İZMİR - Bölgesel barışın Kürtlerin, Türkler, Araplar ve Farisilerle eşit hak ve özgürlüklere sahip olması durumunda geleceğini vurgulayan Tarihçi Yazar Erdoğan Aydın, bunun için de 4 parçadaki Kürtlerin ulusal bir birlik sağlaması gerektiğini söyledi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın 27 Şubat'ta "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı" yaptı. Çağrıda "Kürt-Türk ittifakının” tarihsel gelişimine işaret ederek, bunun "eşit yurttaşlık ve demokratikleşme" temellinde güncellenmesine vurgu yaptı. Abdullah Öcalan'ın günümüzde çatışmaların temel kaynağı olarak "ulus-devlet" sistemini olduğuna işaret ederek, bu durumun ulus üstü, bir modelle çözülebileceğinin altını çizdi.
Abdullah Öcalan'ın işaret ettiği tarihsel Kürt-Türk ittifakı ne zaman, nasıl başladı, hangi koşullarda başladı, nasıl evirildi, bu ittifak nasıl çatışma zeminine çekildi? İttifakı, çatışma zemine çeken, tarihsel gelişmeler, toplumun sosyo-kültürel yapısına ulus temelli müdahale, bu ittifakın çatışmaya dönüşmesinde etkisi ne oldu? Tarihçi Yazar Erdoğan Aydın, bu ittifakın tarihsel gelişimini, geçirdiği evreleri ve dönüşümünü ve bu ittifakın tarihsel rayına dönmesinin mümkün olup olmadığını değerlendirdi.
Türklerin Anadolu'ya tahmini 900-1000 yılları arasına geldiğini anımsatan Aydın, her iki halkın egemenlerinin de Müslüman olmasından kaynaklı aralarında bir kavga çıkmadığını söyledi. O dönem Şiilik-Sünnilik arasında bir çekişme olduğunu belirten Aydın, "Hem Müslüman hem Sünni olan Kürt beyleri ile Türk beyleri bu mevcut ortamda birbirleriyle daha barışık bir ilişki, bir entegrasyon, iç içe girme hali yaşıyor. İlk tarihsel anlamda önemli birliktelik Malazgirt Savaşı'nda gerçekleşiyor. Ancak Selçuklular bu savaşı kazandıktan sonra başta Mervaniler olmak üzere Kürt beyliklerinin devamını sağlamak ve bu eksenli bir ittifak yapmak yerine onları, onların topraklarını Selçuklu İmparatorluğu'nun sadık prenslerine yönettirmek yoluna gidiyorlar. Dolayısıyla Malazgirt Savaşı'nın ittifakla kazanılması aslında Kürtlerin ayrı devletler, ayrı beylikler olarak yoluna devam edebilme imkanını ortadan kaldırıyor. Gerek Müslüman kimliği, gerek bu dönemde ulusal bilincin henüz oluşmamış olduğu faktörlerini de göz önüne alacak olursak bu ilk ilişki sonraki tüm ilişkiler için aynadır. Ve bu ayna bize bugün Kürt siyasetçiler ve entelektüeller tarafından ifade edilen Kürtlerin Türklerle bin yıllık ittifakı meselesine bir yanıyla evet; ama diğer yanıyla kuşku belirterek yaklaşılmayı gerektiriyor" ifadelerini kullandı.
'1500'LERDE ÖZERKLİK VERİLİYOR'
Benzeri durumun 1514'te Çaldıran Savaşı'nda yaşandığını kaydeden Aydın, bu savaşta da Osmanlı'nın Kürtler sayesinde Safevileri yendiğini söyledi. Bu savaştan sonra Osmanlı'nın Sünni Kürt beylerine özerklik verdiğini kaydeden Aydın, "Yani devletleşmesine izin vermez, ama özerklik verir. Özellikle bir Kürt entelektüeli, siyasetçisi olan İdris-i Bitlis-i ile Yavuz arasında başlayan ilişki üzerinden Amasya Anlaşması diye bilinen bir anlaşma gerçekleşir. Bu anlaşmayla Kürt beyleri, Osmanlı'nın klasik tımar sistemi dediğimiz, sistemin dışında tutulurlar. Onlar hakim oldukları topraklarda mülkiyet sahibi olarak kalmaya devam ederler. Hanedanlıklar, beylikler olarak varlıklarını sürdürürler, bunun karşılığı olarak da Osmanlı devletine düzenli bir vergi öderler. Savaş durumlarında da Osmanlı'ya asker olarak katılım sağlarlar. Burada bir statü söz konusudur. Deyim buysa 1514'ten 1820'lere kadar ki süreçte Kürtler Osmanlı'ya bağımlı, ama kendi iç işlerinde özerk beylikler durumunda yaşarlar" diye konuştu.
'BAĞIMLILIK İLİŞKİLERİ'
İkinci Mahmut ile birlikte bu statünün de tek yanlı olarak bozulmaya başladığını aktaran Aydın, II. Mahmut'un devleti merkezileştirme adımlarının Kürtlere bedel ödettiğini dile getirdi. Bu dönemde Kürtlerin kendi aralarında birlik olamaması ve ulusal bilincin gelişmemiş olması nedeniyle direnişin zayıf olduğunu belirten Aydın, buradan dersler çıkarılması gerektiğini ifade etti. Bunların yapılması durumunda bugünün çok daha farklı olabileceğini söyleyen Aydın, "Tarihe baktığımızda Kürtler Osmanlı, Selçuklu, Emevi, Abbasi ve Safeviler karşısında her zaman dezavantajlı durumda olmuşlardır. Dolayısıyla iş birliklerini, bütünlüklerini sağlayan bir siyaset vizyonu geliştirememeleri de eklenince bugün Ortadoğu'nun haritası kötürüm oluşmuştur. Devlet kurma hakkı, genel olarak ulusların milliyetçilik çağında temel hakkıyken ve sonuç olarak Türkler, Araplar, Farisiler kendi devletlerini kurabilecek bir tarihsel birikim oluştururken, Kürtler kendi tarihsel birikimlerinde bağımlılık eksenli bir duruş bellemesi nedeniyle çok büyük bir nüfusa ve coğrafyaya sahip olmalarına rağmen uluslar çağını kaçırmışlardır" şeklinde konuştu.
KÜRT ULUSAL BİRLİĞİ
Buradan çıkarılacak en büyük dersin Kürtlerin mutlaka ulusal eksenli bir birliktelik sağlamak zorunda oldukları olduğunu sözlerine ekleyen Aydın, şöyle devam etti: "Böylece Kürtlerin şu anda dört parçanın dördünde de birbiriyle entegre olabilme yeteneğine sahip bir ulusal yükselişleri kendiliğinden gerçekleşir. Esasen Türkiye ve Rojava'daki Kürt hareketi yeni bir formül geliştirmiştir. Irak Kürdistanı ile bir ulusal entegrasyon sağlanarak başlayacak olan bir atılım, pekala bu formülün gerçekleşmesini zannedildiğinden daha kısa ve daha kolay bir hale getirebilir. Bu nedenle Kürtlerin ulusal birliği bir demokrasi ve hak mücadelesi gereği olarak savunulmalıdır. Bugünlerde henüz daha dışarıya resmen yansımasa bile Türkiye'de de bir çözüm sürecinin imkanlarının, adımlarının atıldığının güçlü verileri var. Ama Türkiye'de de henüz daha Türk siyasetinin Kürtlerin haklarını eşit olarak, eşit bir eksende kabul ettiklerine dair temel bir veri yok. Bu konuda en ileri durumda olan Irak Kürdistan'ındaki federe devlettir. Ama orada da diğer Kürt bölgelerini kucaklamakta ciddi bir eksiklik, zaaf ve deyim yerindeyse salt egemenlerin çıkarları eksenli bir Kürt sorunu bulunmaktadır. Dolayısıyla Kürtler kendi aralarında daha sağlıklı bir şekilde tartışabilir ve bulundukları ülkelerdeki egemen güçlerle bir uzlaşı başarabilirlerse yakın dönemde Kürt sorununun yeni koşullara uygun çözümü mümkündür."
'EŞİT YURTTAŞLIK ÇÖZÜM GETİRİR'
Barışın kimsenin diğerini ezmediği, sömürmediği eşit yurttaşlık temelinde gelişebileceğini kaydeden Aydın, şöyle devam etti: "Kürt sorununun bugün güncel çözümü, var olan sınırlar tümüyle ortadan kaldırılmadan; ama Kürtlerin, Türklerle, Araplarla, Farisilerle eşit hak ve özgürlüklere sahip olabileceği bir yerden çözülebilir. Bu çözüm hem bu gün mevcut uluslararası konjonktüre hem de bölgenin gerçekliğine daha uygundur. Üstelik bu çözüm sadece egemenlerin çıkarları ile örtüşen ulusal devlet formülü yerine Kürt halkının, üreticilerinin, emekçilerinin, kadınlarının temel sorunlarını çözme eksenli olabilir. Yani anadil konusundaki yasaklamaların ortadan kaldırılması, kendi kendini yönetme hakkının bölgenin tüm egemenleri tarafından tanınması, sınırların dikenli tellerle değil geçişken bir esneklikte olması gibi adımlar bölgenin hızla kalkınmasını, Kürt sorunun çözümünü, savaşın bir an önce bitmesi ve bölgenin emperyalistlerden bağımsızlaşmasını sağlayabilir. Esasen buna bence Türk, Arap ve Farisi egemen sınıfların da mecburdurlar. Çünkü onlarda ağır savaş bütçeleri, Kürtleri inkar etmek için sürekli tarihi ve siyaseti çarpıtma yönelimleri bütün bölgeyi zehirleyen bir işlev görmektedir. Bu nedenle Kürt sorunu, bu tarihten çıkarılacak ders niteliğinde çözümünün kabul edilmesi aslında Türkiye'nin ekonomik krizden dış ilişkilere varana ve bölgenin ekonomik sorunlarına kadar bir dizi sorunun peş peşe çözülmesini beraberinde getirir."
MA / Tolga Güney