İSTANBUL - Vilnius’taki NATO Zirvesi’nde Türkiye’nin batıya teslim olduğunu söyleyen gazeteci Veysi Sarısözen, zirvede Türkiye’nin Kürtlere dönük saldırılarına yeşil ışık yakıldığını kaydetti.
Litvanya'nın başkenti Vilnius’ta gerçekleşen NATO Zirvesi’nde, İsveç’in NATO üyeliği ve bu konuda yürütülen pazarlıklara dair tartışmalar gündemden düşmedi. Yapılan görüşmelerde Türkiye'nin, İsveç'in NATO'ya Katılım Protokollerini Meclis’e önümüzdeki günlerde sevk edeceği, İsveç'in de Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne (AB) üyelik sürecinin canlandırılması konusundaki çabaları destekleyeceği ifade edildi.
Gazeteci Veysi Sarısözen, NATO Zirvesi ve yapılan pazarlıklar ve yansımalarını değerlendirdi.
Veysi Sarısözen
RUSYA-UKRAYNA SAVAŞI
NATO zirvesinin tartışmalarının ana merkezini Rusya-Ukrayna savaşı olduğunu dile getiren Sarısözen, NATO'nun Rusya'ya karşı yürüttüğü savaşta tüm güçlerini seferber etmek istediğin söyledi. İsveç'in NATO’ya katılmasındaki ısrarının nedeni de Rusya’ya karşı yürütülen savaş olduğunu sözlerine ekleyen Sarısözen, “İleriki zamanlarda Rusya ve NATO arasındaki çatışmalar daha da yoğunlaşacak. Burada hedefleri Rusya’yı geriletmek ve arkasından Çin’i izole edip uluslararası kapitalist rekabette geriletmektir” dedi.
‘ERDOĞAN REJİMİ KRİZİ AŞAMIYOR’
Türkiye’nin Kobanê yenilgisi ile birlikte Kürt halkına ve Rojava’ya dönük sürekli saldırı pozisyonunda olduğunu belirten Sarısözen, Türkiye’nin Amerika ve Rusya’nın arasındaki çelişkilerden yararlandığını belirtti. Ancak gelinen aşamada Türkiye’nin yenilmeyen devletlere teslim olma sürecini yaşadığını dile getiren Sarısözen, Vilnius zirvesiyle Türkiye’nin teslim olmak adına yönünü Batı’ya çevirdiğini söyledi. Sarısözen, “Erdoğan rejimi içindeki krizi aşamıyor. Ve sonuçta devletler arası çelişkilerden yararlanma konusundaki bütün imkanlarını adım adım kaybediyor. Elbette bu henüz tamamlanmış bir süreç değildir. Fakat olgular Erdoğan'ın Biden ile yaptığı telefon görüşmesinden sonra yelkenleri suya indirdiğini gösteriyor” diye belirtti.
KÜRTLERE SALDIRIYA YEŞİL IŞIK!
Erdoğan’ın manevralarının eskisi kadar güçlü olmayacağını belirten Sarısözen, zirvede Kürt karşıtlığı üzerinden pazarlıklar yapıldığını sözlerine ekledi. Sarısözen, sözlerini şöyle sürdürdü: “Beklenmedik bir gelişme olmadığı takdirde Türk devleti artık NATO’nun yapmış olduğu dayatmaları adım adım kabul etme sürecine girdi. Burada çok tehlikeli bir pazarlık söz konusudur. Tıpkı Lozan Antlaşması’nda olduğu gibi batılı devletler, Türkiye’yi kendilerinden yana tutum almasına karşı, Kürt halkına yüzyıl önce olduğu gibi sömürgeci ve asimilasyoncu saldırılar için yeşil ışık yaktılar. Bir kere daha Türk devleti ve küresel güçler, Kürt halkı üzerinden pazarlık yapmış oldular. Ancak bu yeni durum kendine has bazı özellikler taşıyor. Örneğin artık Türk devleti, geçmişte olduğu gibi hem Amerika'yla hem Rusya'yla anlaşarak Kürt halkına bu ikisinin yardımıyla saldırma olanaklarını büyük ölçüde kaybedecek. Bundan böyle Rojava’ya karşı yöneteceği saldırılarda, Türk devleti NATO'nun desteğine muhtaç kalacak. NATO yanlısı yürüteceği Ortadoğu politikası bağlamında ve Rusya’nın da karşı hamlesiyle yüz yüze gelecek. Kısacası eski esnek ve manevra kabiliyetini kaybetmiştir ve bu Türk devletinin aleyhine olacaktır.”
TSK’Yİ YENİDEN YAPILANDIRMA TALEBİ
NATO güçlerinin “PKK’siz bir Kurdistan” hedefiyle Türkiye’yi kullanmak istediğine işaret eden Sarısözen, “Türk devleti de Kurdistan’sız Ortadoğu stratejisini küresel güçlerden alacağı yardımla hayata geçirmeye çalışacak. Bu iki strateji arasında belirli bir fark var. Fakat her ikisi de Kürt halkını hedef alan karşı devrimci stratejilerdir. Diğer taraftan tahmin edebiliriz ki NATO, Türkiye’den İsveç tavizini kopartmakla yetinmeyecek. Örneğin TSK’deki Amerikancı unsurlar, 15 Temmuz sonrasında tasfiye edildi, bunun karşısında NATO’nun orduya duyduğu güvensizliği gidermek için Türk devletinden TSK’yi yeniden yapılandırma yönünde bazı adımlar talep edecek. Bu ise Türkiye’de politik bakımından NATO'cu ve cemaatçi güçlerin belirli bir imkan kazanmasına yol açabilir. Böyle bir politik yönelim ise Kürt Özgürlük Hareketine olumsuz yansıyabilir ama aynı zamanda kimi fırsatlar karşımıza çıkarabilir” şeklinde konuştu.
‘KÜRTLER ALTERNATİFSİZ DEĞİL’
Kürt halkının bu pazarlıklar karşısında alternatifsiz olmadığını dile getiren Sarısözen, “Türkiye ve Ortadoğu şartlarında bütün sonuçları küresel güçler ve Türkiye belirlemiyor. Bu sonuçların belirlenmesinde Kürdistan halkı ve onun müttefikleri belirleyici bir role sahiptir. Bu rolün oynanabilmesi ve bu karmaşık durumdan tehlikeleri bertaraf etmek ve fırsatları değerlendirmek için PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecridi kaldırmak ve ona fiziki özgürlük sağlamak mücadelesini büyük bir güçle yapmayı gerektiriyor. Dolayısıyla Öcalan’ın üzerindeki tecridi kaldırmak ve onun fiziki özgürlüğünü sağlamak bütün bu karmaşık sorunları çözmek için en önemli görev olacaktır” dedi.
KÜRT HALKININ GÜCÜ
İsveç’in NATO’ya girme karşılığında ülkesinde yaşayan Kürtlerin mücadelesinin baskı altına almaya dönük söz verdiğini vurgulayan Sarısözen, “Bu durum İsveç kamuoyu açısından pek çok iç çelişkiyi de beraberinde getirecektir. Burada karar sadece İsveç’in belirleyiciliği altında ortaya çıkmayacak, İsveç'in demokratik güçleri Kürt halkının örgütleriyle belki de çok daha etkili bir dayanışma içine girecek. Ne yaparlarsa yapsınlar, ne kadar kirli pazarlıklar içinde olurlarsa olsunlar, Kürt halkının uluslararası arenadaki güçlü mücadelesini önlemeleri mümkün değil” diye belirtti.
‘NE SİMSİYAH NE BEMBAYAZ BİR SONUÇ’
Vilnius’ta Birleşmiş Milletler (BM) nezdinde bir “Terörle Mücadele Sekreterliği” kurulduğunu belirten Sarısözen, “Kürt Özgürlük Hareketine karşı BM topluluğunu topyekun harekete geçirme potansiyeli taşımamaktadır. Kısaca bu Vilnius toplantısından çıkarılması gereken sonuç ne simsiyah bir sonuçtur ne de bembeyaz bir sonuçtur. Yani Kürt Özgürlük Hareketi ‘Bu toplantıyla yok olma tehlikesiyle yüz yüze geldi’ dediğimiz zaman tabloyu çok siyah görmüş oluruz. Ya da Türkiye’nin bu toplantıda batı ülkelerine yaklaşıyor olmasından hareketle Türkiye’de faşist rejimin son bulacağı, demokrasinin geleceği yönündeki beklentiler de temelsizdir. Burada esas olan mesele şudur: Her zaman olduğu gibi küresel güçlerin arasındaki pazarlıklarda Kürt halkı ‘kurban’ seçilmektedir. Fakat onun kurban edilmesi, onu kurban seçenlerin elinde değildir. Burada tehlikeleri ve imkanları bir arada görüp politik, ideolojik ve askeri alanda en küçük hatayı ve imkanı bir arada görüp mücadeleyi güçlendirmek, mücadelenin dostlarını çağırmak ve her yerde her alanda mücadeleyi yükseltmek gerekiyor” ifadelerini kullandı.
F-16 UÇAKLARI KİME KARŞI KULLANILIYOR?
Türkiye’nin İsveç’in NATO’ya üyeliğine izin vermesi karşılığında ABD’den F-16 uçaklarını talep ettiğini aktaran Sarısözen, “Büyük olasılıkla belirli bir zaman diliminde ABD, Türk devletinin NATO’ya olan bağlılığını test ede ede, duruma dikkatle bakarak bu uçakları NATO müttefikine verecektir. Bu uçaklar herhangi bir devlete karşı kullanılmamıştır. Uçakların tümü Kürt özgürlük hareketine karşı Başur’da, Bakur’da, Rojava’daki her alanda kullanılan bir silahtır. Dolayısıyla Vilnius’ta yapılan pazarlıkların iç yüzünü sergilemek ve bunların Kürt halkına karşı çok kirli bir pazarlık olduğunu sergilemek çok büyük önem taşımaktadır. Uluslararası kamuoyu ve Avrupa’daki demokratik halk, örgütlü olarak ayağa kalkmalı, bu pazarlıkları başarısızlıkla boşa çıkarmalıdır” dedi.
MA / Esra Solin Dal