İSTANBUL - İmralı tecridine gerekçe yapılan "disiplin cezalarının" soyut ve yasadışı olduğunu vurgulayan Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Emran Emekçi, tecride karşı toplumsal ve siyasal mücadelenin önemine dikkat çekti.
Uluslararası komployla 15 Şubat 1999'da Türkiye'ye getirilen PKK Lideri Abdullah Öcalan, 25 yıldır İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nde tecrit altında tutuluyor. Öcalan'a dönük tecrit, 27 Temmuz 2011'te derinleştirildi. 2016'ya kadar Öcalan'ın avukatlarıyla görüşmesi, "gemi bozuk" ve "hava muhalefeti" gerekçeleriyle engellendi. Ardından görüşmeler "disiplin cezaları" gerekçesiyle engellenmeye başlandı.
Abdullah Öcalan, tutsakların açlık grevleri direnişi üzerine 2019 yılında 5 kez avukatlarıyla görüşme gerçekleştirebildi. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün 16 Mayıs 2019'da “Görüşme yasağının önünde hukuken bir engel yoktur" açılamasına rağmen avukatların son görüşme tarihi olan 7 Ağustos 2019'dan sonra İmralı'ya gidişine izin verilmedi.
Öcalan, ailesiyle de en son 3 Mart 2020'de yüz yüze görüşme gerçekleştirebildi. Öcalan, son olarak kardeşi Mehmet Öcalan ile 25 Mart 2021 kesintili bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Söz konusu tarihten bu yana Öcalan'dan haber alınamıyor.
EMEKÇİ: BAŞKA BİR ÖRNEĞİ YOK
Abdullah Öcalan'ın müdafiliğini yapan Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Emran Emekçi, müvekkillerine dönük tecridi değerlendirdi. 27 Temmuz 2011'i "İmralı'daki keyfi hukuksuzluk ve hukuksal güvenceden yoksunluğun temellerinin atıldığı tarih" olarak nitelendiren Emekçi, "O tarihten bu yana avukatla görüştürme yapılmaması Türkiye’ye özgü bir garabettir ve bir başka örneği yoktur. Cenevre Sözleşmesi’nde bile avukatla erişim hakkı engellenmemiştir ve mutlak bir haktır. Olağanüstü ve savaş hallerinde, Guantanamo’da da engellenmemiştir. Bunun politik bir karar olduğu CPT'nin 2013 tarihli raporuyla da tespit edilmiş. Eğer bir yerde avukatla görüştürülme hakkı tanınmıyorsa orada verilen hiçbir kararın yasal meşruiyeti yoktur. Savunmadan yoksun bırakılan her türlü işlem gayri hukukidir. Bu dünya hukuk sisteminin temel ilkesidir" dedi.
'POLİTİK KARAR 13 YILDIR SÜRDÜRÜLÜYOR'
Tecrit sürerken Öcalan'ın avukatlarına "KCK" adı altında tutuklama furyası başlatıldığını söyleyen Emekçi, o dönemde kendisinin de cezaevinde olduğunu belirterek, "Erdoğan, bir gazetecinin 'Öcalan'ın avukatlarıyla görüştürülmesini neden gerçekleştirmiyorsunuz?' sorusuna 'Avukatlar bir kenarda kalsın' diye cevap vermişti. Bu da CPT'nin politik bir karar olduğu yönündeki tespitini doğruluyordu. Bu politik karar 13 yıldır kesintisiz sürüyor" diye kaydetti.
Öcalan'la görüşmelerin başlatıldığı 2013-2015 yılları arasında da avukatların müvekkilleriyle hiçbir şekilde görüştürülmediğini hatırlatan Emekçi, bu durumu "Öcalan'ın çeşitli kaynaklardan bilgi edinmesinin engellenmesi" olarak değerlendirdiklerini söyledi.
'2019'DAKİ GÖRÜŞMELER İSTİSNAİDİR'
Açlık grevleri sonrası gerçekleştirilen görüşmeyi "istisna" olarak değerlendiren Emekçi, "Ondan sonra aynı politik karar aksattırılmadan çeşitli gerekçelerle bugüne kadar devam ettirildi. Ki 2019 tarihli avukat görüşmelerinden sonra getirilen yasaklamalar çözümsüzlükte ısrar siyasetinin bir devamıdır. Çünkü Sayın Öcalan, son avukat görüşmesinde, 'Çözüme hazırım' demişti. Hatırlanacağı üzere Sayın Öcalan 2013-2015 sürecinde de 10 komisyon kurmuştu. Ekolojiden kadın özgürlüğüne, ekonomiden hukuk komisyonlarına kadar bir dizi 10 adet komisyon kurmuştu ve belgeliyordu. Yani 'Bu sorunu bir haftada çözerim' derken parametrelerde netti yani. Bu mevcut iktidarın işine gelmiyordu ve bir irade de çıkmadı. Devamında sınır ötesi operasyonlar derken süreç tamamen farklı bir yöne evirildi" diye konuştu.
'YASAKLARI SOYUT GEREKÇELERE DAYANIYOR'
Avukatların "korsanca" yöntemlerle devre dışı bırakıldığını ve yaptıkları itirazların kararların kesinleşmesinden sonra işleme konulduğunu söyleyen Emekçi, müvekkillerinin hukuki işlemlerini takip etmek için UYAP kayıtlarının yapılmadığını ifade etti. Emekçi, "Yani 13 yıldır o istisnai 5 görüşme hariç avukatlarına erişemiyor ve avukatlardan yararlanma hakkını kullanamıyorlar. İçerisinde avukatların olmadığı kararlar şeklen ve içerik olarak asla meşru değildir. Çünkü yasalara dayanmayıp soyut güvenlik gerekçelerine dayanıyor. Bu kararların yasadışı olduğu o kadar açık ki; bir telefon yasağının verilmesi için bir kez telefon görüşmesinin yaptırılması lazım. Zaten bütün cezaevlerindeki telefonlar kayıt altındadır. Telefonda bir bulgu ortaya çıkarsa yasak getirebilirsin. Ama olmayan telefon görüşmelerine yasak getiriyorsun. Keza avukat yasaklamaları için de aynısı geçerli. Avukatla önce bir görüşme yaptırman lazım. Hukuka aykırı bir bulgu varsa onun üzerinden tutanağa bağlayıp yasak kararı verebilirsin. Yani kendi yasal usulünü de uygulamıyor" şeklinde konuştu.
'ÜSTÜNÜN HUKUKUNA GEÇİLMİŞ BİR DÖNEMDEYİZ'
Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Birleşmiş Milletler (BM) kararlarını yerine getirmediğini dile getiren Emekçi, "Tabi bu cesareti de yine maalesef Avrupa'dan alıyor. Erdoğan, 'Biz İmralı konusunda Avrupa'yla uzlaştık' şeklinde bir açıklaması vardı. Anayasa Mahkemesi önünde 60'ı aşkın başvurumuz var, ama karar verilmeyip zamana yayılıyor. AİHM önünde 2011'den beri açılmış başvurularımız var, onlar da zamana yayılıyor. Bakanlar Komitesi önünde yine 18 Mart 2014 tarihli AİHM kararı var. Bakanlar Komitesi en sonunda Türkiye'ye 'Bu kararı uygula, ceza indirimine git ve mevzuatını değiştir' dese de Türkiye verdiği yanıtlarla infaz rejimini savunmaya devam ediyor" dedi.
"Komplo ve hukuksuzluk bu şekilde birlikte devam ettiriliyor" diyen Emekçi, şunları söyledi: "Arka planda bir uzlaşmanın olduğu, ekonomik diplomatik çıkarların esas alındığı hukuk ve insan haklarının gündemden düşürüldüğünü söyleyebiliriz. Dolayısıyla burada trajik olan şu: Ortada AİHM, BM, Bakanlar Komitesi kararları ve CPT raporu olmasına rağmen hukukun uygulanması gerekirken bunu bile uygulamayıp kendi aralarında pazarlık konusu yapıyorlar. Hukukun üstünlüğü diye bir şey kalmamış, üstünün hukukuna geçilmiş bir dönemi yaşıyoruz."
CPT'YE: NEDEN AÇIKLAMIYORSUN?
CPT'nin İmralı'ya dair raporunu açıklamamasını ve tavsiyelerine uymayan Türkiye'ye dair bir açıklama yapmamasını da değerlendiren Emekçi, "Avrupa İşkenceyi Önleme Sözleşmesi'nin 10/2’nci maddesinde, 'Devletler CPT'nin tavsiyelerini yerine getirmiyorsa CPT devletlerin rızasına başvurmadan izleme, ilgili devleti teşhir etme prosedürünü devreye koyabilir ve ilgili devletin rızasını beklemeden raporunu açıklayabilir' diyor. CPT, 2022 tarihli raporunu aradan 2 yıl geçmesine rağmen hala açıklamadı. Senin tavsiyelerini yerine getirmiyorsa niye açıklamıyorsun? 'Disiplin cezaları kabul edilemez' dedin, ama Türkiye disiplin cezaları vermeye devam ediyor. 'Avukat yasaklamaları keyfidir diyorsun' ama Türkiye avukat yasaklamalarını sürdürmeye devam ediyor" ifadelerini kullandı.
'HUKUKUNUZU UYGULAYIN'
CPT'nin bir süre önce tavsiyelerine uymayan Azerbaycan hakkında açıklama yaptığını hatırlatan Emekçi, benzer prosedürün Öcalan için de uygulaması gerektiğini vurguladı. Emekçi, şunları söyledi: "Sayın Öcalan’ın İmralı’ya getirilmesinin ilk gününde CPT yetkilisi kendisini karşılayıp 'Bu cezaevinde kalacaksın ve biz gerekenleri yapacağız' diyor. Yani bu sistemi beraber kurdular. Tamam, açık bir şey yok, ama dolaylı mevcut duruş ve yaklaşımlar zimmi bir anlaşmanın olduğunu gösteriyor." CPT'den beklentilerinin hukuklarını uygulayıp görevlerini yapması olduğunu vurgulayan Emekçi, Avrupa'dan beklentilerinin ise hukuku diplomatik çıkarlarına feda etmemesi olduğunu dile getirdi.
'SONUCU TOPLUMSAL MÜCADELE BELİRLER'
Tüm hukuksuzluklara rağmen girişimlerini sürdüreceklerini vurgulayan Emekçi, BM'nin iki defa avukat kısıtlama kararının kaldırılması kararı olduğunu, CPT'nin tecridin politik olduğu yönünde raporu olduğunu söyledi. Emekçi, "Türkiye uygular veya uygulamaz ama biz tarihe not düşüyoruz. Türkiye’nin hukuk dışılığını tescil ediyoruz. Yoksa sonucu belirleyecek olan tabii ki toplumsal ve siyasal mücadeledir ve hak ve özgürlüklere sahip çıkma mücadelesidir. Herkes için geçerli olan bir şeydir bu" dedi.
MA / İbrahim Irmak