HABER MERKEZİ - Colemêrg Belediyesi'ne kayyım atanmasının tüm çevrelerin sorunu olduğunu vurgulayan siyasi parti ve kurum temsilcileri, ortak mücadeleyle iktidarın politikalarının boşa çıkarılabileceğini vurguladı.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM Parti) 31 Mart Yerel Seçimleri’nde yeniden kazandığı Colemêrg Belediyesi’ne 3 Haziran'da 3'üncü kez kayyım atandı. Belediye Eşbaşkanı Mehmet Sıddık Akış ise, gözaltına alındıktan sonra görevden uzaklaştırıldı ve yargılandığı dava jet hızıyla karara bağlandı. Akış, 19 yıl 6 ay hapis cezası verilerek, tutuklandı. Kayyım ataması ve Akış'ın tutuklanmasına tepkiler sürerken, konuyu değerlendiren siyasi parti ve kurumlar "ortak mücadele" vurgusu yaptı.
'ÇİFTE STANDART'
Emekçi Hareket Partisi (EHP) Genel Başkanı Hakan Öztürk, Kürt halkının seçme ve seçilme hakkının elinden alındığını belirterek, Kurdistan’daki belediyelere uygulanan çifte standartta dikkati çekti. Öztürk, “Seçim olup bittikten sonra seçilen kişileri tuzağa düşürür gibi ‘siz bu yasal haklara sahip değilsiniz’ demek dünyada görülmemiş bir durumdur. Bu durum ‘Kürt halkının ne sorunu var’ diyen herkesin kulağına küpe olsun. İzmir, Sivas, Edirne ve Ankara’da kayyum ataması var mı? Yok. Peki niye Hakkari'de bir kayyum ataması var. Bu nasıl bir eşitliktir, bu nasıl bir adalettir? Bu apaçık çifte standart ve çifte hukuktur” diye belirtti.
'ÇÖZÜM ORTAK MÜCADELE'
AKP iktidarının tüm uyguladığı antidemokratik ve faşist uygulamalara rağmen teklediğini söyleyen Öztürk, “Onlar böyle teklemişken bizlerde mücadelemizi sürdürmeliyiz. Çünkü biz haklıyız. Türkiye’de Kürt halkı hiçbir alanda demokratik haklarını kullanamıyor, tüm hakları engelleniyor. Kürtler ne yapsın istiyorsunuz? Bu haklılığımızı halklara anlatabilirsek ve tek yumruk birleşirsek, bu iktidarı gönderebiliriz. Bunun için tüm gücümüzle birlikte bu kayyumlara karşı durmalıyız. Herkesin çok net bir tutum alması gerekiyor. Özellikle ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) net bir tavır alması gerekiyor” ifadelerini kullandı.
'KAYYIM HERKESİN SORUNU'
Halkevleri İstanbul Şubesi Başkanı Zeynep Çelik, AKP dönemiyle birlikte uzun yıllardır seçimlerin şaibeli yapıldığını, kayyım politikalarının ise bunun bir sonucu olduğunu söyledi. Kürt halkının seçme ve seçilme hakkının tek adamın iki dudağı arasına sıkıştığını dile getiren Çelik, “Yerel seçimlerde Kurdistan kentlerine her ilden binlerce asker taşınarak halkın iradesi gasp edilmeye çalışıldı. Özellikle ‘Sen nerelisin’ sorusu seçimlerin nasıl gasp edilmek istendiğinin bir fotoğrafıydı. Yine Wan halkının iradesi yok sayılmaya çalışıldı ve halkın direnişiyle geri adım atıldı. Kayyum rejimi aynı zamanda toplumun susturulma ve sindirilme projesidir” ifadelerini kullandı.
Güçlü birleşik bir mücadele hattı örülemediği için kayyım sisteminin tekrar devreye konulduğunu belirten Çelik, “DEM Partili belediyelere kayyum atandığında bu sadece DEM Parti'nin sorunu oluyor. Geri kalan muhalefet sadece dayanışma gösteriyor. Bunun değişmesi gerekiyor. Hakkari’de kayyum siyasetini kabul edersek, yarın Diyarbakır’a, öbür gün İstanbul’a da atanır. Kürde atılan tokat ses çıkarmadığımızda gelir bizi bulur. Demokratik, adaletin ve hukukun herkes için eşit paylaşıldığı bir ülkede yaşamak istiyorsanız kayyum rejiminin hepimizin sorunu olduğunu bilerek karşı çıkılmalıdır” dedi.
CHP VE TABANINA ÇAĞRI
CHP’nin ortaya koyduğu tavrın önemli olduğunu ancak daha fazlasına ihtiyaç olduğuna dikkati çeken Çelik, şöyle devam etti: “Eğer CHP ve tabanı özgür ve laik bir ülkede yaşamak istiyorsa, kayyum siyasetine karşı çıkarak, 1 Mayıs’ta tutuklananlara, Kobanê ve Gezi davalarına sahip çıkmak ve mücadele etmek zorunda. Başka bir seçenek olduğunu düşünmüyorum. Çünkü bu ülkede bir diktatörlük var ve herkes bundan etkileniyor. Her gün yeni bir hak gaspıyla uyanıyoruz. Bugün ‘makul’ bir vatandaş iken, ertesi gün ‘terörist’ olma ihtimalimiz var. Filistin için eylemler ve protestolar yaptığımızda ‘makul’ vatandaş oluyoruz ama ertesi gün kayyumlara ilişkin basın açıklaması yaptığımızda o zaman ‘terörist’ oluyoruz. İnsan haklarından yana olmak, barışı savunmak kayyumlara karşı olup Kürt halkının yanında olmak teröristlikse gelin hep beraber teröristliğe devam edelim.”
‘SEÇİMLE KAYBETTİĞİNİ KAYYUMLA ALMAK İSTİYOR’
Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF) Dönem Sözcüsü Evrim Konak ise, kayyım atamalarının halkın iradesine vurulmuş darbe olduğunu vurguladı. AKP iktidarının 31 Mart seçimlerinde büyük bir hezimet yaşadığını belirten Konak, seçimle kaybettiğini kayyım gaspıyla almak istediğini söyledi. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın demokrasiye darbe vurduğunun altını çizen Konak, şunları belirtti: “Bir ülke kayyum rejimiyle yönetiliyorsa o ülkede demokrasi bitmiştir. Silahların gölgesinde bir ulusun, bir halkın iradesine kayyum atamak asla kabul edilebilir bir şey değildir. Halkın iradesi gasp edilmez. Bunu asla kabul etmiyoruz. Buna dair mücadele etmeye devam edeceğiz.
Eğer bugün 45 milyonluk bir halkın iradesi yok sayılıyorsa yarın CHP’nin belediyelerinde gelecek, sıra başka kurumlara gelecek. Şimdi tekrar Colemêrg üzerinden kayyum politikasını devreye koymak istiyorlar. Eğer bugün yaratılmak istenen bu korku duvarını aşmazsak, buna karşı mücadele etmezsek ve Colemêrg halkının yanında olmazsak biz kendi irademizle boğacaklar. Kayyuma karşı her yerde mücadelemizi yükseltmeliyiz ve bu irade gaspı ortadan kaldırılıncaya kadar mücadele etmeliyiz.”
‘WAN’DA OLDUĞU GİBİ SOKAĞA ÇIKILMALIDIR’
İnsan Hakları Derneği (İHD) Mersin Şube Sekreteri Bekir Sıtkı Keçeci, kayyım atamasının "31 Mart’ta çıkan sonuçlardan intikam almak" amacı taşıdığını söyledi. Keçeci, "Van’da yaptıklarını Hakkari’de yapmaya çalışıyorlar. 2016 yılında çıkarttıkları 674 sayılı KHK ile belediyelere kayyım atama yetkisini mevcut iktidar uygulamaya koydu. Devlet, Kürt sorununu savaşçı politikalar dışında çözme amacında olmadığı için bu tür politikaları uyguluyor. Peki bunu geriletmenin yolu nedir? Van’da da olduğu gibi kitlesel olarak sokağa çıkıp, irademize sahip çıkmaktır. İHD ve gözlemci olarak bu tür etkinliklerin içerisinde yer alacağız ve irade gaspının karşısında demokratik hakkımızı kullanacağız. Halklar sadece Hakkari’de değil, her yerde kitlesel karşı koyuşla, kendi iradesinin gasp edilmesine ve kayyım atanmasına kesinlikle karşı çıkmalıdır. Çünkü bu sadece Kürt halkının sorunu değil” dedi.
‘SAVAŞ HUKUKU İLE KARŞI KARŞIYAYIZ’
DEM Parti Mersin Milletvekili Perihan Koca, AKP-MHP iktidarının Türkiye halklarına “faşizm” dışında bir cevabının kalmadığını ifade etti. Koca, “31 Mart seçimleri bu konuda kritik bir aşamadır. Yumuşama söylemlerini başlattıkları anda aslında kayyımın çeşitli versiyonları ile Türkiye’yi ve Türkiye halklarını kuşatmaya çalıştılar. Van’a yönelik kayyım yönelimi aslında bunun ilk işaretlerinden bir tanesi idi. Dolayısıyla ülkeyi önümüze gelene ‘bir tekme’ şeklinde, yaptım oldu siyaseti ve saray fermanları ile yürütmek istiyorlar. Bu anlamıyla kayyım, faşizmin inşa edilmesi açısından önemli ayaklardan bir tanesidir. O yüzden çok kritik bir aşamadayız. Halkın vermiş olduğu direniş ve cevap, Türkiye siyasi tarihi açısından son derece tayin edici olacak. Bir sınıf savaşı ve halklar savaşı gerçekliği ile karşı karşıyayız. Bu anlamıyla aslında darbeden ziyade bir savaş hukuku ve savaş süreci ile karşı karşıyayız diye düşünüyorum" diye belirtti.
‘KÜRT HALKI BOYUN EĞMİYOR’
İktidarın “faşizme anayasa statü” kazandırmak için Kürt halkının iradesini yenmesi gerektiğine işaret eden Koca, “Bunun önündeki en büyük engel Kürt halkının diri ve canlı mücadelesidir. Muazzam bir zulüm gerçekliği var. Katliamlarla süreci yönetmeye çalışıyorlar ama bunun karşısında Kürt halkı boyun eğmiyor. Karşılarında çok ciddi bir irade var. Eğer faşizmi inşa etmeleri gerekiyorsa, gerçekten artık başka çalacak kapıları kalmamıştır. İktidar, koltuklarında durmaya devam etmek istiyorlarsa Kürt halkının iradesini yenmeleri gerekiyor. Kendi hesapları budur. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı, bundan sonra da uyacağını düşünmüyorum" ifadelerini kullandı.
‘ERDOĞAN’IN KÜRT İRADESİNE TAHAMMÜLÜ YOK’
DEM Parti Mersin Milletvekili Ali Bozan ise, Kürtlerin kendi kendini yönetmesine AKP-MHP iktidarının tahammülünün olmadığına işaret ederek, “Rojava’da yapılacak seçimlere dahi Erdoğan’ın bir tahammülsüzlüğü var. Rojava’da yapılacak seçimlere itirazı var. Bu da şunu gösteriyor; Erdoğan’ın Kürtlerin kendi kendini yönetmesine tahammülü yok. Bu nedenle Kürtlerin iradesini tanımıyor. Mersin’de toplumun farklı kesimlerinin Akdeniz Belediyesi önündeki oturma eylemine desteği oldu. Kayyımı kabul etmediklerine dair açıklamaları oldu. Sarayın bu fermanından toplumsal muhalefetin tamamı bir araya gelerek geri adım attırabilir. Bunu Wan’da yaptık. Wan’da sadece Kürtler sarayın darbesine karşı sokakta değildi. Toplumun farklı kesimlerinin itirazı ve dayanışmasıyla sonuç aldık. Yani Wan’da olduğu gibi ortak mücadeleyle sonuç alabiliriz. Aynı şekilde Hakkari’de de toplumun farklı kesimlerinin ve muhalefetin vereceği destek ve dayanışma ile sonuç alacağımıza inanıyoruz” diye konuştu.