ANKARA – FİSA Çocuk Hakları Merkezi’nin raporunda, MESEM’lerin çocukların gelişimi açısından birçok riski olduğu belirtilerek, “Günlük 11-12 saatlik çalışma günü çocuklar için istisna olmaktan ziyade kuraldır” denildi.
Fikir ve Sanat Atölyesi Derneği (FİSA) Çocuk Hakları Merkezi, 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü’nde “Stajyer ve çırakların hak ve özgürlüklere erişimi araştırması ara raporu”nu yayımladı.
Nisan-Mayıs aylarında hazırlanan rapor, İstanbul, Amed, Semsur ve Çanakkale’de 18 yaşın altındaki çırak ve stajyerlerin yanı sıra öğretmen ve idarecilerle yapılan yüz yüze görüşmeler kapsamında elde edilen bulgularla hazırlandı. Ara raporda toplamda 24 kişi ile görüşüldüğü belirtilirken ayrıca çalışmanın başında sendikacı, eğitimci, gazeteci gibi çeşitli mesleklerden kişilerle de “anahtar kişi/kurum” görüşmeleri gerçekleştirildi. 10 başlıktan oluşan raporda, çocukların beden ve ruh sağlıklarına uygun olmayan işlerde, çırak ve stajyer olarak kayıt dışı, ağır koşullarda, uzun sürelerle ve sağlıksız ortamlarda çalıştırıldığı kaydedildi.
‘ÇOCUKLAR GÜNDE 11-12 SAAT ÇALIŞIYOR’
Çırak ve stajyer çocukların günlük çalışma sürelerinin yetişkin işçilerin çalışma sürelerine eşit ya da çoğunlukla daha uzun olduğu kaydedilen raporda, 4687 sayılı yasa ile çalışma sürelerinin sınırlandığı belirtildi. Raporda yapılan araştırmanın söz konusu sınırlandırmanın kağıt üzerinde kaldığını ortaya koyduğu ifade edilerek, “İşyerinde fazla mesai uygulanıyorsa, bu hemen her durumda, çocukları da kapsamaktadır. Günlük 11-12 saatlik çalışma günü çocuklar için istisna olmaktan ziyade kuraldır. Günlük çalışma süresini belirleyen şey, işyerinin açılış ve kapanış saatleridir. Haftalık çalışma süresi açısından da benzer bir durum söz konusudur. Çocukların haftalık çalışma süresi yetişkin işçilerin çalışma süresinden teorik eğitimleri nedeniyle MESEM’de geçirdikleri süre kadar farklılaşmaktadır. Görüşme yaptığımız çocuklar, teorik ders günlerinde de derslerin bitiminden sonra işyerine gidip çalıştıklarını ifade etmektedir. Uzun mesailerle birlikte düşünüldüğünde çocukların yaşamının işyeri ile dinlenme/uyku mekanı olarak ev arasında sıkıştığı/tükendiği görülüyor. Oto sanayinde çalışan 17 yaşındaki çırağın “Hep iş, iş, iş” sözü çocukların uyku saatleri dışında sanayi sitelerine/işyerlerine hapsedilmiş gündelik yaşamlarının özeti niteliğinde” denildi.
‘YASA KAĞIT ÜZERİNDE KALDI’
4857 Sayılı İş Kanunu’nda yer alan istihdamda asgari yaşa ilişkin yasakların da kağıt üzerinde kaldığı belirtilen raporda, çocukların anlatımına göre ilk çalışma deneyiminin genellikle Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM) öncesine uzandığı vurgulandı. Ayrıca çocukların yaşlarına rağmen çok sık iş değiştirdiği ifade edilirken, “Çocuklar görece kısa sayılabilecek istihdam deneyimlerinde, çok sayıda işyerinde çalışmış olmaları, koruma ve güvencelerin erozyona uğradığı günümüz koşullarında çocuk işgücünün işler arasındaki akışkanlığını gösteriyor” diye belirtildi.
MESEM’LERİN ÇALIŞMA KOŞULLARI
Çalışma kapsamında yapılan görüşmelerde MESEM’de kayıtlı çırak çocuklarda kendilerinin akademik başarısızlıklarına dair güçlü bir kabul olduğu ve MESEM’in kendileri açısından hayatta dikiş tutturmanın tek yolu olarak görüldüğü vurgulanarak, “Bu algının eğitimciler ve aile tarafından perçinlendiği görülmektedir. Hemen her çocuk MESEM tercihinde okuldaki başarısızlığının belirleyici olduğunu vurguluyor. Görüşme yaptığımız idareci ve öğretmenler de, MESEM ilk uygulamaya konulduğunda öğrenci bulmakta zorlandığını ve başarısız öğrencilerin MESEM’lere yönlendirildiğini vurgulamaktadır” denildi. Ayrıca raporda, aile bireylerine ait mikro ve küçük ölçekli işyerlerindeki “çıraklık” uygulamasının aile içi hiyerarşik güç ilişkilerini güçlendiren, çocuğun ailede olduğu gibi işyerinde de kontrol edildiği, ailenin sosyal-kültürel-siyasal anlayışının dayatıldığı bir işlevi üstlendiği kaydedildi.
MESEM’lerin çırakların sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılayacak fiziksel altyapıya sahip olmadığı belirtilerek, “Çocukların teorik eğitimlerini aldığı okullarda eğitim hizmetlerinin yürütülmesinde ciddi farklılıklar söz konusu. Çırak çocukların anlatımları bazı okullarda eğitimin fiilen yapılmadığını, derslerin boş geçtiğini gösteriyor. Bu farklılıkta öğretmenlerin meseleye ve çocuklara yaklaşımlarının da belirleyici olduğu görülüyor. MESEM’lerin fizikel olanaklarının da çırakların sosyal ve kültürel ihtiyaçlarına cevap vermekten uzak olduğunu söylemek mümkün. Birçok MESEM bir kütüphaneye bile sahip değil” ifadelerine yer verildi.
‘MEB İŞYERLERİNDE HERHANGİ BİR KOŞUL ARAMIYOR’
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının işyerinde yaptığı denetim ve ölçümlerin Türkiye’de işyerlerindeki risk etmenlerinin yaygınlığını gösterdiği belirtilen raporda, “Buna rağmen MEB çırak istihdam edecek işyerlerinde sağlık ve güvenlik önlemlerine ilişkin herhangi bir koşul aramamaktadır ve son yıllarda MESEM’lere kayıtlı çırak sayısındaki olağanüstü artışla birlikte yüzbinlerce çocuk hiçbir özel hazırlık yapılmadan işyerlerine yönlendirilmiştir. Peş peşe yaşanan iş cinayetlerinde çırak ve stajyer çocuk işçi ölümlerinin yaşanmasının ardından öğrencilerin mesleki beceri eğitimi aldığı işletmelere yönelik denetimlerde, denetimi yapılan işletmelerin yaklaşık yüzde 9’unun işçi sağlığı iş güvenliğine uygun olmadığı gerekçesiyle sözleşmeleri feshedilmişti” denildi.
‘İŞYERLERİ DENETLENMİYOR’
Rapor için yapılan saha çalışmasında çocukların beceri eğitimi aldıkları işyerlerinin çocukların can güvenlikleri ve vücut bütünlükleri açısından ciddi bir tehdit oluşturduğunun altı çizilirken çocukların beceri eğitimi gördüğü işyerlerinin denetlenmediği kaydedilerek, “SGK verilerine göre çıraklar, aktif sigortalıların yüzde 3’ünü oluşturuyor. Oysa Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın teftiş faaliyetlerini incelediğimizde, 2022 yılında yapılan denetimlerde ulaşılan işçilerin yalnızca binde birinin (yüzde 0,1) çırak olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla çıraklar, ağırlıklı olarak teftiş görmeyen işyerlerinde istihdam ediliyor” diye belirtildi
‘TEFTİŞLERLE KARŞILAŞMADIKLARINI BELİRTTİLER’
Ara raporda son olarak şu ifadelere yer verildi: “Saha çalışmamızın bulguları da işyeri teftişlerine ilişkin yukarıdaki istatistiklerle uyumlu bir tablo ortaya koyuyor. Çırak çocuklar işyerlerinde bakanlık tarafında yapılan teftişlerle karşılaşmadıklarını belirtiyorlar. Diğer tarafta işyerlerindeki eğitimin içeriği Milli Eğitimde Bakanlığı’ndaki öğretmenler aracılığıyla da denetleniyor. Çocuklar denetim olarak çoğunlukla öğretmenlerinin işyerlerine geldiği bu ziyaretleri kavrıyorlar ve bu ziyaretlerden son derece mutlu oluyorlar. Ancak öğretmenlerin işyerlerine yaptıkları bir çeşit denetim işlevi gören bu ziyaretler, genellikle çocuğun işyerindeki devam durumuna veya disiplin kurallarına uyup uymadığına odaklanmaktadır. Çalışma ortamının öğrenciye uygunluğu çoğu kez öğretmenlerin denetim öncelikleri içinde yer almamaktadır. Birçok durumda öğretmenler çocuklarla işyerinde konuşma ya da şikayetlerini dinleme ihtiyacı bile duymamaktadır.”