AMED - Mesleki faaliyetleri nedeniyle 13 aydır tutuklu bulunan 15 gazetecinin avukatı Resul Temur, “Sesi kısılan, sesi kesilen herkesin 11 Temmuz'da Kürt basınının yanında olması gerekiyor” diye seslendi.
Amed merkezli yürütülen bir soruşturma kapsamında 8 Haziran 2022’de gözaltına alınan, mesleki faaliyetleri nedeniyle 16 Haziran’da tutuklanan 15’i tutuklu 18 gazeteci hakkında açılan davanın ilk duruşması 11 Temmuz’da görülecek. Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eşbaşkanı Serdar Altan, Mezopotamya Ajansı (MA) editörü Aziz Oruç, Xwebûn Gazeteci Yazı İşleri Müdürü Mehmet Ali Ertaş, gazeteciler Zeynel Abidin Bulut, Ömer Çelik, Mazlum Doğan Güler, İbrahim Koyuncu, Neşe Toprak, Elif Üngür, Abdurrahman Öncü, Suat Doğuhan, Remziye Temel, Ramazan Geciken, Lezgin Akdeniz ve Mehmet Şahin hakkında 10 ay sonra 12 Mart’ta tamamlanan iddianamenin kabul edilmesiyle “örgüt üyeliği” iddiasıyla açılan dava kapsamında, gazetecilerin ilk duruşması 13 ay süren tutukluluğun ardından görülecek.
Tutuklu gazetecilerin avukatı Resul Temur, soruşturma aşamasından davanın açılması sürecine dair değerlendirmelerde bulunarak, 11 Temmuz’da görülecek duruşmaya katılım çağrısı yaptı.
Gazetecilere yönelik baskı ve soruşturmaların uzun süredir devam ettiğine dikkat çeken Temur, birçok gazetecinin bu süreçte cezalar aldığını belirtti. Temur, yargının gazetecilere yönelik uyguladığı cezalandırma politikasına tepki verilmemesinin, yine gazetecilere dönük toplu gözaltı ve tutuklamalara dönüştüğünü söyledi. Gazetecilere yönelik gözaltı operasyonu sırasında ve sonrasında birçok hukuksuzluk yaşandığını aktaran Temur, gazetecilerin çalıştıkları yapım şirketlerinin uzun süre aramaya tabi tutulması, gazeteciler hakkındaki arama kararlarının hiçbir avukata verilmemesi, itiraz süreçlerinin işletilmemesi, soruşturma sürecinde yaşanan başlıca usulsüzlükler olduğunu kaydetti.
TUTUKLANMA GEREKÇESİ: GAZETECİLİK
Dosyanın başlama gerekçesinin Medya TV ve Stêrk TV'de yayınlanan bir kısım program içeriklerinin Amed'deki gazeteciler tarafından sunulması olduğunu belirten Temur, “Buradaki gazetecilik faaliyeti yürüten ve yürüttüğü gazetecilik faaliyetini açık bir biçimde kendi ismi, kendi görseli ile tartışma programına çeviren gazeteciler, yasadışı bir iş yapıyormuş gibi gözaltına alınıp tutuklandılar. Yaptıkları programlar, programlarda tercih ettikleri konular, bu konuları tartışırken kullandıkları dil suçlamaya konu edildi. Gazetecilik faaliyetleri içerisinde kendine özgü değerlendirmeleri, tutuklanma gerekçesi yapıldı" dedi.
DOSYAYA DELİL ÜRETME: GİZLİ TANIK
Gazetecilerin tutukluluk hallerinin devam ettirilmesi için sonradan eklenen gizli tanık beyanlarıyla delil oluşturulduğunu anlatan Temur, bu durumun sebebinin de dosyada yeterli delil olmadığının göstergesi olduğunu söyledi. Gizli tanığın gazetecilerin tutuklanmasından 6 ay sonra 31 Aralık 2022’de ifadesinin alındığına dikkat çeken Temur, yapım şirketlerinin ürettiği iş karşılığında kestiği faturaların gizli tanık beyanıyla kriminalize edildiğini ifade etti.
SAVCI İZİNDE İFADE ALDI!
Gizli tanık beyanının aynı zamanda dosya savcısının izinli olduğu tarihte alındığını da anımsatan Temur, “Büyük olasılıkla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan gelen talimatın önemine binaen savcı gelip hafta sonu gizli tanık beyanını alıyor ve gizli tanık beyanı hem gazetecilere hem de siyasetçilere yönelik ortak oluşturulmuş bir tutanağa dönüştürülüyor. Bununla AYM'ye (Anayasa Mahkemesi) başvuru yapılıyor. Bu başvuru sonrasında HDP'nin mali yardımının kesilmesine karar veriliyor” şeklinde konuştu.
DOSYA SÜRÜNCEMEDE BIRAKILDI
“Soruşturma savcısının doğrudan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın kâtipliğini de yaptığını gördük” diyen Temur, şöyle devam etti: “AYM bu baskılara rağmen delillerin zayıflığından kaynaklı HDP'nin Hazine yardımına ilişkin verilen kararından geri dönüyor. AYM'ye gazeteciler açısından ‘tutuklamanın hukuki olmadığına’ dair başvuruda bulunduk. Bu başvuru kısmında gerek sunduğumuz belgeler gerekse AYM'nin edinmiş olduğu belgeler doğrultusunda büyük olasılıkla gazetecilerin yürüttüğü faaliyetin kendileri açısından da bir suç oluşturmayacağı kanaatine ulaşılmış olabilir. Dolayısıyla sadece gazetecilerin dosyasında yer alan delillerle yürütülen bir süreç değil. Bu işlem açığa çıkmasın diye gazeteciler bir bakıma rehin olarak tutuldular. 31 Aralık'tan sonra da dosyada ciddi bir durum yok. Dosya içerisinde bu kadar hareketsiz kalan savcı, sadece dosya bilgilerinin açığa çıkmaması ve HDP'ye ilişkin kısmın tartışılmaması sebebiyle dosyayı geciktirdi, sürünceme de bıraktı.”
'GAZETECİLİKTEN YARGILANIYORLAR'
Gazetecilerin en fazla tutuklandığı ve baskının yoğun olduğu Türkiye’de gazetecilerin, siyasetçilerin, insan hakları savunucuların ve birçok alanda muhalif olan kesimin “örgütsel faaliyet” gerekçesiyle kriminalize edildiğini ifade eden Temur, “Türkiye’de herhangi bir alana yönelik bu yorum çok rahat yapılabiliyor. Yargılanmak, yönelmek istenen herhangi bir kurum ‘örgütsel faaliyet’ yorumu ile baskı altına alınıyor. Bu yorum denetlenmediği, dosyalarda ciddi bir delil aranmadığı için mahkemeler tarafından da çok rahat kabul ediliyor. Türkiye'nin gazetecileri alıp 'Biz gazeteciyi değil, örgüt üyesini yargılıyoruz' gibi bir durumu dile getirmesi garip gelmiyor. Garip olan şey; gazeteci yargılamadığını iddia etse de dosya içerisinde doğrudan oluşturduğu delilleri gazetecilik faaliyetlerinden oluşturuyor. Gazetecilerin çalıştığı alanlar, ajanslar, gazeteler, yapım şirketlerini illegalize eden ve örgütsel faaliyet alanı olarak gösteren bir gerçeklik var. Dolayısıyla burada çalışan gazetecilerinde doğrudan içerik ürettiği gerekçesiyle yargılanıyor” ifadelerini kullandı.
KAMERAMAN ÜZERİNDE ÇELİŞKİ
Temur, tutuklu kamera çekimleri yapan gazetecilerin de iddianamede, “Her ne kadar kendileri hakkında bir delile erişilememişse de bu çatı altında faaliyet yürütmeleri sebebiyle tüm programların yapımı ve ürettikleri, ortak oldukları” şeklinde suçlandığını kaydetti. Kürt gazetecilerin birçoğunun “KCK Sözleşmesi madde 14” kapsamında yargılandığını belirten Temur, AYM'nin daha önce verdiği kararları hatırlattı. Temur, AYM’nin “çalışılan ajansın suç gösterilmesinin hukuki dayanağı olmadığı” yönündeki içtihat oluşturduğunu ancak savcılıkta dile getirmelerine rağmen ne o aşamada ne de iddianame hazırlanma aşamasında bu içtihattın görülmediğini belirtti.
BASIN ÜZERİNDEKİ YARGI TACİZİ
Kürt basınına yönelik baskının her dönem var olduğunu, sürekli, planlı ve istikrarlı bir yargı tacizi olarak yürütüldüğünü söyleyen Temur, “Dava içeriklerine, dosya biçimine baktığımız zaman düzenli bir şekilde basını baskılamaya dönük sistematik bir yargı tacizinin olduğunu rahat görüyoruz. Dönem zor olursa tutuklama daha rahat, bir sürece gittiğinde ise yargı tacizi soruşturma ve davalarla varlığını bir şekilde devam ettiriyor" diye konuştu. Gazetecilerin tutuklu bulunduğu 13 ayda hâkim karşısına çıkmaması ve savunma yapmasına izin verilmediğinin altını çizen Temur, bu sürecin tamamının bir cezalandırma olduğunu söyledi.
‘SESİ KISILAN HERKES DURUŞMADA OLMALI’
Diyarbakır 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde 11 Temmuz’da görülecek duruşmada gazetecilik pratiğinin yargılanacağını dile getiren Temur, “11 Temmuz'da görülecek dava Kürt gazetecileri olduğu kadar diğer muhalif gazetecileri de ilgilendiren bir dava. Sadece gazetecileri değil, gazeteci kuruluşlarını da ilgilendiren davalardandır. Kürt basını Türkiye'de temel basının mutfağını oluşturur. Basının mutfağını oluşturması sebebiyle ürettiği içerik ve bulunduğu alanlar sürekli gündem olan konulardır. Ana akımın uzaklaştığı gündeminin tamamını siz aslında ilk elden Kürt basınından çok rahat bir şekilde alabilirsiniz. Yargılamanın temel sebeplerinden biri de bu. Kürt basını aynı zamanda Kürt muhalefetinin temel resmini çizen alanlardan biridir. Basının kendisini bastırma, muhalefetin kendini bastırmasıyla eşdeğerdir. Bu sebepten dolayı sesi kısılan, sesi kesilen herkesin dayanışma adına 11 Temmuz'da Kürt basınının yanında olması gerekiyor" çağrısında bulundu.
MA / Müjdat Can