İSTANBUL - Bir yılı aşkın bir süredir tutuklu bulunan gazetecilerin 11 Temmuz’da görülecek duruşması için dayanışma çağrısında bulunan gazeteci meslek örgütleri, tüm toplumsal kesimlerin haber alma hakkına sahip çıkmasını istedi.
Amed merkezli yürütülen bir soruşturma kapsamında evlerine ve çalıştıkları kurumlara yapılan polis baskınıyla gözaltına alınıp tutuklanan Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DGF) Eşbaşkanı Serdar Altan, Mezopotamya Ajansı (MA) editörü Aziz Oruç, Xwebûn Yazı İşleri Müdürü Mehmet Ali Ertaş, gazeteciler Zeynel Abidin Bulut, Ömer Çelik, Mazlum Doğan Güler, İbrahim Koyuncu, Neşe Toprak, Elif Üngür, Abdurrahman Öncü, Suat Doğuhan, Remziye Temel, Ramazan Geciken, Lezgin Akdeniz ve Mehmet Şahin’in ilk duruşması 11 Temmuz’da görülecek. 15’i tutuklu 18 gazetecinin “örgüt üyeliği” ile yargılandığı davada, 7 yıl 6 aydan 15 yıla kadar hapis cezası isteniyor.
Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) Eş Direktörü avukat Veysel Ok ve Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Basın Yayın Matbaa Çalışanları Sendikası (Basın-İş) Genel Başkanı Faruk Eren, gazetecilerin tutukluluk sürecine ilişkin değerlendirmelerde bulunarak, 11 Temmuz’da görülecek duruşmaya katılım çağrısında bulundu.
200 GAZETECİ YARGILANIYOR
DİSK Basın-İş Genel Başkanı Faruk Eren, iktidarı rahatsız eden her haberin tehdit olarak görüldüğünü belirterek, Kürt gazetecilerin de bu nedenle 1 yılı aşkın bir süredir tutuklu olduğunu söyledi. Ayrıca Türkiye’de şuan 200’ün üzerinde gazetecinin benzer nedenlerle yargılandığına dikkat çeken Eren, “İktidar eliyle toplumun hakikati öğrenmesi istenmiyor. Sadece iktidarın söylediklerinin duyulması isteniyor. Neredeyse her gün bir habere ya erişim engeli getiriliyor ya da dava açılıyor. Bu normal bir durum değil. Kürt gazetecilere yönelik baskı ve tutuklamalar ile toplumu habersiz bırakmak isterken, bölgede ne olup bittiğinin öğrenilmemesini istiyorlar. Eğer o gazeteci arkadaşlarımız olmasaydı, Van’da helikopterden atılan ve işkence gören o yurttaşları, Newroz’da öldürülen Kemal Kurkut’un vurulma anını öğrenemeyecek ve bunlar ‘terörist’ sayılacaktı” dedi.
Tutuklama ve baskıların yalnızca bir hak ihlali olmadığını söyleyen Eren, bu uygulamaların aynı zamanda bir insanlık suçu olduğunu kaydetti. Tutuklamaların Kürt sorunuyla paralellik gösterdiğini ifade eden Eren, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kürt basınında son olarak Dicle Müftüoğlu ile Sedat Yılmaz arkadaşlarımız tutuklandı ama onunla da sınırlı kalmadı. Örneğin TELE1 Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ’ın tutuklanma sebebi bile Kürt sorunuyla ilgili. Kürt sorunu üzerine söylediği sözler nedeniyle tutuklandı. Kürt sorunu Türkiye’de mayınlı alan olmaya devam ediyor ve bu konuda söylenen her söz, sonu cezaevine giden bir yola gidiyor.”
‘HALK GAZETECİSİNE SAHİP ÇIKMALI’
Gazeteci örgütleri başta olmak üzere tüm meslek örgütlerinin bu süreçte tutuklu gazetecilerle dayanışma içerisinde olması gerektiğini vurgulayan Eren, “Bu sorun sadece gazetecilerin sorunu değil. Sözünü ettiğimiz şey, haber, hakikat ve gerçeğin kendisi olduğu için tüm toplumu ilgilendiriyor. Hep halkın haber alma hakkından bahsediyoruz ya halkın haber alma hakkını sağlayacak olanlar gazeteciler değil, halkın kendisidir. O yüzden halk kendi haber alma hakkına ve gazetecisine sahip çıkmalıdır” çağrısında bulundu.
‘SAVUNMA HAKLARI ELİNDEN ALINIYOR’
Gazetecilerin bir yıldan uzun bir süredir tutuklu olmalarına rağmen şu ana kadar duruşmalarının görülmediğini belirten MLSA Eş Direktörü Veysel Ok, bu durumun iktidarın bilinçli politikası olduğunu söyledi. İktidarın bu yöntemle gazetecilerin kendilerini savunma haklarını elinden aldığını dile getiren Ok, “Şimdi bir yıldır hakim karşısına çıkmamış ve kendilerine savunma hakkı imkanı verilmemiş gazetecilerden bahsediyoruz. Bu açıkça ayrı bir cezalandırma yöntemidir. Dava başlayınca hem avukatlar hem gazeteciler büyük olasılıkla o iddianamedeki suçlamaları yerle bir edeceklerdir. Hiçbir suçlamanın hukuki olmadığını ortaya çıkaracaklardır. Yargı ve devlet de bunu çok iyi bildiği için maalesef bunu çok sonraya verip, gazetecilerin hiçbir hukuki zemin olmadan çok uzun yıllar tutuklu kalmasına vesile oluyorlar. Bu da bir intikam ve cezalandırma yöntemidir” diye belirtti.
‘TUTUKLAMALAR KÜRT SORUNUYLA BAĞLANTILI’
Kürt basınında çalışan gazetecilere yönelik baskı ve tutuklamaların birçok nedeninin olduğuna değinen Ok, öncelikli nedenin Kürt sorunundaki çözümsüzlükle bağlantılı olduğuna işaret etti. Ok, “Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Kürt medyası her zaman hedefteydi ama son dönemlerde Kürt sorununda bir tıkanıklık yaşanıyor. Devlet, Kürtlerin kurduğu ve güçlü olduğu kurumlara yönelik ciddi bir baskı ve refleks gösteriyor. Sadece Kürt gazeteciler de değil, Kürt siyasetçiler, hak savunucuları, ekolojistler ve kadın hareketlerine de yargısal taciz uyguluyor. Bu tamamen devletin Kürtlerle olan ilişkisiyle ilgili bir durum. Örneğin ‘çözüm’ sürecinde siyasal iklim daha yumuşak olduğu için hiçbir dava, saldırı ve baskı haberi duymazken, Kürt sorununun tıkandığı dönemlerde devletin ilk hedefi tekrardan Kürt gazeteciler oluyor” şeklinde konuştu.
KÜRT GAZETECİLER NEDEN HEDEFTE?
Kurdistan’da devlet eliyle yürütülen hak ihlallerinin yaşandığını söyleyen Ok, bu ihlallerin bölgede çalışan Kürt gazeteciler aracılığıyla açığa çıktığının altını çizdi. Bu nedenle Kürt gazetecilerin iktidarın hedefi haline geldiğini belirten Ok, şunları söyledi: “Devlet hem baskı yapmak istiyor hem de bu baskının haberleştirilmesini, Türkiye ve dünya kamuoyu tarafından bilinmesini istemiyor. Bu da Kürt gazetecileri doğrudan hedef haline getiriyor. Çünkü bizim bölgedeki kulağımız ve gözümüz o gazeteciler. Orada ne olup bittiğini, polislerin sokakta yaptıkları hak ihlalleri ve karakolda yaptıkları işkenceleri Kürt gazetecilerden öğreniyoruz. Devlette bunun farkında olduğu için hedefe de Kürt gazetecileri koyuyor.”
DEVLETİN KIRMIZ ÇİZGİSİ
Ok, iktidarın Kürt sorununu bir kırmızıçizgi haline getirdiğini, bu çizgiyi aşanların ise en başta “yargısal taciz” ile tehdit edildiğini ifade etti. Kürt gazetecilerin tutuklanmasını örnek veren Ok, iktidarın tutuklamalar ile topluma gözdağı verdiğini söyledi ve sözlerini şöyle sürdürdü: “Kürt sorunu ile ilgili devletin bir kırmızıçizgisi var. ‘Bu kırmızıçizgiyi aşan her kim olursa olsun tutuklarım' demek istiyor. Örneğin geçen hafta Merdan Yanardağ örneğinde de bunu gördük. O da Kürt sorunu noktasında devletin kırmızıçizgisini aştı ve tutuklandı. Kürt sorununun çözümsüzlüğü noktasında ‘benim aleyhime propaganda yapmayın, benim yaptığım hak ihlallerini haberleştirmeyin’ demek istiyor. Ayrıca Türk kurumları ile Kürt kurumları arasında bir uçurum açma niyeti de taşıyor bu tutuklamalar. Kürtlerle dayanışan ve bütünleşen herkesin yargısal tacize kalacağının mesajını veriyor.”
DAYANIŞMAYI BÜYÜTME ÇAĞRISI
Toplumda tutuklamalara karşı dayanışma duygusunun var olduğunu söyleyen Ok, bu dayanışma halinin büyütülerek sürdürülmesi gerektiğinin altını çizdi. Ok, tutuklu gazetecilerin 11 Temmuz’da görülecek duruşması öncesinde tüm toplumsal örgütleri adliye salonunda yer almaya davet ederek, "11 Temmuz’da görülecek duruşmaya bu örgütlerin katılımı çok önemli. Çünkü mahkemede ki hakimin gazeteci arkadaşlarımızın yalnız olmadığını bilmesi ve hissetmesi gerekiyor” diye seslendi.
MA / İbrahim Irmak