İSTANBUL - Tecridin sadece Kürtlerin sorunu olmadığını belirten Yeşil Sol Partili vekil Özgül Saki, “Abdullah Öcalan, çok çeşitli, dilli ve renkli başka bir toplum tasavvurunu savunduğu için tecrit altında tutulmasına göz yumuluyor” diyerek politik mücadele hattına dikkat çekti.
Uluslararası komployla 15 Şubat 1999 tarihinde Türkiye’ye getirilen PKK Lideri Abdullah Öcalan, İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nde 24 yıldır tecrit koşullarında tutuluyor. 25 Mart 2021'de kardeşi Mehmet Öcalan ile yapılan kesintili telefon görüşmesinden bu yana ise ne kendisinden ne de cezaevindeki tutuklular Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş’tan haber alınıyor. Anayasa ile güvence altına alınan aile ve avukat görüşleri İmralı Adası’nda keyfi bir uygulamaya dönüştürüldü.
Toplumsal, siyasal ve küresel açıdan etkileri olan tecride dair Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) İstanbul Milletvekili Özgül Saki, değerlendirmelerde bulundu.
‘TECRİT SADECE KÜRTLERİN SORUNU DEĞİL’
Tecridin sadece Abdullah Öcalan’ın ve Kürt halkının sorunu olmadığını belirten Saki, toplumun tüm kesimlerini ilgilendirdiğini belirtti. Tecridin devlet için bir “tabu” haline geldiğini ifade eden Saki, gelinen aşamada tecridin daha çok konuşulması ve tartışılması gerektiğini söyledi. Saki, “Tecrit politikalarına karşı sadece hukuki değil, siyasi ve toplumsal bir mücadele yürütmeliyiz” diye belirtti.
“Faşizmin” uygulandığı yerlerde tecrit politikasının devreye konulduğunu kaydeden Saki, tecridin derinleştirilmesinin nedeninin Kürt sorununun çözümü bağlamında özgürlük, eşitlik ve barışçıl taleplerinin halkta karşılık bulması olduğunu dile getirdi. Bu taleplerin sahiplenilmesinin engellenmek istendiğini belirten Saki, “Eşit, özgür, adil ve barışçıl, başka bir dünyanın inşasının temsilcisi Abdullah Öcalan’dır. Bu etkileşimi kesmek istiyorlar, bu yüzden sesi kesilmek isteniyor” dedi.
‘İKTİDARIN EN HASSAS NOKTASI’
Gazeteci Merdan Yanardağ’ın tecridi eleştirdiği için tutuklanmasını anımsatan Saki, şöyle devam etti: “Merdan Yanardağ’ın politik çizgisinin Abdullah Öcalan’ın politik çizgisiyle hiçbir ilgisi yok. İktidar da bunu çok iyi biliyor. Ama Merdan Yanaradağ, ‘Abdullah Öcalan'a uygulanan tecrittin hukukta hiçbir yeri yok, kaldırılması gerekir’ dedi. İktidarın, en hassas noktasının bu olduğunu gördük. İktidar, devlet, kendi ilkelerini çiğneyerek herkese şu mesajı verdi; Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi ağzına alanı, Merdan Yanardağ da olsa gözaltına alırım, tutuklatırım. Burada bütün herkese mesaj verdi. Dolayısıyla hassas noktasının Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit politikası olduğunu ve bunu dile getireni tecrit altında alacağını söyledi. Ama bu politika amacına ulaşmayacak.”
NASIL TAVIR ALINMALI?
Kürt sorunun eşit, adil ve demokratik yollarla çözümü için mücadelenin önemine dikkat çeken Saki, “Tecrit, hiçbir hukuk kuralı ve ilkesine uymadığını gören bizler açısından ‘Nasıl tavır alınmalı?’ sorusunu sormak açısından önemlidir. Hukuk ve adalet meselesinin iyi irdelenmesi lazım. 600 yıl önce bir filozof, ‘Hukuk güçlünün işine gelendir’ diyor. İktidarların, kendince uyguladığı ama bizim evrensel olarak kabul ettiğimiz hukuk normlarını değil, kendi işine geleni yapmasıdır. Ama şunu herkes bilmeli, hukukun bittiği yerde tiranlık başlar. Şu an tam olarak bu noktadayız. Çözüm sürecinden bu yana geldiğimiz nokta, rejimin temel karakteri adaletsizlik ve hukuksuzluk olmuştur” ifadelerini kullandı.
‘POLİTİK HAT ÖRÜLMELİ’
Tecridin toplumun tamamına yayıldığını belirten Saki, “Bu yüzden tecridi ele alırken sadece tek bir kişinin üzerinde değil, hepimiz açısından ele almalıyız. Birçok siyasi grup Abdullah Öcalan'ın düşüncelerinin politik hattını eleştirebilir, desteklemeyebilir ama bu tecrit artık toplumunun bütününü etkisi altında almış, meşrulaştırma aracı haline getirilmek isteniyor. Dolayısıyla tecrit uygulamasına karşı olmalıyız” dedi.
Tecridin kaldırılmasına dönük sadece hukuk zemininde değil bütünlüklü bir mücadele yürütülmesi gerektiğini belirten Saki, “Cezaevlerinde tecrit politikaları artmış durumda. Örneğin; deprem bölgelerinde öyle bir yapılaşma inşa ediliyor ki hiçbir toplumsal alan bırakılmamış. Toplumu tek tek atomize ederek toplumsal etkileşimi ortadan kaldırmak istiyorlar. Bunlar birer tecrit uygulamasıdır. Aynı şeyi kentsel dönüşümle ilgili de söylemek mümkün. Tecrit türlerinin hepsi birbiriyle bağlantılıdır. Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit derinleştikçe, toplum olarak tecridimiz artıyor. Bu yüzden tecrit sorununa bütünlüklü bakıp, buna karşı politik bir hat örmeliyiz. Diktatörlere karşı topyekun mücadele etmeliyiz” diye konuştu.
DÜNYADAKİ EN UZUN TECRİT
Daha önce Eski Güney Afrika Devlet Başkanı Nelson Mandela ve İtalyan Komünist Partisi kurucu üyesi Antonio Gramsci’nin benzer tecrit uygulamalarına maruz kaldığını belirten Saki, “Mussolini , Gramsic’in sesinin asla dışarı çıkmasına izin vermiyordu ve mutlaka susturulması gerektiğini, bu yüzden mutlaka tecrit edilmesi gerektiğini söylüyordu. Daha sonra Latin Amerika ülkelerinde mücadele edenlerin liderleri ağır tecrit uygulamalarına maruz kaldı. Ama benim gördüğüm ve bildiğim dünyadaki en uzun tecrit Abdullah Öcalan'a uygulanan tecrittir. Şu an dünyada böyle mutlak bir tecrit örneği bulunmuyor. Türkiye, Abdullah Öcalan'a uygulanan tecrit politikası ile toplumda büyük bir ayrıştırma yaratmayı başardı. Uzun yıllardır medyasıyla özellikle Kürt hareketi üzerinden o ayrışmayı yaptı” dedi.
ULUSLARARASI GÜÇLERİN ROLÜ
Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin uluslararası ilişkiler bağlamındaki etkilerine dikkat çeken Saki, şunları belirtti: “Birleşmiş Milletler (MB) Avrupa ülkeleri ve bütün uluslararası sözleşmeler tecridin hukuka aykırı olduğunu söylüyor. Fakat patriarkal kapitalizmin, tek devlet, tek ulus tek din faşizminin çıkarları gereği buna göz yumuluyor. Çünkü Abdullah Öcalan’ın, patriarkal kapitalizme karşı toplumda ne kadar siyasal, toplumsal, kültürel çeşitlilik var ise her birinin özgürce yaşayabileceği bir toplum tasavvuru ve düşüncesi var. Burada otonom yaşamlar meselesi çok önemli ve bu emperyalistler için çok ağır bir tehdittir. Abdullah Öcalan, çok çeşitli, çok dilli ve çok renkli başka bir toplum tasavvurunu savunduğu ve bunun cisimleşme ihtimali görüldüğü için tecrit altında tutulmasına göz yumuluyor.”
MA / Esra Solin Dal