AMED - Amed’de 15 gazeteci hakkında açılan davanın 13 ay sonra görülecek ilk duruşmasına çağrıda bulunan hukukçu ve siyasetçiler, herkesin Kürt basınına sahip çıkması gerektiğini belirtti.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturma kapsamında 8 Haziran 2022’de yapılan ev ve işyeri baskınlarında 20’si gazeteci 22 kişi gözaltına alındı. Gözaltında 8 gün tutulan gazetecilerden 16'sı "örgüt üyeliği” iddiasıyla tutuklandı. Dosyası ayrılan JINNEWS Müdürü Safiye Alağaş, 15 Haziran’da görülen davanın ilk duruşmasında tahliye edildi. Soruşturma savcısı tarafından 10 ay sonra hazırlanan iddianamede, gazetecilerin yaptıkları haberler, programlar ve yayın içerikleri suçlama konusu yapıldı. Gazeteciler hakkında açılan davanın ilk duruşması, 13 ay sonra yarın Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Amed Şubesi Başkanı Abdullah Zeytun ve Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Amed Şube yöneticisi Avukat Suzan Akipa ile Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Amed Milletvekili Cengiz Çandar ile Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Amed Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, gazetecilerin yarın görülecek duruşmasına katılım çağrısı yaptı.
ÖHD: SÖZÜMÜZ YARGILANIYOR
ÖHD Amed Şube yöneticisi ve Jineoloji Dergisi Yayın Kurulu Üyesi Avukat Suzan Akipa, basına yönelik baskı politikalarının, siyasi iktidarın toplumsal mücadele dinamiklerine karşı yürüttüğü kriminalize etme politikaları ve güvenlikçi politikalarıyla eş zamanlı olduğunu söyledi. İktidarın toplumsal parçalanmayı derinleştirmek için gazetecileri hedef aldığını dile getiren Akipa, şunları söyledi: “İktidarın şiddetini teşhir eden, iktidar yetkililerinin suçlarını açığa çıkaran, toplumu hakikatle buluşturan ve aslında toplumun sesi olan Özgür Basın geleneğine karşı yürütülen bu baskı; topluma, demokrasiye, özgürlüğe karşıdır. Siyasal iktidarın bilerek ve isteyerek ısrarla toplumu hakikatten uzaklaştırmak isteyen, toplumu sessiz sedasız bir kaosa sürüklemek isteyen çabasıdır. Ama elbette ki bunca saldırısı boşa değil, çünkü her şeye rağmen karşısında duran ve yine derdi hakikat olan büyük bir gelenek de var.”
“Sesimiz, sözümüz ve kimliğimiz yargılanıyor. Kürt kadın gazeteciler şahsında yargılan şey, kalemimiz ve kadın kimliğimiz oluyor” diyen Akipa, “Bu anlamda başta kadınlar olmak üzere, toplumun bütün dinamiklerini, kaygısı demokrasi ve özgürlük olan herkesi ve uluslararası toplumu görülecek bu duruşmayı takip etmeye çağırıyoruz” dedi.
İHD: GERÇEĞİ PAYLAŞAN KÜRT BASINIDIR
Baskı rejiminin olduğu ortamda hakikat savunuculuğunun önemine vurgu yapan İHD Amed Şubesi Başkanı Abdullah Zeytun, “Mevcut ortamda gerçeği araştırıp bunu halkla paylaşan basın grubu, Kürt basınıdır. Tüm yargısal ve politik baskılar; Kürt meselesinin çözümsüzlüğünün neticelerini ve bununla bağlantılı devletin çok yönlü baskısını görünür kılmalarının bedelidir. Hakikatin tüm açıklığı ile halkla paylaşımlarından dolayı baskılarla karşılaşıyorlar. Kürt basının mesleki faaliyetlerinin kriminal bir biçimde ele alınması aynı zamanda halkın da gerçeklikten de bihaber durumunu ortaya çıkarır” şeklinde konuştu.
‘KÜRT BASINININ YANINDA OLMALI’
“Basın faaliyetlerinin bir baskı aracı haline getirilmesini, yargılandıkları dosyalarında da görüyoruz” diyen Zeytun, “Haberin bir suç olarak değerlendirilmesi yargısal işlemler olarak kabul etmek mümkün değildir; siyasal bir denetim ve baskıdır. Haktan ve adaletten yana taraf olan herkesin ve kesimin, Kürt gazetecilerinin bin bir emek ile inşa etmeye çabaladığı basının özgürleşmesi, hakikatin halkla paylaşılması mücadelesinde yanlarında olması gerektiğini ifade ediyoruz” diye konuştu.
ÇANDAR: KÜRT BASININA İNANILMAZ BASKI
Yeşil Sol Parti Amed Milletvekili Cengiz Çandar, 11 Temmuz’daki duruşmanın önemli olduğunu belirtti. Bu duruşmanın aynı zamanda ülke çapında basın özgürlüğü ve gazetecilere yönelik baskıları ortaya çıkarma anlamı taşıdığını kaydeden Çandar, “Türkiye’deki medyanın yüzde 95’i sarayın kontrolünde. Basın özgürlüğünden söz edecek durum yok. İlginç olan Türkiye’de Kürt basını üzerine inanılmaz baskı olmasıdır. İktidar büyük ölçüde de Kürt basını, sanki Türkiye basının bir parçası değilmiş izlenimi yaratmayı başardılar. O yüzden İstanbul’da, Ankara’da basın özgürlüğüne yönelik baskılar, basın mensuplarının karşılaştığı zorluklar yansırken, Kürt illerinde çalışan Kürt gazetecilerine, medya çalışanlarına baskılar ülke çapında yansımaz oldu. İktidar, Kürt medyasını ve Kürt gazetecilerini ülkenin bir parçası olarak görmemek, unutturmak amacı güdüyor. Bu bakımdan 11 Temmuz’daki duruşma çok önemlidir. Oradan yükselecek ses ve yükseltilecek ses, bütün ülkede yankılanmak durumdadır” ifadelerini kullandı.
Gazetecilerin yarın görülecek duruşmasını takip edeceğini aktaran Çandar, duruşmanın Kürt basını üzerine yönelik bugüne kadar karartılmış, gizlenmiş baskıların açığa çıkarılmasında ve basın özgürlüğünün tüm ülke için bir bütün olduğunun vurgulanmasında bir araç olacağının altını çizdi.
TANRIKULU: HERKESİN GÖZÜ DİYARBAKIR’DA OLMALI
Türkiye’de temel hak ve özgürlüklerin ağır bir biçimde ihlal edildiğini dile getiren CHP Amed Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da, “Adalet ve Kalkınma Partisi’nin sağladığı eşitliklerden bir tanesi de zalimlik ve zulümdür. Türkiye’de her kimlikten, meslekten, inançtan, yaştan insan eşit bir biçimde zalimlik ve zorbalıktan, zulümden nasibini alıyor. Gazetecilerde kamuoyu oluşturan, kamuoyunu aydınlatan bir mesleğin yürütücüleri olduğu için bu baskıları herkesten çok daha fazla nasibini alıyor. Kürt gazetecilerde her zamanki gibi on kat daha fazla zulüm görüyor” diye konuştu.
Kürt gazetecilere yönelik baskıların 1980’den bu yana devam ettiğini hatırlatan Tanrıkulu, şöyle devam etti: “O zamandan bu zamana bakıldığında aradan geçen 43 yılda Kürt gazeteciler bölgede ölümün her biçimini yaşadılar. 2015 sonrası Adalet ve Kalkınma Partisi’nin özellikle Kürt meselesinde makas değiştirmesi ve güvenlikçi politikalara yönelmesinden sonra da bu politikaları teşhir eden, kamuoyu ile buluşturan gazeteciler çok daha ağır baskı ile karşı karşıya kaldılar. Bunun en somut örneği de 13 ay önce gazetecilerin tutuklanmasıydı. Yargı bu politikanın bir parçası olmasaydı, ne gözaltı işlemi ne de tutuklama olurdu. 11 Temmuz’da herkesin gözünün Diyarbakır’da olması gerekiyor.”
MA / Berivan Altan