İSTANBUL - Cezaevlerinde devam eden çıplak arama dayatmasını değerlendiren Aralık Feminist Kolektif üyesi Feride Eralp, "Devlet 'senin ne zaman giyinip, ne zaman soyunacağına karar verme kudretine sahibim' diyor. Ama kadınlar bunu kabul etmiyor" dedi.
Karakol ve cezaevlerinde şiddet, taciz ve çıplak arama devam ediyor. 26 Nisan’da gazetecilik faaliyetleri gerekçesiyle gözaltına alınan Mezopotamya Ajansı (MA) muhabiri Esra Solin Dal, tutuklandıktan sonra götürüldüğü Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi'nde çıplak aramaya maruz bırakıldı. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Parti Meclisi (PM) üyesi ve Genç Kadın Koordinasyon üyesi Senem Eriş de tutuklandıktan sonra götürüldüğü Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde 2 kez çıplak arama dayatmasına maruz kaldı. Eriş, ayrıca 15 gardiyan tarafından yerlerde sürüklendi.
Aralık Feminist Kolektif üyesi Feride Eralp, gözaltı ve tutukluluk sürecinde kadınlara yönelik uygulamaları değerlendirdi. Eralp, Gezi direnişini hatırlatarak, o süreçte gözaltına alınan kadınların çıplak arama işkencesine maruz bırakılmasının yaygın olduğunu belirtti. Çıplak aramaya dikkat çekmek için feministlerin bir kampanya başlattığını ifade eden Eralp, gözaltında ve cezaevinde cinsel işkenceye karşı çeşitli şekillerde mücadele ettiklerini söyledi.
DEVLETİN 'KÜÇÜK DÜŞÜRME' ÇABASI
Gözaltı merkezleri ve cezaevinde uygulanan çıplak aramanın iki yönlü bir amacının olduğunu söyleyen Eralp, “ikiyüzlü” olarak değerlendirdiği uygulamalara dair şunları söyledi: “Birincisi; biz kadınları sadece bedenimize indirgeyip, bedenimiz üzerinden veya ‘çıplaklık’ üzerinden bir çeşit küçük düşürmeye çalışma çabası var. Utandırmaya çalışma, ahlakçı bir bakış açısıyla o çıplaklık üzerinden, ‘soyabilme kudretinin’ kendisinde olduğu mesajını vererek, kişiliğimizi, kimliğimizi ve varlığımızı ezme çabası var. İkincisi; aynı zihniyet, mini etek giymiş bir kadına, ‘vay sen sokakta nasıl çıplak gezersin, nasıl mini etek giyersin. Eğer mini etek giydiysen, sokakta şiddet görmeyi, tacize uğramayı hak edersin’ diyor. Yani devlet; ‘senin ne zaman giyinip, ne zaman soyunacağına ben karar verme kudretine sahibim, buna sen karar veremezsin’ diyor. Ama kadınlar bunu kabul etmiyor, erkek devlete karşı yıllardır direniyor.”
'ÇIPLAK ARAMA CİNSEL İŞKENCEDİR'
Kadınların itirazı üzerine çıplak aramanın gündem olmasıyla birlikte, “ince arama”, “detaylı arama” gibi farklı isimlendirmelerle bu uygulamanın meşrulaştırılmaya çalışıldığına vurgu yapan Eralp, “Farklı isimlerle cinsel işkencenin üstünü örtmek istediler. Devlet işkenceyi başka türlü ifadelerle, adlandırmalarla bu bir resmi-rutin prosedürmüş gibi yansıtmaya çalışıyor. Bu eylemi işkenceden uzaklaştıran isimler bulmaya çalışıyorlar. Ama bu çıplak aramadır, çıplak arama da cinsel işkencedir. İlk olarak burada önemli olan şey, bunun adının konulabilmesi” ifadelerinde bulundu. Eralp, “Bir kadının bedensel özerkliğine müdahale, bir kadının soyabilme kudretine sahip olduğunu ve kadının kendi bedeninin sahibi ve öznesi olmadığı hissiyatını yaşatmak için yapılan bir eylemdir” dedi.
Eralp, Geri Gönderme Merkezleri’nde de benzer uygulamaların olduğunu ve burada tutulan mülteci kadınlara ulaşabilmenin daha güç olduğunu vurgulayarak, “Özellikle görüşme haklarının kısıtlanmasıyla, her şeyin ince elenip sık dokunan sansürlerden geçerek dışarıya çıkabilmesiyle birlikte bugün içerideki bir kadının başına neler geldiğinden dışarıdakilerin haberdar olması daha zor. Bu cezaevinde zor, geri gönderme merkezinde neredeyse imkansız. O yüzden bu mücadelenin öncelikli aşaması içeriden haberdar olmak için yol ve yöntemler oluşturmak. O sesin, o sözün, orada yaşanılanların kapalı kapılar ardında görünmez olmasına engel olmaya çalışmak” diye konuştu.
'CİNSEL İŞKENCE SİSTEMATİKLEŞTİRİLMEK İSTENİLİYOR'
Cezaevinde gördüğü cinsel işkence sonrası yaşamını yitiren Garibe Gezer’i hatırlatan Eralp, “Garibe Gezer cinayetinde de en önemli şey bunun kapalı kapılar ardında intihar olarak geçiştirilip, orada yaşatılan cinsel işkencenin ve suçun örtbas edilmeye çalışılmasıydı” diye belirtti. Cinsel işkencenin sistematik hale getirilmeye çalışıldığını belirten Eralp, bunun özellikle siyasi tutsaklara karşı yapıldığına dikkat çekti. Eralp sözlerini şöyle sürdürdü: “Aynı zamanda erkek şiddetine karşı hayatını savunduğu için cezaevinde olan kadınlar, trans kadınlar içinde geçerli. Ve bunların hepsi neredeyse üzerine konuşulmayan meseleler olarak sürekli gündelik olarak gerçekleşiyor. Kadınlar olarak bizim; göçmen mülteci kadınların yaşadıkları, transların yaşadıkları, hayatını savunan kadınların yaşadıkları ve siyasi tutsakların yaşadıklarının arsındaki bağı, birlikteliği görerek oraya bakışımızı yöneltmemiz ve bakmaktan vazgeçmememiz, oranın sesini duyurmaya çalışmaktan vazgeçmememiz, unutmamamız, unutturmamamız çok önemli" şeklinde konuştu.