İZMİR - Dünya Çevre Günü'nde çevre sorunları ve doğaya dönük saldırılar devam ediyor. Ekolojistler, dağ ve ormanların yok edildiğine işaret ederek, "felakete doğru gidiyoruz" uyarısında bulundu.
İsveç’in Stockholm kentinde 1972 yılında düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) Çevre Konferansı’nda, çevrenin korunması konusunda farkındalık yaratılması amacıyla her yılın 5 Haziran tarihi “Dünya Çevre Günü” olarak kabul edildi. Ekoloji örgütleri, söz konusu tarihi bir kutlama günü olarak karşılamıyor. Aksine ekolojik tahribatın geldiği boyuta dikkat çekmek amacıyla çeşitli raporlar açıklıyor.
Ülkeler ve çeşitlik çevreler her ne kadar 5 Haziran'ı çeşitli eylem ve etkinliklerle kutlasa da dünyadaki ekolojik tahribat her geçen gün daha da büyüyor. Brezilya'da Amazon Ormanları’nın yok edilmeye başlanmasından sonra, Afrika'da yapılan vahşi madenciliğe kadar yeryüzünün tamamında süren ekolojik talan, canlı yaşamını tehdit eder duruma geldi. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Afrika'nın birçok bölgesinde yaşanan sel felaketlerinden ABD'de yaşanan fırtınalara kadar iklim krizinin birçok etkisi kendini gösterdi.
Türkiye'de ise tüm hızıyla devam eden ekolojik talan canlı yaşamını, doğayı ve geleceği tehdit ediyor. Talanın ilk sırasında yine maden ve enerji yatırımları yer alırken, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı 29 Mayıs'ta ülke genelinde 256 yeni maden sahası için arama ruhsatı verdi. Arama ruhsatı verilen yerlerden birisi de 13 Şubat'ta Çöpler Altın Madeninde göçük yaşanan Erzîngan'ın Licik (İliç) ilçesi oldu.
Doğu Karadeniz illerinde bir yılda 37 maden için "Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) gerekli değil" kararı çıktı. Enerji sektörü için de aynı durum yaşanırken geçtiğimiz 5 Haziran 2023’ten bugüne kadar 759 santral için "ÇED gerekli değil" kararı verildi.
EGE'DEN KURDİSTAN'A TALAN
Enerji santralleri arasında öne çıkan jeotermaller, Ege kentleri için ayrı bir tehlike ortaya çıkarıyor. Denizli Sarayköy'deki sondaj sırasında yaşanan patlama günlerce kapatılamazken, kuyudan ağır metal ve kimyasallar günlerce havaya salındı. Öte yandan Şirnex’in Besta, Cudî ve Gabar bölgelerinin ardından Sêrt'in Dihê (Eruh) ilçesinin Herekol Dağı’nın eteklerinde bulunan ormanlık alanlar da yok edilmeye başlandı.
'DAHA KÖTÜ DURUMDAYIZ'
Ekoloji Birliği Eşsözcüsü Süleyman Eryılmaz, son bir yılda büyük bir talan ve yıkımın yaşandığını ifade etti. Eryılmaz, yaşanan talanın geri dönülemez noktalara geldiğini belirterek, "Özellikle metalik ve altın madenciliği üzerine korkunç bir talan var. 260 yeni maden ruhsatı dağıtıldı. Elbistan'da bir termik santral daha açılmak isteniyor. Geçtiğimiz 5 Haziran'dan daha kötü bir durumdayız. 5 Haziran kutlanması gereken bir gün değil. Geçtiğimiz yıllarda 'felakete doğru ilerliyoruz' diyordum. Ormanların yok edilmesi hem susuzluğa hem kuraklığa neden olmakla birlikte iklim krizinin daha da yıkıcı olacağını gösteriyor. El birliğiyle endüstriyalizm ve kapitalizm bu toprakları yaşanamaz, nefes aldıramaz hale getirecek. Tüm maden faaliyetlerinin acilen durdurmak gerekiyor" diye konuştu.
SAHİLLER, DAĞLAR, ORMANLAR YOK OLDU
Samsun Çevre Platformu Üyesi Mehmet Özdağ, AKP iktidarının 1 yıl önceki anlayışının devam ettiğini kaydederek, AKP iktidarının insanlarının can güvenliği ve sağlığını düşünmediğini söyledi. Özdağ, "AKP yeraltı ve yerüstü doğal kaynaklarını ve kültürel mirasımızı sermayeye peşkeş çekmek için yasaları kendi lehine yorumluyor. Talancı bir anlayışı sürdürüyor. Bunun en bariz örneklerinden birini Samsun'da yaşıyoruz. Samsun'da Atakum Limanı'nın rehabilite edip düzenlenmesi yerine deniz dolgusu ile başka bir çevre tahribatının önü açılmak isteniyor. Dolayısıyla 5 Haziran Dünya Çevre Günü'nün bölgeye yansıması şöyle: sahil kesiminin yok edilmesiyle birlikte bütün ormanlarımızın kontrolsüz maden sahalarına açılması oldu" diye belirtti.
MUHALEFETE ÇAĞRI
AKP iktidarının iklim krizinin kaynağı olduğuna dikkati çeken Özdağ, sözlerini şöyle sürdürdü: Muhalefet partilerinin iktidarın yaptığını yapmaması gerekir. Çevreyi, yeraltı ve yerüstü zenginliklerini ve kültürel mirasımızın korunup daha da geliştirecek bir doğa haklarını kendi programlarına eklemeleri gerekiyor. Bunun yanında yurttaşın mutlaka örgütlenerek yaşam ve doğa haklarına sahip çıkması gerekiyor."
MA / Tolga Güney