İZMİR - Sosyalistlerin seçim ve orta sınıf kimlik siyasetine sıkıştığını belirten HDP’li siyasetçi Musa Piroğlu, söz konusu sıkışmışlık ve orta sınıf siyasetinin kaybettirdiğini söyledi.
Türkiye halkları ekonomik, siyasi ve sosyal çoklu krizlerin içinde boğuşuyor. Enflasyon hayat pahalılığını günden güne arttırırken, işçiler kirasını ödeyebileceği bir ev bulmakta, çiftçiler ise maliyetlerini karşılayıp üretim yapmakta zorlanıyor. Yaşanan bu krizler mülteci sorunuyla birleşmesiyle ırkçılık ön plana çıkarken, bir yandan da toplumsal patlamalar kaçınılmaz oluyor. Yaşanan mevcut duruma milliyetçi-muhafazakar AKP-MHP iktidarı çözüm bulamazken, ulusalcı CHP ve diğer muhalefette alternatif sunamıyor.
Sol-sosyalist parti ve grupların yaşanan krizlerin oluşturduğu ortamdan yararlanamaması, bu grupları daha dar alanlara sıkıştırdı. Yaşanan durum akıllara sosyalist hareketin nasıl bir yol izlemesi gerektiği sorusunu getiriyor. Halkların Demokratik Partisi (HDP) Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi Musa Piroğlu, sosyalist solun yaşadığı sıkışmışlık ve tıkanıklığın nedenleri değerlendirdi, çıkış yollarına dair önerilerde bulundu.
'SOL SANDIĞA SIKIŞTI'
İçinden geçilen süreci anlatmak açısından “sıkışma” kavramının önemi üzerinde duran Piroğlu, sosyalistlerin iki sıkışmışlık yaşadığını söyledi. İlk sıkışmışlığın seçimler ve sandığa ilişkin olduğunu vurgulayan Piroğlu, "Siyasetin kendisi, örgütlenme tarzı, ittifaklar sandık bazlı tartışılıyor ve oy eksenli görülüyor. Doğal olarak da tabanla ilişki seçim eksenli kuruluyor ve taban seçmen durumuna geliyor. Bir seçim bitti ve şimdi tüm sosyalistler, muhalifler hemen yerel seçimi tartışmaya başladı. Ama AKP'nin 21 yıllık iktidarına 17-18 tane seçim sığdırdığını unutuyoruz. Tüm dünyada halkların büyük bedeller ödeyerek kazandığı genel oy hakkı, geldiği noktada halklara karşı her çeşit zorbalığın meşruiyet zeminine ve demokrasiye karşı bir duruma dönüştü. Biz seçime sıkıştığımız sürece, parlamentoya sıkışıyoruz ve halkın temel çelişkilerine değinmek yerine, her şeyi sandığa mal eden bir yerde duruyoruz. Seçimi neden kaybettiğimizi tartışmak yerine, başka bir seçime hazırlanacağız ve muhtemelen yine aynı şeyleri söyleyeceğiz" dedi.
ORTA SINIF SİYASETİ
İkinci sıkışmanın ise yaşam tarzı siyaseti üzerinden kimlik siyasetinde yaşandığını söyleyen Piroğlu, AKP'nin Türkiye'yi 3 kimlik bölgesine sıkıştırdığını ve bunun üzerinden yaptığı siyasetin sola da yansıdığını dile getirdi. Bu kimliklerden olan milliyetçi-muhafazakar kimliğinin AKP-MHP ve türevlerinin kimliği olduğunu belirten Piroğlu, "Laik, Alevi nüfusun büyük kısmı da CHP'nin etki alanında. Bunlar aynı zamanda milliyetçi. HDP ve ittifakları da Kürt halkı ve büyük oranda Türkiye orta sınıflarının, devrimcilerin ve ezilenlerin bir kısmını kapsayan bir yerde duruyor. Türkiye sosyalistleri açısından bakıldığında ise kentlerin kıyı bölgelerinde yoğunlaşmış, orta sınıf kimliğe bürünmüş, siyaseti oradan yapan, kadrosunu oradan devşiren ve büyük oranda buradan yoksullara seslenmeye çalışan bir yerde. Fakat asıl olan yaşam koşulları üzerinden konuşmak ve onları değiştirme mücadelesi olmalıdır. Biz burayı aşamadığımız sürece bir çeşit içe konuşma, kendimize seslenme gibi bir yerde duruyoruz ve buradan çıkamıyoruz" diye belirtti.
SOLUN DARALMASI
Bu sıkışmanın ise solun, 12 Eylül'den bu yana organik tabanından kopması ve devrimciliği bir ahlaki tutum belirlemek olarak yürütmesinden kaynaklandığını ifade eden Piroğlu, şöyle devam etti: "Toplumu dönüştürmek, devleti ve var olan mülkiyet ilişkilerini dönüştürmek için harekete geçmesi gereken sosyalistler, devrimciliği daha çok toplumsal sorunlarda ezilenden yana durmak olarak tarif etmeye başladı. Marks'ın 11'inci Tez'inde ki 'Aslolan dünyayı değiştirmektir' lafını unutup, dünyayı anlamak boyutuyla sınırlı kaldı. Önlerine bir politik hedef koymadılar. Gezi'den bu yana yaşadığımız hegomonya kaybı da bunun üstüne tuz biber oldu. HDP ve TİP'in Meclis’e rahat girmesi, siyasetin sokakta zora girmesi ve toplumsal dayanaklarımızın azalması parlamentoyu ve vekilliği çekici hale getirdi. Doğal olarak siyaset de sokak yerine parlamentoya sıkıştı. Eylemler daraldı, sokak hareketi bitti ve talepkar bir yere gelmiş durumdayız."
TOPLUMSAL HAREKETLER
Muhalefetin etki gücünün olmasının tek koşulunun sokağı güçlü kullanmak olduğuna işaret eden Piroğlu, ancak parlamentonun sokaktan kuşatılarak istenilen sonucun alınabileceğini vurguladı. Meclis’te söylenen çok güçlü sözlerin altının boşta kaldığını kaydeden Piroğlu, "Çünkü sözün yaslandığı bir toplumsal hareket yok. Burada sol ile toplumsal hareket arasında bir tezat daha söz konusu. Sokakta gördüğüm manzara, toplumsal harekette çok ciddi bir öfke birikimi söz konusu. Ama sol örgütler buraya dair siyaset yapmıyor. Kendimize şunu sormalıyız: Yoksullar AKP'ye neden oy veriyor? Bizim öncelikle politik analize ve gelmekte olanı tarif etmeye ihtiyacımız var. Bunun için de toplumsal bir tabana, bu taban içinde bir örgütlülüğe ve bunların önüne taktiksel hedefler koymak gerekir" ifadelerini kullandı.
'BAYRAK YARIŞINI BIRAKALIM'
Sıkışmışlıktan çıkışın işçi sınıfına değerek mümkün olduğunun altını çizen Piroğlu, fakat solun sesinin oralara ulaşmadığını sözlerine ekledi. Türkiye halklarının büyük bir gelir uçurumu ve kalıcı yoksulluk ile karşı karşıya olduğuna değinen Piroğlu, "Bu yoksullaşmayla birlikte buralara değme şansımız vardı. Birçok işçi eylemine gittim ve oradaki işçiler örgütsüzdü, büyük kısmı AKP'liydi. Yani milliyetçi-muhafazakar mahallede ciddi çatlaklar var. Buradaki sıkıntı bizim alternatif sunamıyor oluşumuz. Bizim sunduğumuz alternatif onların yaşam tarzının karşısına başka bir yaşam tarzı sunmak oluyor. Biz o mahallenin içine yerleşmek zorundayız ve oraya yerleşmek istiyorsak, kendi mahallemizde güç olmalıyız. Bunun içinde bayrak yarışından vazgeçmemiz gerekiyor. Herkes kendi bahçesini büyütmeye çalışıyor ama tepemize bir sel geliyor. Bu sel tüm bahçeleri yıkacak. Bunu durdurmanın yolu kendi bayrağımızı gösterip, kendimizi büyütmekten öte, geniş halk kitlelerine değeceğimiz çalışma tarzlarına ve güçleri birleştirmeye ihtiyacımız var. Sosyalist solun artık 'ekonomik kriz iktidarı götürecek' ya da 'iktidar seçimle değişecek' gibi kendiliğindenci yaklaşımları terk etmesi gerekiyor" dedi.
MA / Tolga Güney