RIHA - 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu direnişinin sembol isimlerinden Ali Çiçek’i anlatan ablası Ayşe Çiçek, kardeşinin mücadelesini yaşadıkça anladığını belirterek, “Bugün onların direnişi ile nefes alabiliyoruz” dedi.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bugüne imha ve inkar politikalarıyla kimliksizleştirilmeye çalışılan Kürtlerin kaderi, 27 Kasım 1978 yılında Kürdistan İşçi Partisi’nin (Partiya Karkerên Kurdistan-PKK) kuruluşuyla değişti. PKK’nin tarih sahnesine çıkması sonrası gelişen direniş, 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle bastırılmak istendi. PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın “NATO Gladiosu’nun en kapsamlı” eylemi olarak değerlendirdiği darbe, Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’nde Kürtlerin yaşadığı vahşetle tarihe geçti. Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran yönetimindeki cezaevinde, binlerce Kürt işkence tezgahından geçirildi, Filistin askılarında itirafçılığa zorlandı. İşkence ve insanlık dışı uygulamalarıyla “dünyanın en kötü şöhretli” 10 cezaevi arasında yer alan Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi, vahşete karşı direnişle tarihe geçti.
BÜYÜK ÖLÜM ORUCU
PKK’nin öncü kadrolarından Mazlum Doğan, 1982 Newrozu'nda üç kibrit çöpüyle bedenini ateşe vererek, işkencelere karşı direnişin kıvılcımını yaktı. “Dörtler” olarak bilinen Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin ve Necmi Öner, işkence ve insanlık dışı uygulamalara karşı 17 Mayıs 1982’de bedenini ateşe verdi. Tarih yaprakları 14 Temmuz 1982’yi gösterdiğinde, PKK’nin öncü kadrolarından Mehmet Hayri Durmuş, Kemal Pir, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek, Büyük Ölüm Orucu eylemini başlattı. Her dört isim, Büyük Ölüm Orucu direnişinde yaşamını yitirdi. Yeni bir sürecin başlangıcı olan bu eylem, hem Kürtlerin direnişinin temel taşı oldu hem de son 41 yıla damgasını vurdu.
Kemal Pir’in Stêrka Sor (Kızıl yıldız) diye hitap ettiği ve Kürtler bu isimle andığı Ali Çiçek, 1961’de Riha’nın Curnê Reş (Hilvan) ilçesine bağlı Kuskunlu Mahallesinin küçük bir mezrasında 3 kardeşin en küçüğü olarak dünyaya geldi. Henüz lise öğrencisiyken bildiri dağıttığı gerekçesiyle 2 ay tutuklu kalan Çiçek, bu süreçte Kemal Pir ile tanıştı. Çiçek, aynı zamanda Kemal Pir’in cezaevinden kaçmasını sağlayan arkadaşlarından biri oldu. 1979-1980 yılları arasında aktif olarak Curnê Reş ve Sêwereg (Siverek) mücadelesinde rol alan Çiçek, 12 Eylül darbesinin hemen ardından tutuklanarak Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’ne götürüldü. Vahşete karşı direnişte yer alan Ali Çiçek, tarihi eylemi sonucunda 21 yaşında yaşamını yitirdi. Ablası Ayşe Çiçek, Ali Çiçek’in mücadele dolu yaşamını anlattı.
ÇOCUKLUK YILLARINI ANLATTI
Ali’nin henüz küçük bir çocukken bile tarladan işlerinden ev işlerine kadar her şeye koşturduğunu ve emektar bir insan olduğunu ifade eden Çiçek, “Uzun yıllar ilçede yaşadık. Ali ilkokulu ilçede, ortaokulu ise Adana Ceyhan’da okudu. Ondan sonra Riha’ya taşındık. Liseyi de Riha’da okudu. Yazları tarım işçiliği yapıyorduk. Zaten zengin bir aile değildik. Ali o zamanlar da hep bizlerle birlikte çalışırdı. Lisede bir gün faşistler ile kavga etti. Onun ardından bildiri dağıtıyor diye onu tutukladılar” diye anlattı.
İlk tutukluluğunda Kemal Pir ile tanışan kardeşinin mücadeleye daha sıkı sarıldığını belirten Çiçek, “Bir daha da bırakmadı mücadeleyi. Dürüsttü, haksızlığı asla kabul etmezdi” dedi. Ali’nin özellikle politik bilincinin Riha’daki ağalık sistemine karşı gelişle başladığını anlatan abla Çiçek, kardeşinin henüz küçük yaşlarda bile ağalık sistemini ve bunun yaşattığı haksızlıkları sorguladığını söyledi.
KÜRTLERİN ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ
Ailelerinin de geçmişten bu yana sola yakın olduğunu ifade eden Çiçek, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam edilişi sürecinden çok etkilendiklerinden bahsetti. Çiçek, “Ali de büyüdükçe onlardan biri haline geldi. Onu, Adana’da ilk tutuklanışı ardından mücadeleden vazgeçirmeye çalışmıştık. Ama o bizlere ‘Bu Kürtlerin özgürlük mücadelesidir’ diye durmadan anlatıyordu. Mücadelede kararlıydı. Gençti, cesaretliydi ve hep en öndeydi. Dürüstlüğü sadece sözde değil, pratikteydi. Bir sofraya oturduğunda, ekmek ve çay dışında bir şey yemezdi. Soran olursa da ‘Arkadaşlarım orada açken, ben burada bir şey yiyemem’ derdi” şeklinde anlattı.
GÜNLERCE SÜREN İŞKENCELER
12 Eylül darbesinin ardından kardeşinin bir gardiyanın ihbarıyla yakalandığını söyleyen Çiçek, şunları anlattı: “Onu alıp Diyarbakır Cezaevi’ne götürdüler. O süreçte elimizden geldiği kadar onu ziyaret etmeye çalışıyorduk. Ali’ye günlerce işkence uygulamışlardı. Bir gün getirdiklerinde her iki koluna da askerler girmiş, öylece getiriyorlardı kardeşimi. İşkenceden dolayı olduğunu anladık ama bir şey yapamıyorduk. Cezaevlerinde müthiş bir tecrit söz konusuydu. Ne haber gidiyordu, ne onlardan doğru düzgün haber alabiliyorduk. Görüşlerimiz ise 5 dakikaydı. Cezaevinin her tarafından sesler geliyordu. Bir yandan köpek sesleri, bir yandan yakınlarda bulunan bir fabrikanın sesi. Birbirimizi duyamazdık. Duysak bile Kürtçe konuşmak yasaktı. Sadece Türkçe ‘Nasılsın? İyi misin?’ diyerek geçiyordu görüşler. Ali doğru düzgün hiç koğuşta kalmadı. İtirafçı olmadığı için ona sürekli olarak işkence uyguluyorlardı. Tüm eylemleri kendisinin yaptığını söyleyerek başladı ölüm orucuna. Ölüm orucu ardından onu bir daha hiçbirimiz göremedik. Ki ölüm orucunda olduklarını, şehadetlerini duyduğumuzda öğrendik.”
‘ONLAR TARİH YAZDI’
Çiçek, kardeşinin ortaya koyduğu mücadeleden kaynaklı Kemal Pir ve yanındaki arkadaşlarının Ali’ye Stêrka Sor (Kızılyıldız) demeye başladığını ve herkesin böyle andığını söyledi. Ali’yi ilk olarak Osmaniye’nin Kadirli ilçesinde gömdüklerini söyleyen Çiçek, burada mezarlığa yapılan saldırılar nedeniyle cenazeyi Amed’e taşıdıklarını ifade etti. Kardeşinin direnişini ve mücadelesini yaşadıkça öğrendiğini dile getiren Çiçek, “Bugün onların direnişi ile nefes alabiliyoruz. Onların Kürdistan’ın sembolleri ve özgürlük şehitleridir. Onlar tarih yazdı” dedi.
MA / Ceylan Şahinli