AMED - Sürecin ilerleyebilmesi için Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanarak, toplumla buluşması gerektiğini belirten ÖHD’li Diyar Çetedir, “umut hakkı”na dair adımların da süreçten bağımsız ivedilikle atılması gerektiğini vurguladı.
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde 26 yıldır ağır tecrit koşulları altında tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” sonrası sürece dair tartışmalar devam ediyor. Sürecin ilerleyebilmesi bakımından atılması gereken adımlarında başında “umut hakkı” düzenlemesi sıralanıyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 2014 yılında verdiği ihlal kararına karşın 11 yıldır adım atmayan devletin adım atması noktasında, Kürdistan ve Türkiye’de bulunan birçok kesimden çağrılar sürüyor.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Amed Şubesi Üyesi avukat Diyar Çetedir, Abdullah Öcalan üzerindeki tecride ve “umut hakkı”na dair değerlendirmelerde bulundu.
Çetedir, 4 buçuk yıllık mutlak iletişimsizlik halinin ardından gerçekleştirilen görüşmelerin tecridin kalktığı anlamına gelmediğine dikkat çekti. AİHM’nin “umut hakkı”na dair verdiği ihlal kararına işaret eden Çetedir, “Türkiye mevzuatında ‘umut hakkı’nın olup olmadığı tartışmasını kaldırmamız lazım. Çünkü Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) taraftır. Bu taraflılığından kaynaklı olarak AİHM’nin vermiş olduğu kararlar Türkiye açısından bağlayıcıdır. Buradaki tartışma her ne kadar Türkiye’de ‘umut hakkı’na dair bir düzenlemenin olmadığı yönündeyse de, Türkiye AİHS’ne taraf olması nedeniyle bu tartışmanın olmaması gerekir. Normal hiyerarşisinde Anayasa’yla eş değer olan AİHS’nde ‘umut hakkı’ söz konusudur. Bu nedenle hukuksal bir hak olan ‘umut hakkı’ tartışması, süreç ya da Devlet Bahçeli’nin açıklamaları üzerinden yürütülmemesi gerekiyor” diye kaydetti.
‘ADIMLAR İVEDİLİKLE ATILMALI’
Temel hak ve özgürlüklerin süreçlerle birlikte tartışılmaması gerektiğini vurgulayan Çetedir, “Temel hak ve özgürlükler bir süreçten kaynaklı olarak tartışılıyorsa, o zaman temel hak ve özgürlüklere ilişkin olarak ciddi bir sorun söz konusudur. Umut hakkı dediğimiz meselede AİHM ihlal kararını, AİHS’nin 3’ncü maddesindeki işkence yasağından dolayı vermiştir. Bu iktidar geldiği ilk günlerde, ‘İşkenceye sıfır tolerans’ söylemiyle geldi. Temel sloganı şuydu: ‘Bu ülkede artık işkence olmayacaktır.’ Bu iddiada olan bir iktidar, bugün eğer ‘umut hakkı’nı belli bir sürece bağlı olarak tartışacaksa, bu iktidarın geldiği ilk dönemdeki söyleminin tersinde bir uygulamaya geçtiğini göstermektedir. Bu nedenle ‘umut hakkı’nı ve süreci ayrı tartışmak gerekiyor” ifadelerini kullandı.
‘HAK MÜCADELESİ VEREN KURUMLAR YER ALMALI’
Türkiye’nin “umut hakkı” kapsamında idari ve yargısal mekanizmalar kurması gerektiğini vurgulayan Çetedir, bu mekanizmalarda da insan hakları mücadelesi yürüten ulusal ve uluslararası örgütlerin de yer alması gerektiğinin altını çizdi. Türkiye’de yapılan yargı düzenlemelerinin çoğunun uygulama pratiklerinin farklı olduğunu dile getiren Çetedir, "Gözlem ve Sınıflandırma Merkezleri ile Hükümlülerin Değerlendirmesine Dair Yönetmelik" sonrası yaşanan tahliye ertelemelerini hatırlattı. Çetedir, şunları belirtti: “Eğer Türkiye’de ‘umut hakkı’ konusunda idari ya da yargısal adımlar atılacaksa, kurulacak mekanizmada temel hak mücadelesi veren ulusal ve uluslararası örgütlerin de yer alması gerekir. Bugün her ne kadar bu hak ‘süreç’ ile ilgili olmasa da olası bir ilerleme kaydedilmediğinde ‘Umut hakkı’ konusunda idari ve yargısal makamlar hukuk dışı bir karar ya da adım atabilirler. Bunun önüne geçmek içinde kurulacak olan mekanizmanın içinde ulusal ve uluslararası alanda hak mücadelesi veren örgütlerin olması gerekir.”
“Sürecin sağlıklı yürümesi açısından Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanması, toplumla bütünleşmesi gerekiyor” diyen Çetedir, şunları söyledi: “Eğer devlet yetkilileri ile Sayın Öcalan arasında yürüyen bir süreç var ise, o zaman bir tarafın kısıtlı söz ve söylemlerde bulunacağı bir ortamın olmaması gerekir. Özü itibariyle Sayın Öcalan’ın aydınlarla, siyasetçilerle, ailesiyle, avukatlarıyla, örgütüyle görüşebileceği bir alanın oluşturulması gerekir. Böyle bir alanın oluşturulmadığı ve kısıtlı görüşmelerin yapıldığı bir süreçte, bizce çok ciddi şekilde sorunlar yaşanabilir. Sayın Bahçeli, Sayın Öcalan’ın kendi örgütü ve tabanı üzerinde büyük bir etkisi ve gücü olduğunu belirtmiştir. Böyle gücü ve yetkisi olan birinin, sadece örgütü üzerinden değil, toplumun diğer kesimleri üzerinden de yönlendirir etkisi söz konusudur. Herkesin Sayın Öcalan’ı ziyaret edebilmesi gerekiyor. Bir çözüm süreci yürütülüyorsa o tarafın bütün bir şekilde toplumla buluşması gerekir.”
SÜRECE CESUR KATKI
Sürecin sağlıklı yürüyebilmesi noktasında toplumun tüm kesimlerine belli görevler düştüğünü sözlerine ekleyen Çetedir, bu bağlamda da ilk olarak siyasetteki dilin değişmesi gerektiğini belirtti. Özellikle iktidarın Türkçülük dışından diğer tüm kimlikleri yok sayan, ötekileştirici dilini değiştirmesi gerektiğini vurgulayan Çetedir, bunun sürecin sağlıklı yürütülmesi noktasındaki önemine işaret etti. Çetedir, diğer yandan toplumdaki diğer tüm kesimlerinde cesur bir şekilde söz kurarak, sürece katkı sunması gerektiğini ifade etti.
MA / Rukiye Payiz Adıgüzel