HABER MERKEZİ – Eğitimci Saliha Zorlu, “tekçi, cinsiyetçi ve milliyetçi” şeklinde nitelendirdiği yeni müfredatla “kültürel bir hegemonya inşasının” hedeflendiğini söyledi.
Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından onaylanan "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" tepki çekmeye devam ediyor. Müfredata göre çocuklar, 4’üncü sınıftan itibaren dini eğitim görmekle zorunlu kılınacak. Yeni müfredatta 5, 6, 7 ve 8’inci sınıflar “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” dersinin yanı sıra “Peygamberimizin Hayatı Dersi” ve “Kuran-ı Kerim Dersi” yer alacak. Bir yıl boyunca her bir ders için toplam 72 saat belirlenirken, ortaöğretim de öğrenciler toplamda 216 saat dini eğitim görmek zorunda kalacak.
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) Amed 1 Nolu Şube Eşbaşkanı Saliha Zorlu, eğitimin birer “üretim aracı” olarak görülmesiyle birlikte yaşanan sorunlara dikkat çekti. Türkiye’deki eğitim sistemindeki sorunların 100 yıllık Türk-İslam sentezi ile her iktidar döneminde yeniden dizayn edildiğini vurgulayan Zorlu, “Eğitimi, üretimin ve ekonominin bir parçası yapma süreci devam ediyor. AKP iktidarı, muhafazakar burjuva bir parti olarak kendini dizayn etti. Bu dönemde toplumu kendi ideolojik yaklaşımlarına göre dizayn etmek için eğitimi bir araç haline getirdi” dedi.
'KATI MUHAFAZAKARLIĞA DENK BİR EĞİTİM SİSTEMİ'
Saliha Zorlu
Geçmişteki müfredat değişimlerine işaret eden Zorlu, 2005 yılındaki müfredatı hatırlatarak, “O dönem AKP’nin Avrupa Birliği’ne (AB) girmek, Avrupa’dan meşruiyet alma gibi bir çabası vardı. Ama günümüzde bir dönem hayalini kurduğu Avrupa’yı tamamen unutmuş bir iktidar var. AKP’nin Avrupa’dan bir meşruiyet almak gibi bir gündemi yok. Tamamen kendi içine dönmüş, kendi ideolojik yaklaşımlarına uygun mekan bakan, Ortadoğu’ya bakan bir iktidar var. Bu biraz da kendilerini korumaya dönük bir şey. Tamamen katı muhafazakarlaşma dediğimiz şey. Bu katı muhafazakarlığa denk bir eğitim sistemini oluşturmak istiyorlar” diye belitti.
KAVRAMSAL FARKLILIKLAR
Zorlu, şunları söyledi: “2005 müfredatıyla bu müfredat arasında kavramsal farklılıklar oldu. Daha önce okul binalarında iki tabela olurdu, ‘misyonumuz’ ve ‘vizyonumuz’ diye. Bu iki kavram AB ile ilgili liberal kavramlardı. Oysa bugün bu kavramlar unutuldu. Daha çok ‘değer’ gibi, alt yapısını İslami ideolojiden alan bir kavramsallaştırmanın içerisindeyiz. Tekçi, cinsiyetçi ve milliyetçi bir müfredat oluşturulmuş. Bundan önceki dönemlerde yok muydu? Vardı. Ancak kavramların çoğunun değiştiği ve daha çok İslami (arif, maarif, kemal, nesil) gibi kavramların kullanıldığını görüyoruz. Bu kavramlarla bir müfredatın perspektifinin oluşturulduğunu görüyoruz.”
'CİNSLER ARASI BARIŞIN SAĞLANMASI GEREKİYOR'
AKP iktidarında eğitim sisteminin kız çocuklarını okullardan uzaklaştırdığını ifade eden Zorlu, aynı zamanda öğrencilerin neolibaral politikalarla piyasada ucuz iş gücünü karşılayan “işçiler” haline getirildiğini belirtti. Zorlu, kız meslek liseleri ile erkeklerin okuduğu meslek liselerinin ayrı olmalarının doğurduğu sorunlara işarete ederek, bu politikalar sonucu birbirini tanımayan iki cinsin oluştuğunu söyledi. Zorlu, “Cinseler arası barışın sağlanmadığı, gerginlik düzeyinin yüksek tutulduğu, bunun toplumsal yansımalarının da şiddet olarak açığa çıktığı bir müfredatı görüyoruz. Bizim için önemli olan barış merkezli müfredat, cinsiyetlerin, diller arası barışın olduğu bir müfredat görmek isteriz” ifadelerini kullandı.
'KÜLTÜREL HEGOMANYALARI İÇİN DİZAYN EDİLMİŞ'
AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kültürel hegemonya” oluşturamadıklarına dair yakınmalarını hatırlatan Zorlu, “Hükümet ‘kültürel hegemonya oluşturamadık’ dedi. İşte bu müfredat tam bu hegemonyayı oluşturmayı amaçlıyor. İktidarın hegemonyasını oluşturacak bir nesli yetiştirmek, onları bu şekilde dizayn etmek için bu müfredat" diye belirtti.
Müfredattan örnekler vererek sözlerini sürdüren Zorlu, “Tekçi bir müfredat diyoruz; çünkü tek mezhebi görüyor. Sosyal Bilgiler Dersi’nde ‘yüzde 99’u Müslüman olan bir toplum’ ifadeleri yer alıyor. Türkiye’de bu utanç verici bir bilgi. Bundan 100 yıl önce yüzde 60’ı Müslüman, yüzde 40’ı farklı dinlerden, Müslüman olmayan haklardan oluşan bir toplum iken, bugün yüzde 99’u Müslüman olan ve Suudi Arabistan’dan sonra en fazla Müslüman nüfusuna sahip ülke konumunda olması tartışmalı bir durum. Şunu sormak gerekir; nereye gitti bu halklar? Hava olup uçmadılar ya. Bunlar ya tehcir edildi ya da soykırımdan geçirildiler. Bir dinin, bir mezhebin iktidarı oluşturulmuş, bunu görmek lazım” diye konuştu.
KÜRESEL SORUNLARA 'DEĞERLERE SARILMA' ÇÖZÜMÜ
Sosyal Bilgiler Dersi’nde “küreselleşmeden olumsuz etkilenmeleri engellemek için manevi değerlere sarılma” önerisi yapıldığını ifade eden Zorlu, “Diller arası adaletin sağlandığı, tek dil dayatmasından vazgeçildiği, anadilde eğitim hakkının evrensel olarak her bireyin ilk temel hakkı olduğunu hatırlayan bir eğitim sistemine ihtiyaç var. Bizim talebimiz toplumsal barış müfredatının oluşması. Geçmişte Sağlık Dersi vardı. Karma eğitimlerde çocukların anlayacağı şekilde sağlık eğitimi veriliyordu. Bunların tamamı kaldırıldı. Evrim Teorisi müfredattan çıkarıldı. Yaradılış düşüncesine bağlı bir Fen Bilim Dersi oluşturuldu. Türk Aile Yapısı diye bir ders oluşturuldu. Muhtemelen bu sene seçmeli derslerin arasına girecek. 27 dersten 7’si din dersi. Kemalist ideolojinin hakim olduğu dönemlerde bile daha çok Türkçülük üzerinden propagandanın yürütüldüğü “Vatandaşlığa” ayrılan 3 ders vardı. Ama şuan din merkezli 7 ders var” tepkisinde bulundu.
NASIL OLMALI?
Zorlu, “Yeni müfredat nasıl olmalıydı?” sorusunu ise şöyle yanıtladı: “Oysa, yerelin ihtiyaçlarını gören, kentin ekonomik düzeyine uygun eğitim, sosyolojik sorunları da gören bir eğitim anlayışı olmalı. Müfredat dediğiniz bir taslak olmalı ve bu taslak yerellerde doldurulmalı. Ancak en ince ayrıntısına kadar doldurulmuş bir müfredat var önümüzde. Öğretmene hiçbir inisiyatif bırakmayan, yerele hiçbir inisiyatif bırakmayan bir müfredat var önümüzde. Çocuğu kendi amaçları uğruna şekillendirecek bir iktidar yerine, bizim görmek istediğimiz çocuğu özne olarak gören, birey olarak gören bir yaklaşım. Gelecekteki babamız, gelecekteki savaşçımız, işçimiz olarak görülen çocukların aslında o an bir birey olduğunu gören ve böyle diyazn eden, neye ihtiyacı olduğunu kendisine soran bir müfredata ihtiyaç var. Şuan ebeveyn çocuğun okulla ilişkisini meslek bazlı değerlendiriyor. Onun ne zaman ekonomik getiri sağlayacağını düşünüyor. Ebeveyn de eğitimin bir parçası haline getirilmeli. Devletin de kültürel, bölgesel farklılıkları gören, eğer yok edilmişse ki büyük oranda yok edildi, yeniden inşacı bir eğitim sistemi olmalı. Kültürlerin yok edildiği, kültürel çoraklaşmanın yaşandığı bir sürecin içindeyiz. Sorunun temeli burada, bu çeşitlilik yok edilip yerine bu çoraklaşma yaratıldığından itibaren yeni bir kültür inşa edilemedi. Anadilinde eğitim hakkına, evrensel değerler çerçevesinde eğitim hakkına ihtiyaç var. Eğitimciler olarak tüm bunlar için bizler mücadele edeceğiz.”
MA / Arjin Dilek Öncel