DÊRSIM - Munzur Festivali’ne katılanlar, “tekçilik” üzerinden yürütülen asimilasyon politikalarına karşı yıllardır bir direniş olduğunu belirterek, "Her zaman her yerde direniş var. Onu da engelleyemezler” diye belirtti.
Dêrsim’de, bu yıl “Doğamızın ve irademizin gaspına izin vermeyeceğiz” şiarıyla 22’ncisi düzenlenen Munzur Doğa ve Kültür Festivali’nin başlıklarından biri de asimilasyon politikaları oldu. Son yıllardaki festivallere dönük yapılan eleştirilere karşı bu yıl “öze dönüşün” esas alındığı festivale katılanlar asimilasyon politikalarını değerlendirdi.
‘ASİMİLASYON KÜLTÜR KIRIMIDIR’
Türkiye’de “tekçi” bir anlayışın olduğunu belirten Hasan Ali Kılıç, asimilasyon politikasının Kürt ve Aleviler üzerinde yüz yılı aşkın süredir sistematik bir şekilde sürdürüldüğünü söyledi. Cumhuriyet’in kuruluşu ardından 1924 Anayasası ile asimilasyon politikalarının ince bir şekilde yürütüldüğüne dikkati çeken Kılıç, “Bu ülkede farklılıklar katledildi, soykırım politikalarına uğratıldı. Kürtlerin yaşadığı bütün coğrafyada bu asimilasyon politikaları sürdürüldü. Kuşkusuz bu aynı zamanda bir kültür kırımıdır. Bir insanın anadilini, kendini ifade edememesi, kendi edebiyatını, sanatını, şiirini kendi anadilinde yapamaması, dilin yasaklanması asimilasyonun kendisidir” diye belirtti.
Dêrsim’de çifte asimilasyon yaşadıklarını söyleyen Kılıç, hem dillerinin hem de inançlarının asimile edildiğini dile getirdi. Anadilin yaşamın her alanında kullanılması gerektiğinin altını çizen Kılıç, “Varlığımız, birliğimiz, kimliğimiz için, hem dilimize hem inancımıza hem kültürümüze hem tarihimize hem doğamıza hem de kadına yönelik şiddete karşı mücadelenin bir yerinde olmamız gerekiyor” dedi.
‘DİRENİŞ DEVAM EDİYOR’
Mersin, Agirî, Siirt ve İstanbul’da Kürtçe şarkı eşliğinde halay çektiği için gözaltına alınan ve tutuklanan gençleri hatırlatan Murat İnceler, “Oysa ‘Biz Kürtçe televizyon çıkardık’ diyorlardı. Tabi ki bunlardan demokrasi adına bir şey beklemiyoruz. DAİŞ zihniyetinden demokratik bir açılım beklemiyoruz. Bunlar hayalciliktir. Asimilasyon insanlık suçudur, imhadır, soykırım politikasıdır” ifadelerini kullandı. Bunlara karşı siyasi ve toplumsal mücadelenin önemli olduğunu vurgulayan İnceler, “O kadar baskıya karşı da belirgin bir direniş var. Hemen hemen her yerde gözaltılar oluyor, uçan kuşu gözaltına alıyorlar. Ama ona rağmen direniş devam ediyor. Direniş her zaman her yerde var. Onu da engelleyemezler” diye belirtti.
BİR ARADA YAŞAM İÇİN…
Alevi inancının her dönemde baskılarla karşı karşıya kaldığını hatırlatan Ali Avcıoğlu, “Bugüne kadar gelen baskılarla hep yok sayıldık. Tek devlet, tek bayrak, tek millet olduğuna inandırarak, güçle, baskıyla insanlar asimile ediliyor. Asimilasyon dediğimiz şey zaten zora dayalı sistemdir. Ne kadar çok sustuk o kadar zulüm gördük; coğrafyamızda daha çok ölümler yaşadık, daha çok yurdumuzdan edildik. Ama yine de kardeşliği, bir arada yaşamayı savunuyoruz. Bunda ısrar edeceğiz ve direneceğiz” dedi.
‘BOYUN EĞİLMEDİĞİ İÇİN BASKI ARTIYOR’
Asimilasyon politikalarının geçmişten bu yana özellikle Kurdistan’da yoğun bir şekilde uygulandığını dile getiren Emrah Akdağ, Dêrsim Katliamı’na işaret ederek, şunları belirtti: “Katliam sadece insanları öldürmek demek değil. Bir dini, kültürü, inancı, toplumu yok etmek anlamına geliyor. O yüzden yüzyıllardır devam eden baskı, asimilasyon politikaları zirveye ulaşmış durumda. Özellikle Kurdistan’da toplu direniş ve karşı koyma var. Çünkü halk buna boyun eğmiyor. Boyun eğmediği içinde baskılar artıyor. Bir halkı yok saymak, onları asmak, kurşundan geçirmek değil, onların kültürüne varana kadar yok etmekle tamamlanıyor. İstediğimiz kadar dilimizi korumaya çalışalım, böyle paneller düzenleyelim. Mücadeleyi sistemli bir şekilde var etmediğimiz sürece çok koruyucu olmuyor.”
Dil için iki seçeneğin olduğunu belirten Akdağ, “Bunlardan biri devletin bu işe el atması lazım. Diğeri ise sol, sosyalist, yurtsever kurumların bu işe el atması gerekiyor. Yerel seçimlerde Kurdistan’ın birçok yerinde belediyeler kazanıldı. Bu belediyelerde dil üzerine çalışmalar yapılmazsa, internet siteleri çok dilli olmazsa, verdikleri hizmet çok dilli olmazsa, çocuklar için Kürtçe atölyeler yapılmazsa buna karşı durabilecek bir durumumuz yok” uyarılarında bulundu.
‘ASİMİLASYON İNSANLIK SUÇU’
Asimilasyonun “insanlık suçu” olduğunu belirten Mahmut Kızılboğa, her dilin kendine özgü olduğunu dile getirdi. Kızılboğa, “Konuşulan her dil her kültür bu ülkenin rengidir. Diller ulusal bir varlıktır. Hangi kültürde, ülkede olursa olsun farklı dillerin, kültürlerin, inançların olması zenginliktir. Bir yerde hangi dil konuşuluyorsa, yaşatılmaya çalışılmalı ve bu devlet politikası haline getirilmelidir. Devlet okullarında bu korunmalı ve geliştirilmeli. Anadilde eğitim yasalarda hak olarak yer almalı” dedi.
“Bir insanın dili olmadan ne kimliği ne kültürü ne de geleceği olabilir” diyen Arif Çelebi de, şunları belirtti: “Herkesin kendi dil ve kültürünü yaşamasını istiyoruz. Çocuklarımızla Kürtçe konuşmalı, kültürümüzü korumalıyız. Okula başladığımızda Türkçe öğrenmek durumunda kalıyoruz. Bu şekilde ailelerimizi de etkileyip, asimile ediyoruz. Ama anadilde eğitim olursa öyle bir sorunumuzda olmaz.”
MA / Rukiye Adıgüzel-Şilan Çil