ANKARA - Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ile Türkiye arasında bulunan sınır kapılarına işaret eden DEM Partili Serhat Eren, kapıların açılması çağrısında bulundu.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Milletvekilleri Ömer Öcalan, Serhat Eren, Celal Fırat ve Öznur Bartın, Meclis Genel Kurulu’nda görüşülen Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanlığı ile Ticaret Bakanlığı ile bağlı kuruluşların bütçelerine dair konuştu.
İlk olarak söz alan Öcalan, Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ne ve yaşanan gelişmelere işaret etti. Kürt sorununun çözümsüz kalması nedeniyle trilyonlarca liranın harcandığını ve bu durumun ekonomik olarak da büyük bir maliyet getirdiğini belirten Öcalan, Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ı ziyaret etmesine de işaret etti.
CHP’YE TEPKİ GÖSTERDİ
Görüşmeyi tarihi olarak nitelendiren Öcalan, “Cesaretle, ferasetle, dik duruşla bu yolda yürüdü ama eksik yönleri de vardı, bu eksik yönleri noktasında biraz eleştirilerimiz vardı. Bazı partilerin yüz yıllık muhafazakâr kodlarından ayrılmaları gerekmektedir. Tutanakların kamuoyuyla şeffaf bir şekilde paylaşılmasından yanayız. Kamuoyu her şeyi şeffaf bir şekilde bilmelidir ama buradan popülist siyaset üzerinden fırtına koparmanın anlamı yok. Cumhuriyet Halk Partisinin üyesi İmralı Adası'na gidip konuşmalara, görüşmelere katılabilirdi, dinleyebilirdi, komisyondaki kendi 11 üyesini de bilgilendirebilirdi. Sonraki toplantıya geliyor, toplantıda ‘Görüşmenin tamamını bize anlatın.’ deme durumunda da bulunuyor” dedi.
‘SEÇİM HESAPLARINA SIKIŞTIRILMAMALI’
CHP ve Yeni Yol Grubu milletvekillerinin Kürt sorununun çözümüne dair söz kurduğunu ve sorunun çözümünü istediklerine dair konuşmalar yaptığını ancak pratik bir adım atmadıklarını ifade eden Öcalan, “Bunu Kürt halkı da görmelidir, Türkiye halkları da görmelidir; bunu, kırk yıllık çatışma ve şiddet zeminde büyük acılar yaşayan Kürt'üyle, Türk'üyle hepsi çok iyi takip etmelidir. Buradan yürünecek, muhalefet edilecek, siyaset devşirilecek bir alan değildir. İktidar elbette ki risk almıştır, diğer partiler risk almıştır. Neyin riski alınmıştır? Seçim kaygısıyla hareket etmemişlerdir. Kürt meselesi seçim kaygıları içerisine sıkıştırılacak bir mesele değildir. Bunun önünde büyük adımlar atılmıştır ve bu adımları da takdir etmek lazım” diye kaydetti.
'EN BÜYÜK YÜKÜ CHP ALMALIDIR'
Öcalan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu sürecin en yüklenici partisi ana muhalefet partisi olmalıdır, ana muhalefet partisi bu noktada rolünü oynamalıdır, bu noktada inisiyatif almalıdır. Bir yılı aşan bir süredir insanlar yaşamını yitirmiyor, en azından bir diyalog zemini var, bu süreci toplumsallaştırmak, daha da toplumsallaştırmak için büyük bir destek var, büyük bir katkı var, insanlar yakından takip ediyor. Biz bu süreci daha da genişletmek, daha da toplumsallaştırmak için, ivme kazandırmak için her alanda elimizden geleni yapacağız ama iktidar partisinin de yaptığı eksikliklerin, yaptığı yanlışların, yaptığı zulmün de sonuna kadar karşısında duracağız ama iktidar partisi bu noktada inisiyatif almışsa, ‘Biz bu yüz yıllık meseleyi çözeceğiz.’ demişse, ‘Biz barışa yürüyeceğiz.’ demişse elbette ki bu noktada kim iktidar olursa olsun DEM Parti’nin yaklaşımı çözümden yanadır, barıştan yanadır. Zaten elini barış için yıllardır uzatmıştır.
Ana muhalefet partisinin ikircikli bir yaklaşımı olmamalıdır, farklı arayışlar içerisine girmemelidir. Reformist anlayışlar bu ülkeye kazandırmıyor, popülist yaklaşımlar bu ülkeye kazandırmıyor, buradan manşet atmanın anlamı yoktur. Biz bu süreci büyütmeliyiz, katkı sunmalıyız, görüşmeler daha da artırılmalıdır, gidiş gelişler yoğunlaşmalıdır ancak çatışanlar, savaşanlar birbirleriyle oturup konuşmalıdır. Kürt meselesinin çözümüyle demokrasi durumu doğru orantılıdır. Lakin Kürt meselesi çözüldükten sonra da bu ülkede demokrasi mücadelesi, birçok toplumsal meseleler vardır.”
'İTHALAT DAHA FAZLA'
Söz alan Celal Fırat ise esnafın açtığı dükkanını nasıl kapatacağını kara kara düşündüğünü, emeklinin tenceresinin kaynamadığını, emekçilerin ay sonunu getirmediğini, küçük işletmelerin borçla ayakta durmaya çalıştığını ifade etti. Fırat, “Ticaret Bakanlığı verilerine baktığımızda ihracat 2025 yılında 200 milyar doları aşmış vaziyette görünüyor; iktidar alkışlıyor ama aynı dönemde ithalat 267 milyar doları geçmiş durumdadır. Bunu görmeyen, duymayan bir mantıkla karşı karşıyayız. İhracat artıyor ama ihracatçı nefes alamıyorsa bu, başarı değil sadece görüntü hikâyesidir. İhracat yapan firmaların yıllardır dile getirdiği ama bir türlü çözüm üretemediği, kavuşturamadığı yapısal sorunlar bu kürsüden defalarca söylendi” dedi.
'ESNAF NEFES ALAMIYOR'
Fırat, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ekonomi merkezden değil, yerelden, toplumdan, üreticiden planlanmalıdır. Kadın emeği ucuz iş gücü değil, üretimin asli öznesi olmalıdır. Bölgesel adalet, yerinde kalkınma modelleri geliştirilmeli diyoruz. Barışçıl dış politika ve bölgesel ekonomi dayanışma ağı oluşturulmalıdır diyoruz. 2024-2025 yılı esnaf için borç krizinin adı oldu; kiraları ödeyemiyor, elektrik faturasını ödeyemiyor, hammaddeyi peşin alamıyor, stopaj, KDV, Sosyal Güvenlik Kurumu yükü altında eziliyorlar. Yüksek enflasyonla alım gücünün düşmesiyle birlikte vatandaş alışveriş yapamıyor. Bunun sonucunda düşen satışlar esnafı temel giderlerini karşılayamaz hâle getiriyor; satışlar düşüyor, giderler artıyor, kâr marjı sıfırlanıyor. Evet, kredi var ama bu kredi borcu kapatmaya değil, eski borcu borçla çevirmeye çalışıyor. Esnafın kredi erişimi artırılmış olsa da ekonomik olarak ayakta kalması her geçen gün zorlaşıyor. Esnaf yatırım yapamıyor, sadece nefes almaya gayret ediyor.
RAKAMLARDAN İBARET DEĞİL
UYAP icra dosyası 8 milyonu aşmış vaziyettedir. Bu yalnızca bir rakam değildir. Her dosyanın arkasında kapanan dükkân, elden giden ev, dağılan aileler var, yitirilen umutlar var, kaybedilen hayatlar var. İcra artıyorsa sorun boşuna değil, kötü ekonomi yönetimindedir diyoruz. Zincir marketler kontrolsüz yayılıyor; vergi avantajı, fiyat baskısı... Mahalle esnafı piyasadan siliniyor. ‘Esnaf ekonominin omurgasıdır.’ diyorsunuz. Evet ama soruyoruz: Omurgayı sürekli kırarsanız beden nasıl ayakta kalacaktır? Enflasyon TÜİK'e göre yüzde 33, ENAG'a göre yüzde 71'i aşmış vaziyettedir. ‘16 bin lira emekli maaşıyla, 22 bin asgari ücretle sabredin.’ demek ayıptır, yazıktır, günahtır diyoruz. Çözümün reçetesi, ekonominin omurgası olan esnafı korumaktan geçer. Esnafı, emekliyi, emekçiyi korumak popülist söylemlerle değil; adil, şeffaf, ekonomik düzenle mümkündür diyoruz. Esnaf bağırıyor, haykırıyor. "
SINIR KAPALARININ KAPATILMASINA TEPKİ
Söz alan Serhat Eren ise Suriye sınırlarının kapalı olmasına tepki gösterdi. Sınırların kapalı olmasının sadece ticareti engellemediğini belirten Eren, “Mürşitpınar, Nusaybin-Kamışlı, Mürşitpınar ve Kobani sınır kapısı 2011 yılından beri kapalı ve bu kapalı olma durumu bölge ticaretini yüzde 40 oranında azaltmış durumda. Türkiye'nin Suriye ve Irak sınırında toplam 16 sınır kapısı olmasına rağmen bunların birçoğu hâlen kapalı. Bu kapılar kapandığında bölgedeki ekonomik yoksulluk artıyor, kayıt dışı ekonomi büyüyor, insanlar kaçakçılığa itiliyor ve gençler göç etmek zorunda kalıyor. Bir sınırı kapattığınız zaman aslında o bölgedeki insanların ekonomik olarak nefesini de kapatmış oluyorsunuz” diye konuştu.
'KAPILARI AÇIN'
Eren, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye bugün Habur'dan Irak'a yüksek bir ticaret hacmiyle bağlanmış durumda. Peki, neden Mürşitpınar Sınır Kapısı'ndan Kobani'ye, neden Nusaybin Sınır Kapısı'ndan Kamışlı'ya, neden Kızıltepe sınır kapısından Tirbespi'ye böyle bir bağ kurmayalım? Diyarbakır'da 2023 yılında ekonomik nedenlerden dolayı 1.150 esnaf, 2024 yılında 1.327 esnaf, 2025 yılında ise 910 esnaf iş yerini kapatmak zorunda kaldı; yine, Mardin, Urfa, Batman ve Diyarbakır'da son on bir ayda 3.353 esnaf iş yerini kapatmak zorunda kaldı. Bakın, bugün Kuzeydoğu Suriye'yle kurulacak düzenli ilişki Türkiye'nin ekonomisi ve barışı açısından doğrudan bir kazanım olacaktır. Yedi ay önce bir heyetle Rojava bölgesine, Kuzeydoğu Suriye bölgesine gittik. Orada Kamışlı'dan Haseke'ye, oradan Rakka'ya kadar gittik. Araplarla görüştük, Kürtlerle görüştük, Süryanilerle görüştük, Ezidilerle görüştük, yine siyasi partilerle, sivil toplum örgütleriyle, iş insanlarıyla görüştük. O insanlar ne düşünüyor, ne diyor biliyor musunuz Sayın Bakan? Bilemezsiniz tabii çünkü siz insani, vicdani, siyasi, ekonomik ve kültürel olarak bütün kapıları kapatmış durumdasınız.
Oradaki insanlar ‘Biz yüzümüzü Şam'a dönmek istemiyoruz, biz yüzümüzü Türkiye'ye dönmek istiyoruz. Türkiye'yle ekonomik, kültürel, insani, sosyal, siyasal ilişkilerde bulunmak istiyoruz, ilişkileri geliştirmek istiyoruz ama bütün kapılar yüzümüze kapatılmış durumda.’ Biz de diyoruz ki Sayın Bakan, sayın iktidar: Bu kapıları açalım, o insanları başka kapılara gitmek zorunda bırakmayalım. Bakın, emin olun, barış da barışın yolu da kardeşliğin yolu da o kapıların kapatılmasında değil, bilakis o kapıların açık tutulmasından geçiyor.”
'SOYGUNU MEŞRULAŞTIRIYOR'
Söz alan Öznur Bartın ise şöyle konuştu: “Bu kürsüye bu ülkede sömürüye maruz kalanların, öteki olanların, emeklilerin, emekçilerin, işsizlerin, asgari ücretlilerin, engellilerin, katledilen kadınların, çocukların, gençlerin ve tüm ezilenlerin sesi olarak çıkıyorum. Bu bütçe Türkiye ekonomisinin de içine sürüklendiği siyasi ve ekonomik hegemonya krizinin ve derinleşen eşitsizliğin ta kendisidir. Market raflarındaki her zam, enerji dağıtımındaki her tekelci uygulama kurumun örgütlü soygununun meşrulaştırıcısı hâline geldiğinin kanıtıdır. Rekabet Kurumunun 2026 yılı bütçe teklifi âdeta ikiyüzlülüğün zirvesidir. Çünkü Kurum, asli görevi olan rekabetin korunması programı için 926 milyon TL talep ederken kendi yönetim ve destek programı için 1 milyar 180 milyon TL'yi aşkın bir kaynak ayırmıştır. Bu çarpıklık, Kurumun önceliğinin halkın rekabet hakkını değil, kendi hantal bürokrasisinin ve tekelci sermayeyle ilişkisinin devamı olduğunu ayan beyan ortaya koymaktadır.
SAVAŞA, RANTA AKTARILMASIN
Bu bütçe, kamu kaynaklarının halk için değil, kartellerin çıkarlarını korumak için kullanıldığının açık belgesidir. Biz, bu kaynakların silaha değil, barışa; savaşa değil, eşitliğe; ranta değil, emeğe aktarılmasını savunuyoruz. Siz, bir yandan küresel sermayeye kapıları sonuna kadar açıp ülkeyi dışa bağımlı hâle getirirken, diğer yandan Komisyonda verdiğimiz bölge halklarıyla ticari, siyasi ve kültürel ilişkileri geliştirecek olan sınır kapılarının açılması ve işlevsel kılınması önergesini reddettiniz. Bu durum, ekonomik olarak tecrit edilen bölge kentlerinin kalkınma çabalarına karşı uygulanan, barış taleplerini hedef alan ticari bir ambargo ve siyasi bir vetodur. Biz, bu yoksulluk, sömürü ve savaş bütçesini reddediyoruz. Barış ve demokratik toplum için mücadelemiz sürecektir.”
