kendi istedikleri nitelikte çıkmasını arzuluyordu. Kanunun amacı da oydu. Yani depremde binlerce insan ölse de iktidarın istediği sayıda vermek, yardımlar gelmese de bunlarla ilgili yorum ya da haber yapmamak amacı vardı. Bu özel günler için bu kanun kullanıldı” diye belirtti.
Dezenformasyon yasasının hem Anayasa hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) aykırı olduğunu kaydeden Ok, “Haberin doğru olup olmadığı yargıçların vereceği bir karar değil. Hele ki yargı bağımsızlığı konusunda yoğun eleştirilerin olduğu Türk yargıçları bu konuda son karar verecek kişiler olmalı. Bu yüzden de bu yasa kapsamında da çıkan kararların yüksek mahkemeler tarafından bozulacağı kanaatindeyim” ifadelerini kullandı.
MA / Eylem Akdağ