İSTANBUL - Kayyım protestolarını takip eden gazetecilere dönük kaçırma, gözaltı ve şiddete tepki gösteren meslektaşları, engellemelere karşı sessiz kalmanın onaylamak anlamına geldiğini söyledi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM Parti) yönetimindeki Êlih, Mêrdîn ve Riha’nın Xalfetî (Halfeti) belediyelerine 4 Kasım’da kayyım atanmasından sonra birçok yerde protesto olayları gerçekleştirildi.
Protesto eylemlerini takip eden gazetecilere dönük polis baskısı ve saldırısı da sürüyor. Êlih’te haber takibi yapan gazeteciler işkence ile gözaltına alınırken bunun en son örneği Êlih’te Yeni Yaşam Gazetesi çalışan Veysi Akören oldu. Kendilerini polis olarak tanıtan kişilerce yolu kesilerek silahla tehdit edilip, kaçırılmak istendi. Yurttaşların ve meslektaşlarının tepkisi üzerine Akören serbest bırakıldı.
Kayyım protestoların sahada takip eden gazetecilere dönük baskılara, meslektaşlarından tepki geldi.
‘BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNE DARBE’
Bianet editörlerinden Evrim Kepenek, gazetecilerin engellenmesinin medya özgürlüğüne dönük darbe olduğunu belirterek, bunun yanında bölgede haber yapan gazetecilerin mesleki faaliyetlerinin “suç” sayıldığını anımsattı. Kepenek, “Gazetecilik, her zaman gerçeğin peşinde koşma ve kamuyu bilgilendirme amacını taşır. Ne yazık ki kayyım atanan kentlerde bu görev, adeta suç sayılıyor. Halkın kayyımlara gösterdiği tepki, en temel demokratik taleplerden biri olan kendini yönetme hakkına dayanıyor. Bu talepleri duyurmak ve toplumun tepkilerini aktarmak için sahadaki gazeteciler baskı çemberine alınmış durumda. Bir gazetecinin görevini yaparken fiziksel ya da psikolojik şiddete maruz kalması, sadece bir meslek grubuna yapılan saldırı değil, aynı zamanda gerçeğin üstünün örtülmeye çalışılması, demokrasinin ve özgürlüklerin susturulması anlamına geliyor” dedi.
Gazeteciliğin suç olmadığını dile getiren Kepenek, “Kentlerde süren protestolar ve gazetecilerin bu süreci halkla buluşturma çabası, aslında sessizliği bozma ve hakikati gün yüzüne çıkarma mücadelesidir. Baskı ve sansürle susturulmaya çalışılan gazeteciler, demokrasinin en önemli savunucularıdır. Gazetecilere yönelik baskılara son verilsin. Gazetecilik suç değil" diye belirtti.
'GAZETECİLER TEŞHİR EDİYOR'
Gazeteci Umut Taştan, gazetecilere dönük baskının Wan’a atanmak istenen kayyım döneminde de yaşandığını anımsatarak, “Kayyımlara karşı direnişlerde kolluğun ilk hedefi basın emekçileri oluyor. Benzer sürece 31 Mart'ın ardından Van'da da tanık olmuştuk. Çok sayıda gazeteci gözaltına alınıp, darp edilmişti. Şimdi ise işkencenin boyutu hem halka hem de gazetecilere yönelik daha da artmış durumda. Birkaç gün içerisinde Batman'da bir gazetecinin yerlerde sürüklenerek gözaltına alındığına, aynı günün akşamı bir gazetecinin İstanbul'da yere atılmasına tanıklık ettik. Hemen ardından yine Batman'da bir gazeteci kaçırılmak istendi” diye konuştu.
DAYANIŞMA VURGUSU
Halka dönük işkenceyi gazetecilerin teşhir ettiğini belirten Taştan, “Tüm bu sürecin tek bir nedeni var; AKP-MHP iktidarının kendini gizleme çabasıdır. Kanunsuz kayyumlara karşı direnişte, kolluk güçlerinin topluma uyguladığı işkence birçok kez teşhir oldu. Kafasına tekme atılanlar, yerlerde sürüklenerek gözaltına alınanlar, polis köpeği tarafından ısırılan bir yurttaş, 10 yaşında çocuğa işkence ve hukuksuz tutuklamalar. Bunlar sadece birkaç örnektir. Basın meslek örgütleri gazetecilere sahip çıkmalıdır. Tüm bu süreci Özgür Basın emekçileri, savaş koşulları denebilecek atmosferde halka ulaştırmaya çalışıyor. Ama ne yazık ki onların maruz kaldığı bu uygulamaları birkaç gazeteci ve TV'de görebiliyoruz. Medya gözünü hem kayyımlara hem de o bölgede yaşananlara kapatmış durumda. Siyasilerin, basın meslek örgütlerinin kayyım bölgelerinde daha da aktif halde basını sahiplenmesi gerekiyor. Onların sorunlarını dile getirmesi gerekiyor. Bunun yapılmaması durumunda işkence daha da artacak, meslektaşlarımız çok daha kötü durumlarla karşı karşıya gelecek” ifadelerini kullandı.
GAZETECİLER NİÇİN HEDEFTE?
Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) Eş Direktörü Veysel Ok, kayyım atamalarının hukuksuz olduğunu belirterek, bölgede protestoları takip eden gazetecilerin de hukuksuz uygulamalara maruz kaldığını aktardı. Ok, “Gazeteciler kameraları, fotoğraf makineleri, telefonları ve haberleriyle bu haksızlıkları, hukuksuzlukları ve insan hakları ihlallerini gözler önüne seriyor. Ancak polisin şiddet içerikli müdahalelerine tanıklık eden gazeteciler, doğrudan baskıya maruz kalıyor; polisler, gazetecilerin belgeleme yapmasını istemediği için onları da hedef alıyor ve engellemeye çalışıyor. İşin özünde, bu baskılarla gazetecilerin tanıklığını ve belgelemelerini engellemeyi amaçlıyorlar” dedi.
‘GAZETECİLER SUSTURULMAK İSTENİYOR’
Saldırılarla gazetecilerin susturulmak istendiğine işaret eden Ok, Özgür Basın’a dönük saldırı uygulayanlarla kayyımları atayanların aynı kişiler olduğunu söyledi. Ok, “Bu kararı verenler; Kayyum atama kararını alan yetkililerden, demokratik haklarını kullanmak isteyen vatandaşları engellemeye çalışan kolluk güçlerine kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Şiddet uygulayan polislerden, onları yönlendiren amirlere ve yerel yönetim yetkililerine kadar herkes bu ihlallerin sorumluluğunu taşıyor. Bu noktada, kayyum atamalarına karşı ses çıkarmak bir haktır. Bu hakkın kullanılmasını engellemek isteyenler, olayların en büyük tanıkları olan gazetecileri susturmayı hedefliyor” şeklinde konuştu.
‘SESSİZLİK BASKIYI ONAYLAMAK DEMEK’
Basın meslek örgütlerine çağrıda bulunan Ok, “Bu nedenle basın meslek örgütlerinin, bu hukuksuzluklara karşı ülkenin her yerinde meslektaşlarını savunmaları gerekiyor. Eğer bir bölgede yapılan baskıya göz yumulursa, bu sessizlik o baskıyı onaylamak anlamına gelir. Basın örgütlerinin dayanışma içinde ve daha güçlü bir şekilde ses çıkarması gerekmektedir. Çünkü bu hak ihlalleri durmaksızın devam ediyor. Bu ihlalleri belgeleyen, tanıklık eden gazeteciler, hakikat için çalışıyorlar ve bu yüzden saldırıya uğruyorlar. Gazetecilere yönelik baskılar sürdükçe, tüm gazetecilerin birlikte hareket etmesi ve meslek örgütlerinin ayrım yapmadan bu ihlallere karşı çıkması gereklidir” dedi.
MA / Ferdi Bayram