ANKARA - Yıl boyunca yayılan Kovid-19 salgını, sağlık sistemini çökertti. İktidarın sürdürdüğü politikalarla tükenme noktasına gelen sağlık emekçileri ise “Halk için sağlık” şiarıyla yıl boyunca mücadele etti.
Çin’de Aralık 2019’da ortaya çıkan Kovid-19 salgını, başlangıcından bugüne kadar dünyada yayılma hızını sürdürüyor. Sağlık sistemlerini çökerten salgın, ölümcül etkisi ve yeni varyantlarla gündemdeki yerini koruyor. Türkiye’de ise 2021’de salgından en çok sağlık sistemi etkilendi. Ülke genelinde çöken sağlık sistemi nedeniyle yurttaşların büyük bir kısmı yıl içinde ya sağlık hizmeti alamadı ya da hastanelerde sıranın kendisine gelmesini bekledi. Çoklu krizlerin etkisi altında olan iktidar ise, tepkilere rağmen yürüttüğü politikalarla salgını yönetemedi.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) 2020’nin başında bir aşının 18 aydan kısa bir süre içinde piyasaya çıkmasının mümkün olmadığına yönelik açıklamalar yapsa da 2021 yılına en az bir ülkede onaylanmış 14 aşının kullanımıyla girildi. Aşılamaların ardından, yavaş yavaş “normalleşme” adımları atılırken, virüsün yıkıcı etkileri uygulanan yanlış politikalarla yıl boyunca sürmeye devam etti. Devlet “salgınla mücadele” adı altında cezaevlerinde kapalı görüşleri kısıtlayıp, açık görüşleri yasakladı, okulların açılmasını geciktirdi, ancak alışveriş merkezleri gibi yoğunluğun çok olduğu ortamlara dair kısıtlamaya gitmedi.
SALGININ BİLANÇOSU
Oxford Üniversitesi’nin araştırmalarına göre, yaklaşık 2 senedir etkisini şiddetle sürdüren salgın sürecinde, ilk tespit edildiği günden, 12 Aralık’a kadar dünyada 267 milyon insan virüse yakalandı, virüsten dolayı yaşamını yitirenlerin sayısı ise 5 milyonu geçti. Aynı raporun Türkiye verilerine göre ise, 9 milyon insan virüse yakalanırken, 79 binin üzerinde insan yaşamını yitirdi.
526 SAĞLIKÇI YAŞAMINI YİTİRDİ
Milyonlarca insanın hayatını kaybettiği salgınla mücadelede en ön saflarda bulunan sağlık emekçilerinin ise yükü her geçen gün katlandı. Sağlık Bakanlığı ve iktidarın salgını kontrol altına alamaması sonucu omuzlarına büyük yük binen sağlık emekçileri, aylarca uzun mesailer, artan hasta sayıları ve çeşitli psikolojik sorunlarla karşı karşıya bırakıldı. İzinleri ve istifa hakları ellerinden alınan 526 sağlık emekçisi yaşamını yitirdi. Bakanlık ve iktidar tarafından “kahraman” ilan edilen, günlerce ayakta alkışlanan sağlık emekçileri, 2021 yılı biterken de hakları ve talepleri için alanlarda mücadelesini sürdürmeye devam etti.
ŞİDDET VE TACİZ
2021 yılının ölümcül sonuçlara yol açan bir diğer sorunu ise sağlıkta şiddetin derinleşmesi oldu. Şiddet, sağlık emekçilerinin en yaygın ve en temel sorunu olarak bu yıl da artarak devam etti. Salgının yükü altında ezilen ve neredeyse her gün mesai arkadaşlarından birini kaybeden sağlık emekçileri, fiziksel ve sözel olarak saldırılara maruz bırakıldı, taciz ile karşı karşıya kaldı. Klinikler, yoğun bakımlar, acil servisler, ambulanslar, polikliniklerde güvenli bir ortam olmaması ve iktidarın uyguladığı politikalar sağlıkta şiddeti körükledi. Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Sendikası’nın (Sağlık-Sen) her ay yayımladığı sağlıkta şiddet raporuna göre, 2021 yılının 11 ayında en az 158 ayrı şiddet olayı yaşandı. 272 sağlık çalışanı, hasta ve hasta yakınları tarafından, taciz, şiddet ve saldırıya maruz bırakıldı.
AŞILAMADA GEÇ KALINDI
Milyonlarca insan ve sağlık emekçileri yaşamını yitirirken, aşılama ile ilgili tartışmalar da sürüyor. Nisan 2020'de Çin'de geliştirilip kullanılmaya başlanan ve "CoronaVac" olarak da isimlendirilen Sinovac aşısı, tüm dünyaya yayılırken, Türkiye’de ilk aşılama beklenen tarihten çok sonra başladı. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca 25 Kasım 2020’de koronavirüs aşısı için Sinovac firması ile anlaşmaya varıldığını ve 10 milyon doz aşı temin edileceğini söyledi. 23 Aralık'ta başlaması planlanan aşılama, 13 Ocak’ta başladı.
12 MİLYON DOLAR ÖDENDİ
Türk Tabipler Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı, 26 Ocak’ta “günde 100 bin aşılama yapıldığı takdirde üç ayda ancak 10 milyon kişinin aşılanabileceğini ve bu rakamın toplumsal bağışıklık için yeterli olmadığına” yönelik açıklama yaptı. 23 Şubat tarihinde ise Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 1 milyon doz bedava aşı için 12 milyon dolar ödendiğine dair iddialarda bulundu. Bu iddialarına yönelik Fahrettin Koca, Kılıçdaroğlu’nu aşı programını riske atmakla suçladı.
AŞILAMA YAYGINLAŞTIRILMADI
Vaka ve ölümlere dair gerçek verileri paylaşmadığı yönünde eleştirilerin odağı olan Sağlık Bakanlığı, yıl ortasında vaka sayıları yerine aşılamayı ön plana çıkardı. Ancak neredeyse bir yıldır devam eden aşılamada iki doz toplumun tamamına uygulanmış değil. En az iki doz şeklinde uygulanması planlanan aşılamada, Türkiye geneli birinci doz aşı olanların sayısı 56 milyon 646 bin 268, ikinci doz olanların toplam sayısı ise 51 milyon 137 bin 8 oldu. Aşıya erişimde de sıkıntılar yaşanırken, bunun başında mevsimlik tarım işçileri ve mülteciler geldi. Aşılamayı ülke geneline yaygınlaştırmayı başaramayan bakanlık, "Maske, mesafe, hijyen" sloganına "aşı"yı da ekleyerek toplumu sorumlu olarak göstermeye devam etti.
ASM’LERİN İŞ YÜKÜ ARTTI
Aşılama tartışmaları devam ederken, aşılamaların yapıldığı ilk adres olan Aile Sağlığı Merkezleri’nin (ASM) yükü katmerleşti. ASM’lerde aile hekimlerinin yüzde 92’sinin aşılanmış olmasına karşı Kovid-19 geçiren sağlık çalışanı oranı yüzde 76’ya yükseldi. Mart ayında 10 binde 12 olan Kovid-19 geçiren aile hekimi sayısı, Nisan ayında 10 binde 45 seviyelerine kadar yükseldi.
Salgın döneminde, sistemde var olan aşılar, mobil sağlık hizmetleri, çocuk, bebek ve gebe izlemlerine ek olarak Kovid-19 aşı uygulamalarını yürüten aile hekimlikleri, toplumun sağlık başvurularının büyük bir kısmını yüklense de en fazla hak ihlaline uğrayan kesimlerden biri oldu.
TEDAVİDEN MAHRUM BIRAKILDI
Çöken sağlık sisteminin üzerini “salgınla mücadele” bahanesiyle örtmeye çalışan iktidarın politikaları karşısında, halk sağlık hakkından mahrum bırakıldı. Cezaevlerinde 14 günlük karantina uygulamasından dolayı birçok tutuklu hastaneye gitmekten tereddüt etti. Hastanelerde “salgın tedbirleri” gerekçe gösterilerek, acil görülen tedaviler dışında kalan polikliniklerden randevu almak neredeyse imkansızlaştı. Filyasyon çalışmaları etkili uygulanmadığı 2021’de dahi dişçilerden randevu almak için yurttaşlar haftalarca beklemek durumunda kaldı. Dahiliye, göz gibi polikliniklerden randevu bulabilmek de zorlaştırıldı. Polikliniklerde randevu bulamayan halk, acil servislere gitmek zorunda kaldı ve bulaş riski altında acillerin önünde uzun kuyruklar oluştu.
BAKAN DEZENFEKTANLARI SATTI
Koruyucu sağlık hizmetlerinden bir diğeri olan dezenfektan ürünleri konusunda ise kamuoyunda yankı uyandıran gelişmeler yaşandı. Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan ile eşi Hasan Pekcan'ın Nisan ayı başlarında kendi firmalarından bakanlığa dezenfektan sattığı yönünde haberler gündemde yerini aldı. Türkiye'de “Kendi bakanlığına mal satan bakan” başlığı ile çıkan haberlerde Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan'nın eşi ile sahibi olduğu iki dezenfektan firmasından bakanlık bünyesindeki kurumlara 9 milyon TL değerinde ürün sattığı belirtildi. Bu haberlerin ardından Ticaret Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, Bakan Pekcan ile eşi Hasan Pekcan'ın sahibi olduğu Nanoksia Biyoteknoloji firmasından dezenfektan aldığı yönündeki haber kabul edildi. Ancak haberin veriliş şeklinin “objektif gazetecilik anlayışına sığmayan, çarpıtılmış, yanıltıcı, art niyetli ve bakanlığı yıpratma amaçlı hazırlandığı” öne sürüldü.
SORUŞTURMA AÇILMADI
Gelen tepkiler üzerine Pekcan, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle görevden alındı ancak hakkında bir soruşturma başlatılmadı. Pekcan hakkında, “görevi kötüye kullanma” suçlamasıyla, çok sayıda suç duyurusu yapıldı ancak savcılık söz konusu şikâyetlerle ilgili “dilekçenin işleme konulmamasına” karar verdi.
YASAKLANAN İLAÇLAR
Türkiye’de Sağlık Bakanlığı’nın Kovid-19 tedavisinde kullandığı ilaçlar da yıl boyunca gündemden düşmedi. Salgının başında yoğun itirazlar alan Hidroksiklorokin ilacı ancak 1 yıl sonra Sağlık Bakanlığı tedavi rehberinden çıkarıldı. Kovid-19 tedavisinde olumlu hiçbir etkisi olmadığı kanıtlanan Favipiravir ilacı ise WHO’nun ilacı algoritmasından çıkarmasına, uzmanların tüm itirazlarına ve bilimsel kanıtlara rağmen hastalara verilmeye devam etti. Favipiravir ilacının kullanım tarihinin geçmesine rağmen üzerindeki etiketler 3-4 defa değiştirilerek hastalara verildi. Birçok kişi karantina döneminde kendilerine verilen tarihi geçmiş ilaçları sanal medyadan paylaşarak bakanlığı teşhir etti.
5 DAKİKA TARTIŞMASI
Yanlış sağlık politikalarına devam eden bakanlık, 9 Eylül'de yayınladığı bir düzenleme ile devlet hastanelerinde sağlık idarecilerine poliklinik randevularını Merkezi Hekim Randevu Sistemi (MHRS) üzerinden 5 dakikada bir olacak şekilde talimat verdi. Hekimler sağlıklı ve başarılı bir sonuç almak için hastaya muayene için ayrılan sürenin en az 15-20 dakika aralıklarda olması gerektiğini belirterek, 5 dakikalık düzenlemeye “Hayat 5 dakikaya sığmaz” sloganıyla tepkiler gösterdi. Birçok şehirde iş bırakma eylemleri gerçekleştirildi. Hekimlerin iş yükü artarken, hastaların nitelikli sağlık hizmeti almaması mağduriyetlere yeni mağduriyetler ekledi.
GÜNDE 90 HASTAYA BAKMAK
Muayenelerin 5 dakikaya indirilmesiyle birlikte bir gün içinde en az 90 hastaya bakmak zorunda bırakılan sağlık emekçileri, yoğun mesailerde adeta tükendi. Yoğun iş yükü ve uzun nöbet saatlerine maruz kalan sağlık emekçileri, çeşitli sağlık sorunlarıyla da karşı karşıya kaldı. Ankara Şehir Hastanesi’nde 36 saat nöbet tuttuktan sonra aracıyla evine dönmek üzere yola çıkan 25 yaşındaki asistan hekim Rümeysa Berin Şen, 24 Ekim günü park halindeki kamyona arkadan çarparak yaşamını yitirdi. Şen’in yaşamını yitirmesinin ardından, birçok sağlık meslek ve emek örgütünden, sağlık emekçilerinden ve sivil toplum örgütlerinden tepkiler yükseldi.
SAĞLIK BÜTÇESİ YETERSİZ KALDI
Yıl boyunca sağlık emekçilerinin sağlık alanındaki eksikleri dile getirmesine rağmen ayrılan bütçe şaşırttı. Salgın gerçekliğine rağmen koruyucu sağlık hizmetinin önemsemeyen devlet, tedavi edici sağlık hizmetine daha çok bütçe ayırdı. Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda 26 Ekim’de başlayan 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi görüşmelerinde, 1 trilyon 751 milyar TL olarak belirlenen 2022 yılı bütçesinden Sağlık Bakanlığı bütçesine yalnızca 121 milyar ayrıldı. Bakanlığın bütçesinden şehir hastaneleri için ayrılan giderler bir önceki bütçeye göre artışını sürdürürken, koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan bütçenin payı düşürüldü. 2022 yılında şehir hastaneleri için toplam 21 milyar 564 milyon 904 bin TL kaynak ayrıldı. Sağlık emekçileri, ayrılan bütçenin büyük bir çoğunluğunun ranta ve şirketlere aktarılmasına tepki göstererek, 2022 yılı bitmeden sağlığa ayrılan bütçenin açık vereceğini söyledi.
EK GÖSTERGE AYRIMCILIĞI
Bakan Koca, Aralık ayı başında hekimlere yönelik maaş zammı ve ek gösterge düzenlemesinin Meclis Genel Kurulu’nda görüşmeleri süren torba yasaya eklenerek yapılacağını belirtti. Koca, "Emeklilikle ilgili pratisyen hekimlere ek gösterge olarak 13 bindi, 33 bine; uzman hekimler, diş hekimler dahil olmak üzere 17 bindi, 40 bin ek göstergeye çıkmış oluyor. Bütün pratisyen hekimlere 2 bin 500, uzman hekimlere, diş hekimleri dahil olmak üzere 5 bin lira. Düzenleme Meclis'te. Sabit ek ödeme de genel bütçeye aktarılıyor" diye konuştu. Düzenleme, tüm sağlık emekçilerini kapsamadığı için tepkilere neden oldu. Sağlık çalışanları, ek gösterge düzenlemesinin iş kolları arasındaki ayrımcılığı derinleştirdiğini belirterek, düzenlemenin bütün iş kollarına yapılması talebiyle iş bırakma eylemleri gerçekleştirdi. Sağlıkçıların tepkileri üzerine düzenleme talepleri doğrultusunda değiştirilmesi yerine geri çekildi.
ÜLKE GENELİ GREV
Hekimlerin özlük haklarında iyileştirici düzenlemeler içeren ve tüm partilerin oybirliğiyle Meclis’e getirilen yasa teklifinin geri çekilmesi üzerine, sağlık meslek örgütleri 15 Aralık’ta ülke çapında greve gitti. Türkiye ekonomisinin de sağlık sistemi gibi "iflas ettiğini" belirten sağlık emekçileri, grevin gerekçesine dair şu açıklamada bulundu: "Bizler tasarının yeterli olmadığını, bütüncül olmadığını, tüm sağlık çalışanlarını, tüm hekimleri kapsamadığını belirtirken bu teklif bile bize fazla görülmüş; ne zaman tekrar Meclis'e getirileceği, varsa eksiklerin yasa tasarısına eklenerek neden tamamlanmadığı gibi sorular havada bırakılarak usule aykırı bir şekilde geri çekilmiştir."
BEYAZ YÜRÜYÜŞ UMUT OLDU
Yıl boyunca sağlık alanında birçok hak gaspı ve mağduriyet yaşanırken, hekimler TTB öncülüğünde “Emek bizim söz bizim” şiarıyla 23 Kasım’da İstanbul’dan Ankara’ya “Beyaz Yürüyüş” başlattı. Binlerce sağlık emekçisi İstanbul’dan başlayarak Kocaeli, Bursa, Eskişehir duraklarından sonra Ankara’ya ulaşarak taleplerini sıraladı. Birçok siyasetçinin, sendikaların ve sivil toplum örgütlerinin de destek verdiği sağlık emekçileri, tüm sağlık çalışanlarını kapsayan ve emekliliğe yansıyan temel ücret başta olmak üzere, performans sisteminin kaldırılması, döner sermaye uygulanmasına son verilmesi, çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve yurttaşlar için daha nitelikli sağlık hizmeti istedi.
Hekimlerin, tüm dünyada Beyaz Yürüyüş ile yaşamı savunan ve farkındalık yaratmak istediği talepleri, yalnızca hekimleri ve sağlık çalışanlarının değil, tüm toplumun yaşam hakkının savunması oldu. “Halk için sağlık” şiarıyla yola çıkan hekimler, çöken sağlık sistemini yeniden inşa etmek için sağlık hakkı mücadelesini toplumsallaştırarak, hayati önem taşıyan talepleriyle 2022 yılına umut oldu.
MA / Berna Kişin