İSTANBUL - PKK Lideri Abdullah Öcalan, yaptığı değerlendirmelerde Kürt sorununda çözümsüzlüğün hukuki, sosyal, kültürel ve askeri alanlarda tıkanmaya yol açtığını sık sık vurgulayarak, söz konusu durumun "demokratik siyasetin önünün açılmasıyla" mümkün olacağını vurguladı.
Osmanlı Devleti’nin enkazı üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti, Kürt sorununda imha ve inkar politikasıyla yüzüncü yılına girdi. Bölgesel ve uluslararası karakter kazanan Kürt sorununa dair bugüne kadar “güvenlikçi” politikalarla dayatılan çözümsüzlük, var olan sistemsel krizler başta olmak üzere mevcut ekonomik, siyasal ve toplumsal krizleri derinleştirdi. PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 1993 yılında başlayan Kürt sorununda demokratik çözüm girişimleri üzerine küresel güçlerin ortaklığında uluslararası komplo devreye konuldu. Bu komplonun ilk adımı ise 6 Mayıs 1996’da PKK Liderinin Suriye’nin Şam kentinde bulunduğu eve bombalı suikast saldırısı oldu. Komplo, uluslararası güçlerin baskısıyla Abdullah Öcalan’ın 9 Ekim 1998’de Suriye’den çıkmasıyla devam etti. 5 ay boyunca devam eden komplo sonucunda PKK Lideri Öcalan, 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye getirilerek, özel olarak dizayn edilen İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne konuldu.
Abdullah Öcalan, Kürt sorununda çözüm arayışlarını, 24 yıl boyunca ağır tecrit koşullarında tutulduğu İmralı Adası’nda da sürdürdü, demokratik çözüm ısrarından vazgeçmedi. Abdullah Öcalan, bu ısrarını 2009’da hazırladığı ‘Yol Haritası’nın yanı sıra hem 1993’ten bugüne ilan ettiği ateşkeslerle hem kaleme aldığı kitaplarda hem kısıtlı gerçekleştirilen aile ve avukat görüşlerinde hem de “çözüm” adı altında 2013 ile 2015 yılları arasında devlet heyeti ile gerçekleştirdiği görüşmelerde defalarca ortaya koydu.
DEMOKRATİK ÇÖZÜM BİLDİRGESİ
Abdullah Öcalan, Türkiye’ye getirilmesinin ardından 1999 yılında İmralı’da başlayan yargılamalarda, demokratik barışçıl temelde çözümünü esas alan “Demokratik Çözüm Bildirgesi” ve “Kürt Sorununda Çözüm Ve Çözümsüzlük İkilemi” başlığıyla yayımlanan “Demokratik Çözüm ve Barış” savunması yaptı. İdam kararına rağmen kendi inisiyatifiyle tek taraflı başlattığı ve adına “Büyük Barış Çabası” dediği süreci büyük bir azimle sürdürdü. Silahlı güçlerin sınır dışına çekilmesini sağlayarak “Barış ve Demokratik Çözüm Grubu” olarak adlandırdığı iki Barış Grubu’nun Türkiye’ye gelişini sağladı.
UZLAŞMA VE ÇÖZÜM DEKLARASYONU
1999 sonrası Kürt sorununun çözümüne yönelik yaptığı tüm girişimlerine savaşın derinleştirilmesiyle karşılık verilen Abdullah Öcalan, 3 Kasım 2002 seçimleriyle iktidara gelen AKP iktidarına da müzakere çağrısında bulunarak, 13 Ağustos 2003’te “Uzlaşma ve Çözüm Deklarasyonu” başlığıyla 10 maddelik deklarasyonu kamuoyuna sundu. Deklarasyonda, “Uzlaşma ve çözümün ilk adımı olarak demokratik bir çerçeve sunuyorum” diyen Abdullah Öcalan, “Toplumsal Barış ve Demokratik Katılım Yasası”, “Serbest siyaset yapmanın koşullarının sağlanması”, “Demokratik bir yerel yönetim yasası”, “Kürtlerin demokratik ve siyasal hakları yasal ve anayasal güvenceye kavuşturulması” maddelerine yer verdi.
DEMOKRATİK ÇÖZÜMÜN YOLU
Abdullah Öcalan, sunduğu 10 maddelik deklarasyonu “Yol Haritası” olarak tariflerken, şu değerlendirmelerde bulundu: “Hükümet de eğer bu temelde diyalog ve çözüme gelirse, karşılıklı olarak barış süreci 2005 yılına kadar gelişir. Bu çözüm paketi kabul gördüğünde, ilk olarak iki taraflı net bir ateşkesin gelişmesi sağlanır ve demokratik çözüm yoluna girilir.” Abdullah Öcalan’ın bu girişimine AKP tarafından olumlu karşılık verilmezken, İmralı’ya yönelik tecrit ağırlaştırılarak sürdürüldü.
YENİ BİR SÜRECİN KAPILARI ARALANDI
AKP’nin savaşı derinleştiren politikalarına karşı Abdullah Öcalan’ın barış siyasetinde ısrarı, yeni bir sürecin kapılarını aralamaya başladı. 2008 yılının Eylül ayında koordinatör ülke konumunda olan Norveç’in başkenti Oslo’da, Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) temsilcileri ile Türkiye’den devlet yetkilileri arasında görüşmeler başladı.
‘TÜRKİYE’NİN ÖNÜ AÇILIR’
2009 yılında atılan adımlar sonucu Kürt sorununun demokratik müzakere yoluyla çözüme kavuşturulabileceği düşüncesi yavaş yavaş öne çıkmaya başladı. Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 9 Mayıs 2009’da yaptığı Prag ziyaretinde, “Kürt sorununun çözümü için 2009 tarihi fırsattır” açıklaması, Kürt sorununda yeni bir sürecin başlayıp başlamayacağı tartışmalarını beraberinde getirdi. Gül'ün bu çıkışını 2009’da avukatlarıyla yaptığı görüşmelerde değerlendiren Abdullah Öcalan, "Sayın Gül'ün açıklamaları önemlidir. Özellikle Türk-Kürt ilişkilerinin tarihine baktığımız zaman tarihi rol oynayabilecek sonuçlar doğurabilir. Ben de bu konuda üzerime düşen sorumluluğu yerine getireceğim. Korkmalarına gerek yok. Bu iki halk, Kürt ve Türk halkı birbirine girmezse, hiç kimse bize bir şey yapamaz. Bu sorunu iki halk olarak çözersek, Türkiye’nin önü açılır, Türkiye Ortadoğu’nun lider ülkesi haline gelir” dedi.
ORTAK ULUSAL KURTULUŞ BELGESİ
Aynı tarihli avukat görüşmelerinde Kürt sorununun çözümüne dair iktidara 1921 Anayasası’nı öneren ve tek esas alınması gereken belge oluğunu söyleyen Abdullah Öcalan, “Çözüm olacaksa, 1921 Anayasası esas alınmalıdır. Ben bundan başka bir belge tanımam. 1921 Anayasası demokratik çerçevede bir anayasadır; Kürtlerle Türklerin ortak ulusal kurtuluş belgesidir. Bu anayasa Kürtlerle Türklerin ortak anayasasıdır” diye belirtti.
ÇÖZÜMÜN YOL HARİTASI
Tüm bu gelişmeler ışığında Abdullah Öcalan, Kürt sorununun çözümüne dair 156 sayfadan oluşan “Demokratik Ulus”, “Demokratik Cumhuriyet”, “Demokratik Anayasa”, “Demokratik Çözüm” adlı başlıklarında 10 temel ilkeden oluşan ‘Yol Haritası’nı 15 Ağustos 2009 tarihinde kamuoyuna sundu. Abdullah Öcalan, bu “Yol Haritası” ile birlikte devlete şu çağrıda bulundu: “Bu sorunun çözümü için demokratik bir zihniyet, demokratik tartışma, demokratik işleyiş, demokratik siyaset, demokratik örgütlülük, demokratik anayasa gerekiyor. Demokratik anayasa olmadan bu sorun çözülmez. Demokratik müzakere olursa çözüm gelişir, bu konuda cesur olun, demokratik siyasi çözümün önünü açın. Demokratik siyasetin önünü açın. Barışın önünü açın. Demokratik müzakerenin önünü açın”
3 AŞAMALI ÇÖZÜM ÖNERİSİ
Abdullah Öcalan 2009’da yaptığı avukat görüşmelerinde Yol Haritası’nda 3 aşamalı demokratik çözüm önerisinin, Türkiye’nin uzun vadede geleceğini kazanma projesi olduğunu belirterek, şunları söyledi: “Birinci aşama, devlet Kürtlerin tüm haklarını güvence altına alacak. Bu konuda bize güvence verecek, bizi ikna edecek. Biz de bir, bölücü olmadığımızı devlete ispatlayacağız. Ayrılıkçı, bölücü olmadığımızı beyan edeceğiz. İki, şiddeti yöntem olarak esas almadığımızı ilan edeceğiz. Devlet de demokratik çözümü kabul edecek, Kürtlerin saydığım beş boyutunu dikkate alacak. Kürtlerin kendi kendini yönetmesine imkân tanıyacak. Ancak bunların olabilmesi için benim önümün de açılması lazım. Bu olursa ikinci aşama olarak sınır dışına çekilme gerçekleşecek. Üçüncü aşama olarak da devlet verdiği güvenceyi hukuki mevzuata yansıtacak, bunun anayasasını, kanunlarını, yönetmeliklerini yapacak. Mevcut mevzuatta değişiklik yapacak. Devlet bunu yaptığı oranda da geri dönüşler olacak.”
KÜRT SORUNUNDA YAŞANAN TIKANMA
Yürütülen sürecin önünün açılması noktasındaki samimiyetini göstermekten kaçınmayan Abdullah Öcalan, bu süreçte de elini taşın altına koyarak, yeni bir Barış Grubu’nun Türkiye’ye gelmesi çağrısı yaptı. Abdullah Öcalan, yaptığı bu çağrıya dair, “Demokratik siyasette ciddi bir tıkanma yaşanmaktadır. Bu durum beraberinde hukuki, sosyal, kültürel ve askeri alanları da tıkamaktadır. Kürt sorununa ilişkin yaşanan tıkanmışlığı aşmak; çözümün ve demokratik siyasetin önünü açmak gerekiyor” diye konuştu.
'AKP KÜRTLERİ OYALIYOR'
Barış Grubu üyelerinin tutuklanması ve tüm girişimlerinin sonuçsuz kalması ile Abdullah Öcalan, avukatlarıyla yaptığı görüşmede devletin Kürt sorununun çözümündeki bu yaklaşımına ilişkin şu değerlendirmede bulundu: “AKP demokratik açılım, Kürt sorununun çözümü diyerek 7 yıldır herkesi oyalıyor. Bununla muazzam oy da aldılar. Hem Kürtleri hem Avrupa’yı ve ABD’yi böyle oyaladılar. Ama artık bunun bir tasfiye ve oyun olduğu açığa çıkmıştır. Kürtlerin de bunu böyle iyice anlaması gerekir. AKP’nin bu politikaları artık sonuç vermez. CHP ve MHP’nin tutumu da topluma yeni bir şey getirmiyor.”
MA / İbrahim Irmak