İSTANBUL - Cenaze ve mezarlıklara dönük saldırılar cumhuriyetin kuruluşundan bu yana sistematik bir şekilde sürüyor. Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi Eşsözcüsü Rojhar Erol, cezasızlık politikası sürdükçe bu durumun devam edeceğine işaret etti.
Türkiye'de mezarlıklara ve yaşamını yitirenlerin cenazelerine dönük saldırılar cumhuriyetin kuruluşundan bu yana sistematik bir şekilde sürüyor. Söz konusu süreç, 1925 yılında idam edilen Şêx Seîd ile 1938’de idam edilen Seyit Rıza’nın cenazelerinin ailelerine verilmeyerek, mezar yerlerinin hala saklanmasıyla başladı. Bu politika, 1990’lı yıllarda ise, binlerce faili meçhul cinayetin işlendiği süreçte kendisini gösterdi.
AKP iktidarı döneminde saldırılar bir üst noktaya taşındı. 2017 yılında 261 PKK’linin cenazesinin bulunduğu Bedlîs'teki Garzan Mezarlığı tahrip edildi. Cenazeler ailelerden kaçırılarak, İstanbul’da Kilyos’ta bulunan kaldırıma gömüldü. Yine bu süreçte HPG’lilerin cenazelerinin bulunduğu tüm mezarlıklar tahrip edildi. Bazı cenazeler kargo ve kutularda ailelerine teslim edildi. Cenazelerin toplumun inançlarına uygun defnedilmesi engellenirken, ailelerin yas hakkı ihlal edildi. Bunun son örneği ise, yaşamını yitiren hasta tutsak Şefik Esen’in cenazesine dönük yapılan muamele oldu.
27 Haziran’da yaşamını yitiren hasta tutsak Şefik Esen’in cenazesi hiçbir tıbbi tedbir alınmadan açık yaralarla ailesine teslim edilmiş, cenazenin hastanede kefenlenirken kana boyandığı ve babasının tüm ısrarlarına rağmen yaralarının kapatılmadığı belirtilmişti. Ankara Esenboğa Havaalanı’na vardığında ise Esen’in tabutunun altından kanların aktığını ve tabutun havaalanı personelleri tarafından naylonla sarıldığı görüntülenmişti. Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi Eşsözcüsü Avukat Rojhar Erol, bunun tekil bir durum değil, bir devlet politikası olduğunu söyledi.
‘ÖLÜYE VUR, DİRİYİ KORKUT’ POLİTİKASI
Bu coğrafyada ölüye saygısızlık ve ölü bedene şiddetin bugüne özgü bir durum olmadığına vurgu yapan Erol, “90’lı yıllarda çatışmalarda hayatını kaybeden gerillaların bedenleri asker araçlarının arkasına bağlanır ve şehir merkezlerinde dolaştırılırdı. Devlet ölüye vurmayı bir şekilde diriyi korkutmanın aracı olarak gördü maalesef” diye konuştu.
‘ÖTEKİ OLAN HERKESİN CENAZESİ TEHLİKEDE’
Son yıllarda bunun çok daha örgütlü bir biçimde yapıldığının altını çizen Erol, bu konuda cezasızlık politikalarına da işaret etti. “Herkesin bedenlerinin, cenazelerinin tehlikede olduğunu fark ettik” diyen Erol, bu nedenle Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi’ni kurduklarını dile getirdi. Erol, “Bugüne kadar bu bedenlere zarar veren, bedenlere saygısızlık edenlerin hiçbir tanesi yargılanmadı. Dolayısıyla biz bunu fark edince de bu coğrafyada Türk olmayan herkesin, devletin öteki olarak kabul ettiği herkesin bedenlerinin, cenazelerinin tehlikede olduğunu fark ettik. Ve 2020’de birçok kurum, şahsiyet bir araya gelip biz bu konuda bir şeyler yapabilir miyiz; ölüye saygıyı toplumun, politikacıların gündemine sokabilir miyiz bunu tartışmaya başladık” dedi.
MEZARLIKLARA DÖNÜK SALDIRILAR
Bir devlet politikası olan bu uygulamaların tarihsel örneklerine yer veren Erol, cenazelere ve mezarlıklara dair güncel olarak yaşanan ihlallere şöyle yer verdi: “30 yılı aşkındır çocuklarının kemiklerini arayan anneler, babalar var. Ermeni mezarlıkları yok ediliyor ve üstüne AVM yapılabiliyor, çok büyük rahatlıkla ya da üstüne cami dikilebiliyor. 2015 sonrası özellikle Kürdistan’da 13 tane mezarlık iş makineleriyle yok edildi. Ve oralardan çıkarılan cenazelerin bir kısmı İstanbul’da adli tıpa getirildi. Adli tıptan sonra özellikle Garzan Mezarlığı’ndan getirilen cenazeler Kilyos’ta kimsesizler mezarlığında lağım sularının geçtiği bir yere ve toplu olarak gömüldü. Bu ülkede Agit İpek’in cenazesinin kargoyla gönderildiğini gördük. Ailelere çocuklarının bedenleri kutular içerisinde verildi. PKK gerillalarının cenazelerinde köyde cami kapatılıyor, imam köyden gönderiliyor, taziyeye gitmek isteyen insanlar engelleniyorlar. Dolayısıyla gömülme hakkı korkunç bir şekilde ortadan kaldırılıyor”
‘ÖLÜYE ZARAR VERENLER YARGILANMADI’
Şefik Esen’in avukatının birden fazla kere tahliye veya ceza erteleme talebinde bulunduğunu fakat her seferinde “cezaevinde kalabilir” raporu verildiğini, sonrasında Esen’in hayatını kaybettiğini ifade eden Erol, “Bu coğrafyada ölüye saygısızlık ya direkt devlet eliyle yapılan ya da özensizlikten kaynaklı eylemler oluyor. Bu özensizlik de bizi bu devlet politikasına getiriyor çünkü bu tür vakaların hepsinde şunu fark ediyoruz; devletin bu konuda caydırıcı herhangi bir eylemi yok. Bir şekilde ölüye saygısızlık eden, ölü bedene zarar veren kişilerin hiçbir tanesi bugüne kadar bu coğrafyada yargılanmadı” diye belirtti.
‘BEYAZ BİR KEFEN ÇOK GÖRÜLDÜ’
Şefik Esen için “Beyaz bir kefen dahi kendisine çok görüldü” diyen Erol, sözlerine şöyle devam etti: “Bu korkunç bir vaka. Üstüne gerçekten düşünmek, yazmak, konuşmak gerek. Çünkü biz bu konuları konuşmadığımız sürece yarın hepimizin cenazesi, hepimizin kaybettiği insanların bedenleri tehlikede olacaktır. Bugün bu coğrafyada değiştirmemiz gereken en önemli şeylerden bir tanesi budur. Ölüye saygıyı okullarda mı öğretmemiz gerekiyor, okullarda öğretelim; bu konuda hukuki bir mevzuat mı gerekiyor, bu mevzuatı çıkaralım. Bizim derdimiz bu; bunu düşünmek bunu üretmek zorundayız.”
MA / Yeşim Tükel