AMED - Erkek- egemen sistemin tüm saldırılarına rağmen kadınların 2022’de her alanda direnişte olduğunu belirten HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, 2023 yılının kadınlar için başarı yılı olacağını söyledi.
Tüm dünyada olduğu gibi Kurdistan ve Türkiye’de de kadınlara yönelik saldırıların arttığı bir yılı geride bırakıyoruz. Saldırılara karşı uluslararası kadın örgütlülüğünün de bir üst kademeye taşındığı 2022 yılına, Rojhilat’ta yükselen, “jin, jiyan, azadî” sloganı damga vururken, “21’inci yüzyıl, kadın yüzyılı olacak” tespiti adeta vücut buldu.
Ancak tüm iktidarlarda olduğu gibi AKP iktidarının örgütlü kadın gücünden duyduğu korku, bu örgütlülüğün öncülüğüne yapan Kürt kadınına karşı yeni katliamlara neden oldu. 2022 yılını Ekim ayında Federe Kürdistan Bölgesi’nde Jineoloji Araştırmaları Merkezi Üyesi, gazeteci Nagihan Akarsel’in suikaste uğramasının ardından, Fransa’nın başkenti Paris’te Kürt kadın hareketi öncülerinden Emine Kara da (Evin Goyi) aynı güçler tarafından katledildi. 2022 yılının kadınlar açısından zorlu bir yıl olduğunu, faşizmin örgütlenip toplumun tüm hücrelerine kadar sirayet ettirilmeye çalışıldığını, özgür kadının hedef alındığını belirten Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, AKP iktidarı tarafından bir umutsuzluğun yaratıldığını ancak halkların umutsuz olmaması gerektiğini ve özgür Kürt kadın hareketinin alternatif olduğunu söyledi.
HDP’li Ayşe Acar Başaran ile 2022’de kadınlara yönelik çoklu saldırıları ve bu saldırılar karşısında kadın mücadelesini konuştuk.
2022 yılına tüm toplumun olduğu gibi kadınlar da savaşın gölgesinde girdi. Yeni bir yıla yine savaşın gölgesinde giriliyor. Diğer yandan kadınların da haklarına yönelik saldırılara karşı sokakta oldukları bir yıldı. 2022 yılını kadınlar cephesinden yorumlayacak olursanız, kadınların gündeminde neler vardı?
2022 yılı kadınlar açısından oldukça zorlu bir yıl oldu. Son 100 yılı kadınlar açısından ‘zorlu yıllar’ olarak ifade ediyoruz belki ama faşizmin bu kadar örgütlendirildiği, toplumun tüm hücrelerine kadar sirayet ettirilmeye çalışıldığı, erkek egemenliğinin bu kadar örgütlendiği, kadın mücadelesinin, özgür kadının hedeflendiği bir süreçte tabi ki 2022 kadınlar için daha da zorlu bir süreç oldu. AKP’nin MHP ile birlikte yürüttüğü savaş politikaları bunu destekleyen bir yerdeydi. Çünkü savaşın olduğu yerde militarizm ve cinsiyetçilik örgütlendirilir ve ilk olarak kadın mücadelesi hedef alınıyor. Çünkü savaş kadın bedeni üzerinden yürütülür, savaşta kadınlara bir ganimet olarak yaklaşılır. Bu nedenle iktidar çoklu yöntemlerle kadınları hedefledi. Tek adam rejiminin temel argümanı da biraz da buydu. Bunu ilk olarak ülkenin cumhurbaşkanı olduğunu söyleyen ama bir partinin genel başkanı sıfatıyla her gün kameralar karşısına geçen Cumhurbaşkanı’ndan başlayarak, parti sözcüleri, medyası, yargısı, diyaneti, kolluğu yani en tepeden en aşağıya kadar sürekli bir biçimde kadınları hedef aldı, kadınlara bir rol biçti. Bu güçler tarafından rol şu şekilde tariflendirildi; kadınlar evde olacak, toplumdaki görevi çocuk doğurmak, erkeğe, devlete hizmet edecek, biat edecek, makul bir yerde olacak, özgürlük talebinde bulunmayacak. Kendi iradesini oluşturmayacak.’ Tam da bunun sonucunda her gün Türkiye’de en az bir kadın katlediliyor. Her gün çok sayıda kadın cinayeti ve yine şüpheli kadın ölümleri. Şüpheli kadın ölümleri de incelendiğinde bunların da erkek şiddeti sonucunda işlenen cinayetler olduğu açığa çıkıyor. Bu yıl içerisinde onlarca kadın yüksek yerlerden düşerek yaşamını yitirdi ve bunlara şüpheli ölüm ya da intihar denildi. Ama gerçekten mücadele ettiğimizde ve peşine düştüğümüzde intihara sürüklendiklerini, katlederek intihar süsü verdiklerini gördük.
Türkiye kamuoyunda son günlerde bir vaka ön plana çıktı. 6 yaşındaki bir kız çocuğu tarikat müritlerinden biriyle evlendiriliyor. 6 yaşından itibaren sistematik bir biçimde istismara uğruyor. Yetişkin olunca gidip Bakanlığa başvuruda bulunuyor. Bakanlık iki yıl boyunca meseleyi izliyor. Ne bir tutuklama var ne de dosyaya müdafilik var, dosya kamuoyuna yansıdıktan sonra Bakanlık lütfedip birkaç gün sonra dosyaya müdahil oluyor. Sonra Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı çıkıp, kadın örgütlerine, kadın mücadelesi yürütenlere ve partimize saldırıyor. Yine Batman’dan 14 yaşındaki bir kız çocuğu, ağabeyi korucu olan bir erkek tarafından kaçırıldı. Ailelerin başvurduğu mekanizma kalmadı, biz bu konuyu Bakanlığa sorduğumuzda gerçekten hayretler içerisinde bir cevapla karşılaştık. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı kaçırılan bir kız çocuğunun ‘kendi yetki görev alanında olmadığını’ ifade etti. Olayın bir kayıp vakası olduğunu, kayıpları kendisinin aramadığını söyleyerek küstahça ders vermeye çalıştı. Bir kız çocuğunu korumaktan görevli olduğundan bihaber olan bir Bakan, şuanda bu ülkede Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın başında duruyor. Bugün hala ülkede her gün kız çocukları, kadınlar tacize, tecavüze, istismara uğruyor.
Kadınlar, şiddete uğradığında devlet mekanizmalarına başvurmak konusunda çekinceli haldeler. Çünkü karakola gittiklerinde ikna edilip eve gönderiliyorlar. ‘Eşidir bir defadan bir şey olmaz’ istismara ‘bir defadan bir şey olmaz’ diyen bakanın kolluğu da kadına, ‘bir tokattan bir şey olmaz’ deyip eve gönderiyor.
Kadına ve çocuklara yönelik suçlarda asıl sorumlulukları olan Bakanlıkların görevlerini yerine getirmediklerine değindiniz. Diğer yandan bu suçlardaki artışta bir de yargının rolü var. Özellikle kadına yönelik şiddet olaylarında cezasızlık politikasına dair neler söylemek istersiniz?
Kravatını takan, takım elbisesini giyen mahkemenin karşısına geçen erkekler, ‘erkeklik indirimi’ alıyor. ‘İyi hal’ indirimi demiyorum çünkü bu ‘erkeklik indirimidir.’ Kadınlar katledildikten sonra bütün yaşamları deşifre ediliyor. Kadınlara suç bulmaya çalışılıyor. ‘Kadın kim bilir ne yaptı?’ algısı oluşturulmaya çalışılıyor. Bunu da medya aracılığıyla yapıyorlar. Diyanet Bakanlığı, ‘12 yaşındaki kız çocuğu ile evlenilebilir’ diye fetva veriyor. Fetva veren kişilerle ilgili yapılan suç duyuruları takipsizlikle sonuçlanıyor. Kadınlar özsavunmada bulunduklarında ise ceza alıyorlar. İşte erkekler tam da bundan cesaret alıyor. ‘Kadın erkek eşit değil’ diyen iktidar mensuplarından, AKP Genel Başkanı’ndan cesaret alıyorlar. Böyle bir atmosferde, kışkırtılan militarizmin bu kadar örgütlendiği bir yerde kadınlar nefessiz bırakılmaya çalışılıyor. Toplumdan izole edilmeye, tecrit edilmeye çalışılıyor. Sokaklar, alanlar kadınlar için tehlikeli hale getirilmeye çalışılıyor. Evler kadınlar açısından en tehlikeli mekanlar haline getirilmeye çalışılıyor. Kadınlar, şiddete uğradığında devlet mekanizmalarına başvurmak konusunda çekinceli haldeler. Çünkü karakola gittiklerinde ikna edilip eve gönderiliyorlar. ‘Eşidir bir defadan bir şey olmaz’ istismara ‘bir defadan bir şey olmaz’ diyen bakanın kolluğu da kadına ‘bir tokattan bir şey olmaz’ deyip eve gönderiyor. Fatma Altınmakas da olduğu gibi, kendini Türkçe ifade edemediği ve ve buna rağmen tercüman atanmadığı için yaşadıklarını anlatamadı, eve döndüğünde katledildi. Bu ülkede iktidarın yürüttüğü politikalar sonucunda kadınların yaşamını yitirmesine bunlar gibi onlarca örnek sayabiliriz. Yetmiyor, İçişleri Bakanı bir kadın düşmanı gibi her gün kadınları hedef gösteriyor, İstanbul Sözleşmesi’ni hedef gösteriyor. Sözleşmenin kadına yönelik şiddeti arttırdığını ifade eden bir Bakan söz konusu. Bu ülkede İstanbul Sözleşmesi uygulanmadı zaten. Biz uygulansın diye mücadele ederken, AKP Genel Başkanı bir gece yarısı pandemi sürecinde kadınların en çok ihtiyaç duyduğu süreçte sözleşmeden geri çekildi.
Kadınlar yaşamın her alanında erkek şiddetine uğrarken, örgütlü kadın mücadelesini savunan ve bu noktada hem toplumsal alanda hem de siyaseten mücadele veren aktivist ve siyasetçi kadınlar da bu yıl erkek devlet şiddetine maruz kaldı. Siyasetçi ve aktivist kadınların hedef alınmasıyla ne amaçlandı?
2022 yukarıda saydığımız erkekliğin kışkırtması sonucu oluşan saldırılarla sınırlı kalmadı. Devletin birebir gerçekleştirdiği ‘erkek devlet’ şiddeti de vardı. Kadınlar alana çıktığında, protesto hakkını kullandıklarında, demokratik siyaset yürüttüklerinde de hedef alındılar. Semra Güzel bir milletvekiliydi, İçişleri Bakanı bir kumpasla hedef gösterdi, medyası onun taşeronluğunu yaptı. Semra Güzel gözaltına alındığında kolluk tarafından başı eğilmeye çalışıldı. Berivan Altan bir gazeteciydi, hakikati yazıyordu, hakikati yazdığı için başı eğdirilmeye çalışıldı. Bu örnekler bütün kadınlara verilen bir mesajdı. ‘Siyaset yapmayacaksınız, toplumun hakikatini kamuoyuyla paylaşmayacaksınız’ mesajıydı. Bu ülkede, 25 Kasım’da kadınlar kolluk şiddetiyle karşı karşıya kaldılar. Gözaltında işkence ve tacize uğradılar. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde kadınlara polis şiddet uyguladı ve Bakanlık’tan ses yoktu. Aileden sorumlu Bakan, kutsal aile propagandalarıyla kadının aile içerisinde yaşadıklarını ve devletin bütün zulümlerini görmezden geldi. Biz bir aile karşıtlığı yapmıyoruz, bunun altını çiziyorum. Aile bu toplumun bir hakikati ama ailenin bu halini kabul etmediğimizi söylüyoruz. Ailenin dönüşmeye ihtiyacı var. Bu devletin demokratikleşmeye ihtiyacı olduğu gibi ailenin de demokratikleşmeye ihtiyacı var.
Bu kadar kaotik bir ortamda tabi ki Kurdistan’da özel savaş politikaları hız kesmeden devam etti. Kolluğun, üniformalıların kadınlara yönelik özel savaş politikaları, tacizleri, tecavüzleri bu süreçte arttı. Erkek egemen zihniyetin yüz yıllar boyunca öğretmiş olduklarına karşı, hakikat mücadelesi yürüten, tarihin en karanlık sayfalarına gömülmüş kadınların mücadele tarihini, toplumsallığını açığa çıkarmaya çalışan Jineoloji bilimine emek vermiş Nagihan Akarsel, Süleymaniye’de karanlık güçler tarafından 11 kurşunla katledildi. Bunların hiçbiri tesadüf değil, hiç biri birbirinden bağımsız değil. Ne evdeki erkeğin şiddeti, ne de sokaktaki tanımadığı bir kadını samuray kılıcıyla katleden erkeğin şiddeti, ne AKP Genel Başkanı’nın kadınları hedef göstermesi, ne de Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı’nın kadın mücadelesini hedef alması, ne de ‘Suç İşleri Bakanı’nın’ pratikleri tesadüf değil. Bunların tümü iktidarın yürüttüğü kadın düşmanı politikalarının sonucudur. Erkek egemen siyasetin sonucudur.
Özgür Kadın Hareketi’ne (TJA) bu yıl içerisinde 14 ilde yapılan eş zamanlı operasyonla 8 arkadaşımız tutuklandı. Bu bir dosya ama bunun gibi onlarca örnek sayabiliriz. Örgütlülüğümüz dağıtılmaya çalışılıyor. Örgütsüz toplum ve örgütsüz kadın bütün saldırılara açıktır. Tabi ki öz savunmamızı gerçekleştiririz ama kadınların en büyük özsavunması örgütlülüğüdür. Kadınlar bu nedenle iktidarın saldırı politikalarına karşı örgütlülüğünü büyüttü. Ortak mücadele zeminlerini genişletti. Dayanışma ittifaklarını büyüttü ve direnmekten biran olsun geri adım atmadı, vazgeçmedi. Bir yılın 365 günü, 7 gün 24 saat kadınlar mücadeledeydi, sokaktaydı, alandaydı, Meclis kürsüsündeydi, sanal medyadaydı. Yaşamın bütün alanlarında kadınlar direndi. Ekmeğinin mücadelesini verdi. Bugün Türkiye’nin birçok yerinde işçi direnişi var, izlediğinizde bunun öncülüğünü kadınların yaptığını görüyoruz. Bu nedenle 21’inci yüzyıl kadın yüzyılı olacak. İktidar bu yüzyılda kadınlara ve Kürtlere kaybettirmeye çalışılıyor. Ama tam aksine bu yıl Kürtlerin ve kadınların yüzyılı olacak.
Savaş ve tecridin derinleştirilmeye çalışıldığı, örgütlü kadın mücadelesine saldırının devam ettiği ama bir taraftan da seçim çalışmalarının sürdüğü bir sürece girdik. Bu nedenle kadınlar sadece seçimde belirleyici güç olmayacak. Bunu ısrarla ve çok net biçimde söylüyoruz; Geleceği belirleyecek olan da kadınlardır.
HDP Kadın Meclisi olarak, buluşmalar ve konferanslarla birçok alanda kadınlarla ortaklaştınız, bir araya geldiniz. Bu buluşmaların sonucunda hangi tespitlerde bulundunuz ve ortaya çıkan sonuç ne oldu?
2022 yılında bir kongre süreci de atlattık, öncesinde yerellerde, bölgelerde konferanslar yaptık, merkezi konferansımızı gerçekleştirdik. Bunlar bizim kendi iç tartışmalarımızdı. Biz, HDP Kadın Meclisi olarak bir ittifak durumundayız. 6 bileşenimiz var, bağımsız arkadaşlarımız var, feminist kadınlardan, sosyalist kadınlara, Alevi kadınlara Türkiye’nin bütün hakikatini temsil eden bir Kadın Meclisi’miz var. Ama bununla da yeterli kalmadan, diğer kadın zeminleriyle de bir araya geliyoruz. Önümüzde bir seçim süreci var. Bu seçim sadece bir seçim olarak ele alınmamalı, gördüğünüz üzere savaşın bir seçim aracı haline geldiği bir süreçten geçiyoruz. Savaş ve tecridin derinleştirilmeye çalışıldığı, örgütlü kadın mücadelesine saldırının devam ettiği ama bir taraftan da seçim çalışmalarının sürdüğü bir sürece girdik. Bu nedenle kadınlar sadece seçimde belirleyici güç olmayacak, bunu ısrarla ve çok net biçimde söylüyoruz; Geleceği de belirleyecek olan kadınlardır. Biz kendimizin de kazanacağı, özgürlüğümüze bir adım daha yaklaşacağımız bir sürecin öncülüğünü yapma iddiasındayız. Bütün yaptığımız görüşmelerde de bunları tartışıyoruz. Bir taraftan bu saldırıları nasıl püskürtebiliriz diye tartışıyoruz, bir taraftan da inşayı nasıl gerçekleştirebiliriz diye çalışma yürütüyoruz. Bu tartışmaları nasıl güçlendirebiliriz derken, farklı zeminden kadınlarla bir araya geldik. Önümüzdeki süreçte Türkiye ve Kurdistan’ın dört bir yanından kadın kurumlarıyla bir araya gelmeye, ortak aklı ve ortak mücadele hattını oluşturmaya devam edeceğiz.
Tüm erkek devlet şiddetine karşı sokakları terk etmeyen bir kadın mücadelesinin olduğuna değindiniz. Peki, sizce bu mücadele yeterli miydi?
Durmadan ilerleyen, kesintisiz süren bir kadın mücadelesi var ama yeterli mi? tabi ki yeterli değil. Biz bu faşist iktidarı devirene kadar, kollektif aklı toplumun bütün alanlarına sirayet ettirene kadar yeterli olmayacak. Kadınlar olarak hiçbir zaman ‘bitti, başardık’ diye bakmıyoruz. Çünkü hiçbirimiz özgürlüğü elde etmiş durumda değiliz, hiçbirimiz özgür değiliz. Türkiye’de hiçbir kadın bu iddiada olamaz. Hangi meslek grubunda olursa olsun, hangi ekonomik durumda olursa olsun, maalesef kadınlar bu ülkede şiddete, tacize, tecavüze uğruyor. Hiçbir kadın ‘ben bu ülkede tacize, şiddete uğramadım’ diyemez. Şiddetin çoklu biçimleri var, psikolojik, fiziki ve ekonomik şiddetle de her gün yüz yüzeyiz. Bu nedenle bunların tümü ortadan kalkıncaya kadar eksiğiz zaten, ‘yetmez, yetmedi’ diyeceğiz. Sonuçta binlerce yıllık erkek egemenliği var, bütün topluma sirayet eden bir durum ve yürütülen mücadeleyi bertaraf etmeye, bizi tekrar yüz yıl öncesine götürmeye çalışan iktidarla karşı karşıyayız. Bu iktidara bakarsanız kadının yeri ailenin içi, kadın eş, bacı, kız kardeş ve kız çocuğu olur. Bunun ötesine geçemez. Temsili olur. Bir Bakanlıkta, Meclis’te belli bir sayıda temsili olur. Belli kurallara uyarsa, erkek egemen kuralları desteklerse var olur. Bu açıdan biz bütün kadınlar bir araya gelene kadar başarılı olacağımızı düşünüyoruz. Kadın dayanışmasını ve ittifakını büyütmeye ihtiyacımız var. Hangi görüş, inanç ve yaştan olursak olalım, kadına yönelik şiddet politiktir. İktidar partisi içindeki kadınlara da sesleniyorum; bu politik bir mesele, siz kendi partinizin içinde de dönüşümü yaratmak zorundasınız, kendi partinizdeki erkek egemenliğiyle mücadele etmek zorundasınız. Biz yapıyoruz, kendi partimizde de erkek egemenliğin yüzde yüz ortadan kalktığını ifade edemiyoruz. Mücadelemiz en yakındaki yoldaşımızla da devam ediyor. Hem muhalefet, hem de iktidar partisi içerisinde yer alan kadınların artık bu siyasete dur demesi lazım. Sadece belli kesimlerdeki kadınların itirazı yetmez. Başörtülü kadınların artık bu iktidara ‘yeter’ demesi lazım. Artık AKP’ye oy veren kadınların da şunu çok net bilmesi lazım; yoksulluğunuzun nedeni AKP’nin yürüttüğü savaş politikalarıdır. Sadece bir bombanın fiyatını AKP vekili Meclis’te açıkladı. O bombayla kaç çocuk için beslenme ihtiyacı karşılanırdı, kaç kadın için sağlık güvencesi sağlanırdı bunun hesabını hepimiz yapalım. Bu konuda herkesin ses yükseltmesi gerekiyor, biz de ulaşmadığımız tüm kadınlara ulaşıp ortak mücadeleyi büyütme hedefinde olacağız.
‘Jin, jiyan, azadî’ perspektifi sadece Kürt kadınları tarafından benimsenmedi. Halkların ortak sloganı oldu. Bununla da sınırlı kalmadı bugün dünyanın dört bir yanında haykırılıyor. Bu çok kıymetli bir süreç, dünyadaki kadın hareketinin ne kadar yükseldiğini ve en önemli öncüsünün de Kürt kadınının olduğunun göstergesidir.
2022’nin kadın mücadelesini anlatan en somut olay Jîna Emînî’nin katledilmesinin ardından İran ve Rojhilat’ta serhildan olarak yansıdı. Bu serhildanın ana teması ise Kürt kadınıyla özdeşleşen ‘jin, jiyan, azadî’ sloganı oldu. Slogan şimdilerde tüm dünya kadınlarının ortak sloganı olmuş durumda. Tüm dünya kadınlarının bu sloganın etrafında buluşmasını nasıl yorumluyorsunuz?
Bugün dünyada sağ erkek egemen iktidarlar yükselirken, karşısında da güçlü bir kadın mücadelesi sürüyor. Özellikle son süreçte İran’da ve Rojhilat’ta açığa çıkan devrim çok önemli. Molla rejimine karşı zaman zaman protestolar oldu. Bazıları ekonomik krize, bazıları molla rejimin yaratmış olduğu faşist tabloya karşıydı ama bu dönemin esas farkı bu serhildanın kadın özelinde gerçekleşmiş olması. Orada kadın öncülüğünde çok büyük bir direniş var. Çünkü oradaki molla rejiminin de ilk hedeflediği kadınlardı. ‘Jin, jiyan, azadî’ sloganı ve perspektifi sadece Kürt kadınları tarafından benimsenmedi. Oradaki halkların ortak sloganı oldu. Bununla da sınırlı kalmadı bugün dünyanın dört bir yanında haykırılıyor. Bu çok kıymetli bir süreç, dünyadaki kadın hareketinin ne kadar yükseldiğini ve en önemli öncüsünün de Kürt kadınının olduğunun göstergesidir. Kürt kadınları şahsında gerçekleşen bu direniş, sadece direnme perspektifini de taşımıyor. Bu direniş bir paradigmaya da işaret ediyor. Bu da Rojava’da model olarak görülen ve bütün dünyaya umut veren bir paradigma. Rojava’da açığa çıkan kadın özgürlükçü bu paradigma, dünya kadınlarına umut verdi. Rojava’daki sistem bu sloganın vücut bulmuş halidir. Bu nedenle bir taraftan Türkiye’nin, diğer taraftan da uluslararası güçlerin hedefi haline gelmiş durumda. Bunu Türkiye’deki savaş siyaseti ve tecritten bağımsız ele alamayız. Sonuçta tecridin esaslı nedeni halkların karşı karşıya getirilmesi. Bir taraftan komplonun devamı olarak Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi derinleştiriyorlar, diğer taraftan da fikriyatına saldırı gerçekleştiriyorlar. Sayın Öcalan’ın hem kendisi, hem de fikriyatı hedef alınıyor.
Aylardır Sayın Öcalan’dan haber alınamıyor. Devlet bir takım bilgiler yayıyor ama ısrarlı başvurulara rağmen bir dönüş olmuyor. AKP-MHP iktidarı bir taraftan savaşı diğer taraftan da tecridi derinleştiriyor. Tecrit savaş demek, militarizm demek bu da kadına yönelik şiddet demek. Bu yüzden tecride karşı direnenler de kadınlar oluyor. Yüz yıllardır evlerin içinde tecrit edildik, toplumdan izole edildik. Varlığımız ve irademiz yok sayıldı. Tecridi ve yaşamımıza yansımasını iyi biliriz. Bu nedenle kadınlar kadın özgürlükçü, demokratik, ekolojik sistemin fikriyatının sahibi olan Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması için ısrarlı bir mücadelede. Başarılı olana kadar da mücadele etmeye devam edeceğiz. Tüm kurumları da daha net bir tutum almaya çağırıyoruz.
Yeni yıla giderken bir seçim süreci de bizleri bekliyor. Cumhur İttifakı ve 6’lı masa kadınlar için bir umut vaat ediyor mu? Bu iki ittifaka karşı Emek ve Özgürlük İttifakı’nın önemi ve ayrıcalığı nedir?
AKP- MHP ittifakının kadınlar açısından yarattığı tahribatı ve nerede durduğunu ifade ettik. Millet İttifakı açısından baktığımız zaman, AKP’den ileri bir noktada olmadıklarını ifade etmek gerekir. Bu konuda iktidarı restore eden, küçük küçük adımlar atan bir yaklaşım içerisinde olduklarını, Cumhur İttifakı’ndan çok da bir farkının olmadığını çok net söylemek lazım. Mesele sadece İstanbul Sözleşmesi değil, Millet İttifakı geldiğinde İstanbul Sözleşmesi’ni tekrar yürürlüğe koyacağını söylüyor. Ama kadınların tek derdi İstanbul Sözleşmesi değil. Kadınlar bu ülkede eşit yurttaşlık talep ediyor. Güvende yaşayabilecekleri toplum talepleri var. 6 masa da bile eşit temsiliyet yok, partilerin kendi tüzüklerinde bu konuda bir yaklaşım söz konusu değil. O açıdan Emek ve Özgürlük İttifakı’nın en temel farkı bu. Emek ve Özgürlük İttifakı, kadın özgürlük mücadelesini esaslı bir mücadele olarak gören bir parti. Biz kadınlar sonra bakılacak olan bir mesele değiliz. Hem seçimlere gireceğiz, hem de kurucu güç olacağız. O açıdan temel fark budur. Bu döneme damgasını vuracak olan da kadınlardır, net bir tutum açığa çıkarmalıyız. Eşit temsiliyet sağlamayan hiçbir partiye oy verilmemesi gerekiyor. Kadın mücadelesini esas almayan ve ortak zeminde buluşmayan hiçbir ittifak bu ülkede bir gelecek sunamaz. Kadınlar adına söz kurup dinlemeden açığa çıkan hiçbir ittifak kazanamaz. Bu nedenle bizim farkımız budur. Biz kadınların mücadelesini sonra değil şimdi yürütüyoruz. Kadınlarla beraber her alanda bir araya geleceğiz. Seçimi ve seçim sonrasını da kadınlarla birlikte öreceğiz. Bu anlamda iki ittifakın da kadınlara bir gelecek vaat etmediklerini üzülerek ifade etmek lazım. Kadınlar bu konuda net bir tutum almalı ve zorlayıcı olmalı.
Peki, kadınlar 2023 yılında nasıl bir mücadele hattı oluşturacak?
Hedefimiz bu erkek egemen tekçi iktidarı devirmek. Seçim sürecine giriyoruz ama tabi ki tek gündemimiz ve mücadele yöntemimiz seçim değil. Yeni yıla girerken savaş politikalarına, tecride, kadın kırımına, ekonomik krize karşı alanda olacağız ama bir taraftan da seçim hazırlıklarıyla en geniş kadın dayanışmasının içerisinde yer alarak 2023’e gireceğiz. Bu yüzyılın kadın yüzyılı olması için mücadele etmeye devam edeceğiz. Hiçbir güç kadınların bu kararlı ve haklı mücadelesinin karşısında duramayacak. İktidar tarafından bir umutsuzluğun yaratıldığının farkındayız. İktidar sürekli bizi alternatifsizmişiz gibi lanse ediyor. Hayır, alternatifimiz var, alternatifimiz biziz. Bizler bir araya geldiğimizde ne kadar büyük işler başardığımızı biliyoruz. Kadınların bu konuda ne kadar güçlü olduğunu da biliyoruz. Yeni yılın kadınlar açısından sadece mücadele değil, başarı yılı olacağını buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum. Ayrıca yeni yılın tüm kadınlara özgürlük, eşitlik ve demokrasi getirmesini temenni ediyorum. 2022 yılında çok sayıda kadın arkadaşımızı kaybettik. Nagihan arkadaşımız şahsında yitirdiğimiz bütün canları saygı ve minnetle anıyoruz. Mücadeleleri yolumuza ışık tutacak. Kalemleri yerde kalmadı, kalmayacak. Alanlar boş kalmadı, boş kalmayacak. Cezaevlerinde yüzlerce arkadaşımız var, mücadeleleri dört duvar arasında da devam ediyor. 2023 onların dışarda olacağı, cezaevlerinin kapılarının açıldığı yıl olacak. 2023 tecride karşı mücadelenin sonuç alacağı ve tecridin kırılacağı bir yıl olacak. Şimdiden herkesin yeni yılı kutlu olsun.
MA / Eylem Akdağ - Fethi Balaman