MERSİN - Siyasi kriz sonucu yükselen ekonomik kriz ve yoksullaşma, 2021 yılında daha da derinleşti. Çözüm üretemeyen AKP, “Yeni Ekonomik Model” adı altında iktisat dışı kurallar sunarken, geleceğe üç haneli enflasyon bırakıyor.
Türkiye’nin siyasal, toplumsal ve ekonomik krizleri, 7 Haziran 2015 seçim sonuçlarından buyana derinleştikçe derinleşiyor. Siyasal krizin sonucu yükselen ekonomik kriz, 2021 yılında önceki yılları mumla aratıyor. Bu yıl yüksek enflasyon, yüksek işsizlik, yüksek bütçe açığı, yüksek cari açık, yüksek dış borç yükü, yüksek risk primi, yüksek faiz, yüksek kur ve derin yoksullukla bitiyor. Yeni yılla büyük bir borç yükünü devredecek olan 2021’de, döviz kuru üst üste zirve yaptı.
SONUN BAŞLANGICI OLDU
Türkiye’de 1994, 1998, 2001, 2018 ve 2021’de yaşanan ekonomik krizler, sermaye çıkışlarıyla yaşandı. Ekonomi yönetimleri ise, sıcak parayı yüksek faiz vererek tutmaya çalıştı. Daha önceki süreçlerde Kürt sorunu ve siyasi belirsizliklerden kaynaklanan sermaye kaçışlarını yüksek faizle tutmaya çalışan son iktidar, 2021 yılının ortasına kadar da aynı yöntemi sürdürdü. Merkez Bankası rezervleri ve ülke kaynaklarını tüketen iktidar, TL değerini düşürme yoluna giderek, “yeni bir model” adı altında tabutuna son çiviyi çaktı. Kürt sorunu gibi temel sorunlar çözülmeden ekonomik krizden çıkılamayacağı yönündeki uyarıları görmezden gelen iktidar, Kürt sorunundaki çözümsüzlüğü derinleştirme, ucuz emeğe dayalı üretim ve ülke kaynaklarını sermayeye peşkeş çekme yoluna girdi. Çözüm üretemeyen AKP hükümeti, “Yeni Ekonomik Model” dediği sunum iktisat kurallarıyla izah edilemiyor.
KÜRT SORUNU SEBEP FAİZ SONUÇTUR
Ekonomik krizin faturasını yüksek faize bağlayarak yaratılan sonucu muğlaklaştıran AKP Genel Başkanı Tayip Erdoğan’ın "Faiz sebep enflasyon sonuçtur" ısrarı gelecek yılda da devam edecek sinyaller veriyor. Ancak veriler, yüksek faizin temel sebebinin Kürt sorununda çözüm başta olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin askıya alınmasıyla çıktığını ortaya koyuyor. Kaynakların Kürt karşıtı konsepte transfer edilmesi, dış diplomaside askeri müdahalelerin öncelenmesi de kriz sürecini hızlandırdı. Aralıklarla yaşanan krizler, siyasal belirsizlik, yönetememezlik ve gerilim politikası soncu yayılırken, para fonları büyük oranda çekildi. Tansu Çiller’in savaş politikalarının yoğun olduğu Ocak 1994'te dolar bir günde TL karşısında yüzde 14 değer kazandı ve ülke ekonomi kriz içine girdi. 1990'lı yıllarda Kürtlere karşı devreye konulan yoğun şiddetli savaş, 2000’li yıllarda da devam etti. 2001 yılında yaşanan sıkıntıların yabancı yatırımcıyı kaygılandırmasıyla yüklü miktarda fon çıkışı yaşandı ve TL dolar kuru, dalgalı kura geçilmesiyle birlikte 1.2 milyon TL'ye yükseldi. Aynı süreç, savaş yoğunluğunun şiddetlendiği 2018 ve 2021 krizinde de devam etti. Savaş ısrarının yoğun olduğu bu yıllarda da döviz kuru tarihi seviyelere ulaştı. Yüksek faizlere rağmen sermayeye güven vermeyen iktidarın kararları sonucu son altı yılda ülkede çıkan yabancı sermaye oranı yüzde 50’nin üzerinde gerçekleşti. Yine bankacılık hesaplamasına göre, yabancı yatırımcı swap işlemlerinde son yedi haftanın toplam çıkışı 6.2 milyar dolara ulaştı. Yine Uluslararası Yatırım Bankası JP Morgan, Türk Lirası ile algoritmik işlem yapılmasına aracılık hizmeti vermeyi sona erdirdi.
TARİHİN EN YÜKSEK FAİZİ VERİLDİ
Önceki yıllarda olduğu gibi, bu yıl da yüksek faiz ile sermayeyi iç piyasada tutma yolu seçildi. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın faiz karşıtı söylemlerine rağmen, bu yıl en fazla faiz giderinin yaşandığı yıl oldu. “Çözüm süreci” olarak adlandırılan 2013-2014 sürecinde toplamda 99,899 milyar TL faiz giderleri olurken, sadece 2021 yılında 156 milyar TL bütçeden faiz gideri oldu. Bununla birlikte 2002 yılından 2021 yılı Ekim ayı sonuna kadar Merkezi Yönetim Bütçesinden yapılan faiz gideri toplamı 1 trilyon 274 milyar Türk Lirası oldu.
SAVAŞA TAM GAZ DEVAM
İktidarın savaş politikaları sonucu güvenlik ve kamu düzeni adı altında yaptığı harcamalarda da ciddi artış oldu. 2022 yılı için Meclis’te kabul edilen bütçede savaşa ciddi kaynak tahsisi yapıldı. Bu harcamalar 264 milyar lira olarak belirlendi. Yaptığı askeri harcama oranında borçlanıp faiz ödemeyi tercih eden iktidar, geleceğe borç yükü bırakıyor.
ÜÇ HANELİ ENFLASYONA DOĞRU
Yoksulluğun, hayat pahalılığın ve işsizliğin tarihi seviyelere çıktığı 2021 yılında, yurttaşlar “Geçinemiyoruz” diyerek sokaklara döküldü. Türkiye Avrupa ülkeleri içinde sefalet endeksinin en yüksek olduğu ülke olurken, zam karşıtları sokaklarda hak talebinde bulundu. 8 Aralık 2021 yılından açıklanan Dünya Sefalet Endeksi’ne göre Türkiye 156 ülke içinde ilk 21’de yer aldı.
Sefalet gibi işsizlik konusu da gündemde düşmeyen konu oldu. DİSK-AR tarafından hazırlanan “İşsizlik ve İstihdamın Görünümü” raporuna göre, 2019 Ekim ayında 6 milyon 413 bin olan geniş tanımlı işsiz sayısının Ekim 2021’de 1 milyon 869 bin artarak 8 milyon 281 bin olduğu belirtildi. Hayat pahalılığın kendisini en fazla hissettirdiği yıl oldu. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) aylık yüzde 3,51, yıllık da yüzde 21,31 olarak açıkladığı enflasyona karşılık Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG), aylık yüzde 9,9, yıllık da yüzde 58,65 enflasyon açıkladı. Enflasyon Araştırma Grubu (ENAGrup) yöneticisi Prof. Dr. Veysel Ulusoy, sosyal medya hesabında yaptığı paylaşımda, “Üç haneli enflasyona hazır olun” uyarısında bulundu.
KREDİLER ÖDENMEDİ
Ekonominin dip yaptığı 2021 yılında bir rekor da, bireysel kredi veya bireysel kredi kartı borcundan dolayı yasal takibe intikal etmiş kişi sayısında kırıldı. Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi verilerine göre, bireysel kredi kartı borcundan dolayı yasal takibe intikal etmiş kişi sayısının Ekim ayında 297 bin 772’yle rekor kırdı. Ocak-Ekim döneminde yasal takibe düşen kişi sayısı 1 milyon 212 bini aştı. Borcundan dolayı takipteki kişi sayısı da 3 milyon 851 binle tarihi zirveyi gördü.
ÖLÜMLERİN ALTINDA ‘GEÇİNEMİYORUM’ ÇIKTI
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisine göre, son 8 yılda 127 işçi borçları nedeniyle, 68 işçi işsizlik nedeniyle, 53 işçi de mobbing nedeniyle intihara sürüklendi. Yine farklı kaynaklardan elde edilen araştırma sonuçlarına göre, bu vaka en fazla artış 2021 yılında yaşandı. Buna göre 2021 yılının ocak ayında en az 94, Şubat ayında en az 99, Mart ayında en az 112, Nisan ayında da en az 129 kişi intihara sürüklendi. Yılın tamamını kapsamayan verilere göre, girişim ve ölümlü vaka sayısı yıl içinde 600’e dayandı. 2021 yılının ilk 5 ayında, 150’nin üzerinde yurttaşın yaşamına son vermeden önce “Geçinemiyorum” açıklaması gerçek yoksulluğu ortaya seriyor.
TÜRKİYE YOLSUZLUKTA AB BİRİNCİSİ
Uluslararası Şeffaflık Kurumu (Transparency International), 2021 Ocak ayında 2020 yılına dair “Yolsuzluk Algı Endeksi”ni yayınladı. Buna göre, Türkiye endekste 7 yılda 15 puan geriye düştü. Türkiye’ye ilişkin yolsuzluk algısında ise özellikle de 2013’ten bu yana ciddi bir artış söz konusu. Öyle ki 2013 yılında endeksin değeri 50 puan iken, bu 2014’te 45 puana, 2015’te 42 puana, 2016’da 41 puana ve 2017’de 40 puana kadar geriledi. Endekse göre, Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkeler ile de karşılaştırıldığında, Türkiye AB içinde en düşük puanı alan Romanya'nın da gerisinde kaldı. Türkiye, Ekonomik ve İşbirliği Kalkınma Teşkilatı (OECD) ülkeleri arasında da sondan üçüncü sırada yer aldı.
FAİZ GİZLİ PLANDA HEP ARTIRILDI
Hükümetin krizden çıkış için bir biri ardına model değişikliğine gidiyor. Günü kurtarma olarak değerlendirilen arayışlar çözüm olamıyor. Yapılan son hamlede, bankadaki TL mevduat hesaplarının getirisinin döviz getirisi altında kalması durumunda aradaki farkın vatandaşlara ödenecek olması ve ihracatçılara Merkez Bankası tarafından ileri vadeli kur rakamı verilmesiyle örtülü faiz uygulandı.
Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi aynı zamanda Enflasyon Araştırma Grubu (ENAGrup) yöneticisi Prof. Dr. Veysel Ulusoy, 2021 yılı ekonomisinin yıkım bıraktığını, 2022 yılının da aynı şekilde süreceğini belirterek, 2018 yılından günümüze yaşadığımız derin ekonomik krizlerin 2021 yılında bir yıkım bıraktığını söylemek yanlış olmaz. Geliri düşen, işsizliği artan ve ilk defa açlık tartışmasını gündeme koyan bu kriz dönemi 2022 yılında da aynı yoğunlukta günlük hayatımızı etkileyecektir. Anlamsız, ekonomik teoride yer bulmayan ve deneye bağlı yaklaşımlar, doğal olarak bunların nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır” yorumunda bulundu.
MA / Selman Güzelyüz