AMED - S Tipi ve Yüksek Güvenlikli cezaevlerinde hak ihlallerinin artığına dikkati çeken avukat Ercan Yılmaz, “Kamuoyu oluşturulmalı. İktidarı ve muhalefeti bu konuda adım atmaya zorlamalı” dedi.
Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) 30 Ekim 2014 tarihli toplantısında alınan “Çöktürme Planı” kapsamında Türkiye ve Kurdistan’da başlatılan “siyasi soykırım” operasyonları 8 yıldır aralıksız bir şekilde sürüyor. Verilere göre, söz konusu tarihten 2022 yılına kadar cezaevlerinde tutuklu sayısında yüzde 150 artış yaşandı. Tutuklamalara paralel olarak cezaevindeki tecrit ve hak ihlalleri de arttı.
İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) “2022 Yılı Türkiye Hapishaneleri Hak İhlalleri Raporu”nda yer alan verilere göre, 2015 yılında Türkiye ve Kurdistan cezaevlerinde 177 bin 262 tutuklu bulunurken, bu sayı 2022 yılında 336 bin 315’e yükseldi. Tutuklu sayılarındaki artış ile birlikte cezaevlerinde sağlığa erişim hakkı, işkence, kötü muamele, yeterli beslenmeme başlıklarında yaşanan insan hakları ihlalleri de arttı. Yine sadece 2022 yılında 81 tutuklu cezaevinde yaşamını yitirdi; işkence, kötü muamele, onur kırıcı muameleye dair bin 852 ihlal tespit edildi.
İHD Amed Şubesi Cezaevi Komisyonu üyesi avukat Ercan Yılmaz, cezaevlerinde artan ihlaller ve uygulamaları değerlendirdi.
YAŞAM HAKKI İHLALLERİ
İHD’nin 2022 yılında cezaevlerine dair 10 binin üzerinde ihlal tespit ettiğini aktaran Yılmaz, cezaevlerinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Anayasa’da yer alan temel hakların yok sayıldığını kaydetti. Yaşam hakkının yoğun bir şekilde ihlal edildiğine dikkat çeken Yılmaz, “2022 yılı içerisinde hapishanelerde 81 mahpus yaşamını yitirdi. Bu 81 mahpus içerisinde 35’i hasta mahpus. Yani hastalıkları Adalet Bakanlığı ve cezaevlerinin idari kurulları tarafından bilinen ve eksik tedavi, hapishane koşullarının sağlığı açısından elverişsiz olmasından dolayı yaşamını yitiren mahpuslar. İntihar vakalarında çok ciddi artış var. Hapishanelerin 2022 yılında 19 mahpusun intihar ettiği yönünde bir açıklaması var. Tabi intihar olarak açıklanmış ama otopsi raporunda veya ailenin defin sırasında tespit ettiği şekliyle vücudunun farklı yerlerinde darp ve cebir izi olan mahpuslar var. Bunlara ilişkin açılan soruşturmalar ne yazık ki sağlıklı bir şekilde ilerleyemiyor ve gerçek ölüm nedeni kuşkulu bir şekilde verilen takipsizlik kararlarıyla rafa kaldırılıyor” diye konuştu.
YÜKSEK GÜVENLİK VE S TİPLERİNDEKİ İHLALLER
S Tipi ve Yüksek Güvenlikli cezaevlerinin (YGC) sayılarının her geçen gün arttığını belirten Yılmaz, bu cezaevlerinin en temel özelliğinin de tutukluları “izole etmek” olduğunu söyledi. Cezaevlerinde bir yılda artan intihar vakalarının bu “izole” politikasından bağımsız olmadığını vurgulayan Yılmaz, “Özellikle bu tür hapishanelerde dikkatle izlenmesi gereken bir unsur, intihar vakalarının artmış olması. 2022 yılında tespit edilen intihar vakalarının büyük çoğunluğu S tipleri ve YGC’lerde yaşandı. Buradaki mahpuslarla yaptığımız görüşmelerde, 16 ay gibi sürelerle hiç kimseyle diyalog kuramadıklarını, sadece infaz koruma memurları ve duruşması olanlar adliyeye gidip gelirken kendisi dışında birileriyle muhatap olabiliyorlar. Çok uzun süre hiçbir insanla muhatap olamıyorlar. Bu durum hem yaşanan ihlallerin duyurulmasının önüne geçiyor hem de insan yapısına ve psikolojisine aykırı” diye belirtti.
YOĞUN İHLALLERİN OLDUĞU CEZAEVLERİ
İşkence kötü muameleye dair geçtiğimiz yıl 300’den fazla tutuklunun şikâyetçi olduğunu aktaran Yılmaz, en az 150 tutuklunun çıplak arama dayatmasına maruz kaldığını kaydetti. Yılmaz, Kurdistan’da yer alan Elazığ Cezaevi, Diyarbakır F Tipi, Diyarbakır 1 ve 2 Nolu Cezaevleri ve Ağrı Patnos L Tipi Cezaevi’nde ihlallerin yoğunlukta yaşandığını belirterek, Türkiye’de ise Tekirdağ ve İstanbul Silivri cezaevlerinin en yoğun ihlallerin yaşandığı cezaevleri olduğunu söyledi. Yılmaz, Karadeniz bölgesinde yer alan cezaevlerinde yoğun ihlaller olduğunu ancak uzak olması, ailelerin gidişlerinin az olmasından kaynaklı hem ihlallerin duyulması hem de ihlallere dair başvurularda gecikmeler olduğunu sözlerine ekledi.
‘KOŞULLAR AĞIRLAŞIYOR’
Cezaevlerinde uzun zamandır evrensel ilke ve standartların yok sayıldığını anlatan Yılmaz, şöyle devam etti: “Türkiye’nin normalleşme ve Avrupa Birliği’ne adımlar attığını gösterdiği dönemlerde bile, hapishanelerdeki koşullar iyileşmedi. Her geçen gün daha da ağırlaştı. Biz 2016 yılında tecritten bahsederken, İmralı Hapishanesi’ndeki tecrit akıllara geliyordu. Şuan tecrit en katı haliyle İmralı Hapishanesi’nde uygulanıyor. Ama hapishane yapımı, hapishanelerin idari şemasıyla ilgili yapılan düzenlemeler, önümüzdeki dönemde çok fazla sıkıntı yaratacak. Türkiye hapishaneleri, sağlıklı bir birey için çok kısa sürede sağlığını kaybetmeye neden olacak koşullar içermektedir.”
‘MUHALEFET, İKTİDARIN SINIRLARI DIŞINA ÇIKMIYOR’
Yaşanan hak ihlallerinin önüne geçmek için Türkiye’de “insan hakları kültürünün” oluşması gerektiğinin altını çizen Yılmaz, “Türkiye’de hak savunucularının zorlandığı mesele, muhalefetin de iktidarın sınırlarının dışına çıkmaması. Mesele Kürt meselesine veya muhaliflerin hak taleplerine döndüğü zaman iktidar ve muhalefetin birbirinden çok farklı düşünmemesi, bu meselelerin çözümsüz kalmasına sebep oluyor. O yüzden bu alanda çalışan insan hakları savunucularına, dünyaya evrensel hak temelli bakan ve değerlendirme yapan kişilerin bu meseleleri daha fazla gündemleştirmesi, resmi başvurular yapması, kamuoyu oluşturması, iktidarı ve muhalefeti bu konuda adım atmaya zorlaması gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü haklar herhangi bir ön şartla tartışmaya açılamaz. Bunun en temel ilke olarak kabul edilmesi gerekiyor. Bir mağdur ortaya çıktığı zaman, o mağdurun kimliğine bakılmadan haklarının savunulması gerektiğini düşünüyoruz” dedi.
MA / Welat Ekin