AMED - Tutuklu DFG Eşbaşkanı Serdar Altan, Özgür Basın geleneğinin "barışın ve demokrasinin teminatı" olduğuna işaret ederek, "Biz suçlu değil, davacıyız” dedi.
Amed merkezli yürütülen soruşturma kapsamında 8 Haziran 2022’de gözaltına alınan ve 16 Haziran’da tutuklanan gazetecilerin ilk duruşması sürüyor. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen dava duruşmada tutuklu gazeteciler savunma yapıyor.
Kimlik tespiti ve iddianamenin okunmasının ardından söz alan tutuklu Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eşbaşkanı Serdar Altan, Kürtçe savunma yaptı. "13 aydır tutuklu bulunmaktayız ama neden tutuklu olduğumuzu bilmiyoruz" diyen Altan, haklarındaki iddiaların mevcut siyasi atmosferden bağımsız olmadığını söyledi.
'GAZETECİLİK YARGILANIYOR'
Yargılanmalarının Kürt sorunundan bağımsız olmadığının altını çizen Altan, “Kürt sorunu nasıl çözülmüyorsa Kürt gazetecilerinin de sesi öyle kısılmak isteniyor. Madem gazeteciler yargılanıyor bizim de gazeteciliği savunmamız gerekiyor. Basın üzerindeki sansür ve baskı tarihten bugüne devam ediyor. İddianamedeki suçlamaların hepsi kamuoyu tarafından biliniyor. İddianamede gazetecilik yargılanıyor” dedi.
‘OSMANLI’DAN BU YANA BASKI VAR’
Osmanlı döneminden bu yana gazeteciler ve gazeteciliğe dönük baskı, sansür ve katliamlara dair örnekler veren Altan, Kürt basını üzerindeki baskıların daha katmerli yaşandığını vurguladı. Altan, kimi dönemlerde bazı demokratik adımların atıldığına işaret ederek, “Cumhuriyet döneminde tek parti dönemi vardı ve basın da tek renkti. Bu dönemde basının tekleştirilmesi yetmiyor basının devleti savunması, onlardan taraf olması isteniyor" diye konuştu.
12 Eylül 1980 askeri darbesi döneminde yaşananlara da değinen Altan, "Başta Kürt sorununda bahsetmiştik. Kürt basının sorunlarından da bahsetmek gerek. Türk basınının kimliği sansür, yasak, baskı ve devletten yana olmaksa, Kürt basının kimliği ise sürgün ve baskı olarak görülebilir" dedi.
ÖZGÜR BASIN'IN DİRENİŞ GELENEĞİ
Haklarındaki davayı "gazeteciliği tasfiye etme ve etkisizleştirme davası" olarak nitelendiren Altan, "Kürtlerin kabul edilmediği bir ülkede Kürt gazeteciler de kabul edilmemektedir" dedi. Altan, 1990’lı yıllarda Kürt gazetecilere dönük saldırılara işaret ederek, Kürt basınının Özgür Gündem ile yoluna devam ettiğini söyledi. Bu dönemde çeşitli kararnameler ve yasalarla Kürt basınının ortadan kaldırılması için adımlar atıldığını ifade eden Altan, “1992 yılına gelindiğinde ise Kürt basını için yeni bir başlangıç olan Özgür Gündem gazetesi yayın hayatına başladı. Gazete yayına başladığı ilk haftada Hafız Akdemir katledildi. Ardından gazete 2 yılda 8 muhabir ve 19 dağıtımcısı katledildi. Toplam 580 sayının 486’sı hakkında dava açıldı. 147 çalışanına ceza verildi. Gazete kapatıldı. Onun yerine 1994’te kurulan Özgür Ülke gazetesi ise bombalandı" diye konuştu.
AKP SÜRECİ
Özgür Basın üzerindeki baskılara kapsamında AKP dönemine "özel bir sayfa" ayırmak gerektiğini vurgulayan Altan, AKP’nin ilk süreçte ana akım medyayla mücadele ettiğini, ikinci aşamada yandaş basın yarattığını, üçüncü aşamada ise tüm muhalif basını ortadan kaldırmak için hareket ettiğini ifade etti. 2018 yılında Doğan Medya’yı da eline geçiren AKP’nin basını susturduğuna değinen Altan, "2016’da ilan edilen OHAL ile birlikte 178 radyo, televizyon, gazete kapatıldı. Tüm basın tasfiye edildi. Bu dönemden sonra basın tamamen yandaş oldu. Olmayanlar ise bertaraf edildi. Bugün ise artık tek renk, tek ses basın var” dedi.
‘ÖZGÜR BASIN BARIŞIN TEMİNATIDIR’
Arada çıkan muhalif seslerinde susturulduğuna dikkati çeken Altan, gazeteci Merdan Yanardağ'ın tutuklanmasını hatırlattı. Özgür Basın'ın tüm saldırılara karşı her zaman ayakta kaldığını kaydeden Altan, “Bu da çalışanları sayesinde. Özgür Basın, barışın ve demokrasinin teminatıdır” dedi. Özgür Basın olmaması halinde zorbalık, doğa tahribatı, kadın ve çocuklara tecavüz edenlerin sayısının artacağını söyleyen Altan, “Gazetecilikten taviz vermedik. Havuza dahil olmadık. Çalışan emekçilerden yana olduk. Doğanın rengi, ezilenlerin sesi olduk. Bu böyle kolay gerçekleşmiyor. Bedel ödedik ve hala ödüyoruz” ifadelerini kullandı.
'YAPILAN ÖZEL BİR OPERASYONDU'
“Bize yapılan operasyon sıradan değil özel bir operasyondu” diyen Altan, şöyle devam etti: “Özel bir savcı görevlendirildi. 8 gün gözaltında kaldık. Dosyada gizlilik kararı verildi. Bir ay boyunca kurumlarımızda karakol kuruldu, malzemelerimize el konuldu. Gazetecilik malzemeleri suç olarak sergilendi, bu bir utançtı. Diyarbakır emniyeti bizimle bu kadar uğraşacağına çetelere, tecavüzcülerle uğraşsaydı ortada ne suç ne suçlu kalırdı. İddianamelerde yer alan iddialar insan aklıyla adeta dalga geçiyor. Madem iddianameyi hazırlamak için 10 ay beklendi bari kayda değer bir şeyler konulsaydı. Yasadışı ithamlar var iddianamede, onlara yanıt vermeyeceğiz. İddianamede gizli tanıkların ifadesi yer alıyor. Biz gözaltına alındığımızda 6 ay sonra gizli tanıklar ifade vermiş. Delil bulamayınca gizli tanıkları iddianameye dahil etmişler” şeklinde konuştu.
‘SUÇLU DEĞİL DAVACIYIZ’
İddianamede suçlananın kendileri mi yoksa yayın kuruluşları mı olduğunun belirsiz olduğunu söyleyen Altan, yaptıkları programların "gizli" gibi iddianamede yer aldığını dile getirdi. Altan, yine notları ve evindeki baskında bulunan arşiv görüntülerinin de suç olarak yansıtıldığını söyledi. Sanal medya paylaşımlarının da dosyaya mükerrer bir şekilde konulduğunu belirten Altan, “Bu operasyonun temel amacı çalışmalarımızı durdurmak, bizleri sahadan uzaklaştırmaktır. Biz suçlu değil, davacıyız. Hesap verme durumunda değil, hesap sorma durumundayız. Bu hesabı kim verecek? 13 aydır tutukluyuz, özgürlüğümüzün kısıtlamasının hesabını kim verecek? Bu nedenle hesap veren değil, hesap soranız. Biz adaleti savunuyoruz, barış ve demokratik bir yaşam istiyoruz. İfade ve düşünce özgürlüğü istiyoruz. Tutukluların özgürlüğünüz istiyoruz. Biz kötü bir şey yapmadık, biz gazeteci duruşu sergiliyoruz."
Altan’ın savunmasının ardından duruşmaya ara verildi. Duruşma, tutuklu gazeteci Ömer Çelik’in savunmasıyla sürüyor.