WAN - İzmir Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Tunç Soyer, Wan Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanları Neslihan Şedal ve Abdullah Zeydan’ı ziyaret etti.
Önceki dönem İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tunç Soyer, Wan Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanları Neslihan Şedal ve Abdullah Zeydan’ı ziyaret etti. Kapıda karşılanan Soyer, ardından eşbaşkanlarla bir süre görüştü. Ziyarette konuşan Eşbaşkan Neslihan Şedal, yerel seçimlerden bu yana 5 aylık süreyi geride bırakıtlarını hatırlatarak, ziyaretlerin 5 aylık zorlu maratonda temel motivasyon kaynağı olduğunu söyledi. Şedal, “Geçmişten bu yana hayata geçirmek istediğimiz projelerimiz engellenmeye çalışılıyor. Sizlerin de şahit olduğu gibi son seçimde halkın büyük desteği ile halkın ‘artık kayyım rejimine yer yok’ dediği, ‘artık yeter’ dediği ve kendi iradesiyle yönetilmek istendiğinin sonucu olarak 14 belediyenin 14’ünü de partimiz kazandı. Daha sonra da Eşbaşkanımız Abdullah Zeydan’ın şahsında bir irade gaspı girişimi oldu. Halkın demokratik tepkisini ortaya koymasından sonra YSK geri adım atarak, halkın belediyelerini yeniden halka teslim etti. Bu kararın halk nezdinde ne kadar büyük bir ihtiyaç olduğunu gördük. Merkezden atamayla halkın sorunlarının çözülemeyeceği, toplumsal sorunların böylesi bir akıl tarafından çözüm bulunamayacağının 8 yıllık sonucuydu bu başarı” diye belirtti.
‘YENİDEN BİR KİMLİK KAZANDIRACAĞIZ’
Daha sonra konuşan Zeydan, kentin büyük bir deprem riskiyle karşı karşıya olduğunu belirterek, kayyım yönetiminin deprem bilincine yönelik bir çalışmada bulunmadığını ifade etti. Kayyımların tahribatına değinen Zeydan, “Kayyım politikaları sadece mali külfetle çöktürme uygulamaları değildi. Kentin dokusunu, kültürünü, tarihini yaşam tarzını da ortadan kaldıran bir anlayıştı. Kenti de kimliksizleştiren, kültürsüzleştiren, bizim burada yüz yıllardır yaşam bulan çok kültürlülük, çok dillilik, çok inançlılık yaşam tarzımıza da yapılan antidemokratik saldırılar da oldu. Biz yeniden kente bir kimlik kazandıracak, yeniden estetikleştiren daha yaşanabilir, daha erişilebilir, daha yeşil, depremlere afetlere daha hazır, çevreyi ve doğayı koruyarak, yatay mimariyi esas alarak, doğal güzelliklerimizi koruyarak, halkımıza daha yaşanabilir yarınları hep birlikte sizlerin de deneyimiyle taşıyacağımıza inanıyoruz” ifadelerini kullandı.
‘SAHİP ÇIKMAK BOYNUMUZUN BORCU’
Ardından konuşan Soyer ise, 2016 yılında Sur ilçesine atanan ilk kayyım döneminde Seferihisar Belediye Başkanı olduğunu ve Sur ilçesiyle kardeş belediye olduklarını hatırlatarak o dönem yürüttükleri karşı duruşa değinerek, şunları belirtti: “Atanan ilk kayyım ile yürüttüğümüz protesto çok cılız kaldı. Bununla birlikte bütün ülkede bu kayyım uygulamasını yaygınlaştıracak bir güç kazandıklarını düşündüler. O tepkilerin zayıflığından faydalanarak bu pervasız uygulamayı yaygınlaştırmaya başladılar. Kayyım uygulaması kanuni bir uygulama gibi gözüküyor ama hukuki değildir. Çünkü istediğiniz kanunu yapabilirsiniz fakat hukuki meşrutiyeti yerini bulmayabilir. Kayyım uygulaması tam da böyle bir durum. Seçilen bir başkanı görevden alıyorsanız, sağlık durumu, vefat durumundaysa meclisten birini görevlendiriyorsunuz. Bu hukuki meşrutiyetin temeledir. Seçilmiş bir kişiyi görevden alıp yerine bir devlet memuru atadığınız takdirde yerel yönetiminin ruhunda olan meşruiyeti ortadan kaldırmış oluyorsunuz.
‘TEK ÇAREMİZ DAYANIŞMA’
Fakat bunu öğrendik, demek ki daha güçlü itiraz etmemiz gerekiyormuş. Demek ki daha güçlü ses çıkarmak gerekiyormuş. Bu coğrafya da haklı olmak yetmiyor. Aynı zamanda sesiniz daha gür çıkacak. Daha kuvvetli itiraz edeceksiniz ki haklı olduğunu anlatabilesiniz ve hakkınıza sahip çıkabilesiniz. Diliyorum ki kamu vicdanında oluşan bu duyarlılık bundan sonrasında da daha büyük bir kalkan olacaktır. Daha güçlü bir direnç yaratabilecektir. Bunu hakediyorsunuz çünkü tüm bu zorluklara rağmen bu halk sizi seçiyorsa buna da sahip çıkmak hepimizin boynunun borcudur. Demokrasi ortadan kalktığı anda sadece haklarınız ile ilgili kayıplar yaşamıyorsunuz aynı zamanda toplumun ürettiği refah da adil biçimde paylaşılmaya başlıyor. Kentin yürüttüğü refahta adil bir şekilde paylaşılmamaya başlıyor. Kısacası tüm bu hikayenin yoksulluğun sefaletin temeli demokrasinin zafiyeti ve demokrasiden uzaklaşmaktır. Tek bir çaremiz var dayanışma. Çünkü çok güçlüler, çok pervasızlar, ceberutlar, her şeyi sayabiliriz. Bizim de tek gücümüz var; iş birliğimiz ve dayanışmamız.”