Öze dönüş: Kadın özgürlükçü, demokratik, ekolojik paradigma

img
ANKARA - Özgür toplumun insanın özüyle buluşturulmasıyla mümkün olabileceğini vurgulayan tutsak Elif Çetinbaş, "Yabancılaşma öze ihanettir. Kadın özgürlükçü, demokratik, ekolojik paradigma aynı zamanda 'öze dönüş' demektir" dedi. 
 
Dünyanın her yerinde kadınlara, halklara, inanç ve doğaya dair sorunlar tartışılıyor. İçerisinde bulunduğu krizli hali restorasyon ve savaşlarla aşmaya çalışan kapitalist modernite ve ulus devletin büyütüp, derinleştirdiği bu sorunlar kanayan yaraya dönüşüyor. Ortadoğu, Asya ve Afrika ekseninde yoğunlaşan savaşlar nedeniyle bölgelerde istikrarsızlık derinleşiyor. Dünyanın birçok yerinde ezilen ve sömürülen kesimlerin, tüm bu sorunların çözümüne ilişkin “parçalı” mücadeleleri de sürüyor. PKK Lideri Abdullah Öcalan ise Kurdistan ve Ortadoğu başta olmak üzere dünyadaki tüm krizlere “Kadın özgürlükçü, ekolojik ve demokratik paradigma” ile bütünlüklü bir bakış getirip, var olan sisteme bir alternatif ve çözüm sunuyor. Uzun yıllardır Sincan Kadın Cezaevi’nde tutulan kadın tutsaklar, söz konusu paradigmaya dair sorularımızı yanıtladı. 
 
Tutsak Elif Çetinbaş'ın “Öze dönüş; kadın özgürlükçü, demokratik ekolojik toplumun mümkünlüğü" başlığı altında yönelttiğimiz sorulara verdiği yanıtlar şöyle: 
 
Neolitik devrimin toplumsal değerlerinin, güçlü yaşatıldığı bir coğrafyada yaşıyoruz. Ancak toplumun tarihsel değerlerinden uzaklaştırıldığı, bu değerlerin yaratıcısı kadınlara yönelik saldırıların her geçen gün arttığına tanıklık ediyoruz. Bu saldırıların neden ve amacı nedir?
 
 
 Yaşadığımız coğrafya insanlık tarihine beşiklik etmiş, toplumsal değerlerin yaratıldığı ve büyütüldüğü bir coğrafyadır. Ve bu değerler kadının aklı, hissi duyarlılığı, gözlem gücüyle hayata geçirildi.
 
Şüphesiz ki bu saldırılar, “arkaik erkeksi haller” dediğimiz, kadın yaratıcılığı ve gücüyle baş edemeyen erkeğin, kaba kuvvet, şiddet ve her türlü saldırganlığa başvurma halinin günümüzdeki yansımasıdır. Belirttiğiniz gibi yaşadığımız coğrafya insanlık tarihine beşiklik etmiş, toplumsal değerlerin yaratıldığı ve büyütüldüğü bir coğrafyadır. Ve bu değerler kadının aklı, hissi duyarlılığı, gözlem gücüyle hayata geçirildi. Bu yüzden bu döneme kutsallık atfedilerek Ana Tanrıça dönemi de denmektedir. Yaşamı kuran ve onu sahiplenen ana-kadın, doğalında yaşamın ekseniydi de dolayısıyla yaşam onun etrafında örgütleniyordu. Sayın Abdullah Öcalan’ın da dikkat çektiği gibi; Neolitik toplum, ana-kadının ellerinde, yüreğinde ve zihninde gerçekleşti. Gerçekten de bugün insanlık tarihine mal edilmiş ne varsa; tarımsal, zanaatsal buluş-icatlardan tutalım da barınma, ulaşım, yönetim ve inanç alanına dek devrim niteliğindeki tüm gelişmelerin mucidi ve mimarı kadındır. Neolitik dönemde kadın eliyle yaratılan bu bilimsel buluş-icatlar ve yaşamı belirleyen yasalar (kurallar) “104 me” olarak bilinir. Hatta bu konu destanlara bile konu olmuştur. Tabletlere kazınmış destanın en kısa özeti şöyledir: Kurnaz ve gaspçı Tanrı Enki, Uruk Tanrıçası İnanna’nın “104 me” sini çalar! İnanna da kendisinden çalınan bu değerleri geri almak için muazzam bir mücadele verir, bedel öder. Kadınlar hala kendisine ait olanı almanın mücadelesini verir! Fakat kadının öncülük ettiği Neolitik dönemde kendiliğinden (doğalında) oluşmuş bir yönetim şekli, ihtiyaç çerçevesinde paylaşılmış bir iş bölümü dolayısıyla baskıcı olmayan ve eşitlikçi ayrıca tamamen özgür düşünceye dayalı, ahlaki değerlerle güven altına alınmış bir toplum yapısı ortaya çıkmıştır. Kadının öncülük ettiği ve yönettiği hiyerarşi ve iktidar kendine yer bulamamış. Bundan dolayı da “güç” yönetimine dönüşmemiştir. Zira tüm süreçlere erkek de dahil edilmiş ve onlarla birlikte yönetilmiştir. Ne zaman ki ahlak diğer etkenlerle birlikte işlevini yerine getiremez oldu mülk edinme başladı. Bir örnekle belirtmek gerekirse; doğal toplumda avcı (erkek) getirdiği avı (diğer her şeyde olduğu gibi) herkesle paylaşmak zorundaydı. Bu konuda yaptığı en küçük kurnazlık bile (en büyük veya en güzel parçayı kendine almak gibi) ölüme terk edilmek anlamına gelen “klandan atılma” ile cezalandırıldı. Ahlak, cezalandırmadan geçince mülk edinme başladı. Cezalandırılmaya avcı (erkek) yandaş buldu ve kötüyü örgütledi. Böylece mülk edinmeyle başlayan zincirleme kötülük zaman içinde devlet, ordu ve din gibi kadının düşmanı olan erkek tekellerini oluşturdu. “Erk-eklik” erkekler arasında öğretilen ve örgütlenen bir sisteme dönüştü. Ahlak zayıflatıldı, değerler nesneleştirildi, meta ve ihtiyaçlar akıldan uzaklaştırılarak fetişleştirildi. Kadının kazma-küreğinin yerini erkeğin sabanı aldı. Artı ürün fazlalaştı, birikti bu birikim de bugünkü kadın düşmanı kurumları tabiri caizse palazlandırdı, saldırganlaştırdı.
 
Sorunuzun cevabına gelecek olursak, tüm bu saldırıların sebebinin korku olduğunu söyleyebilirim. Kadının tarihsel yaratıcılığı ve özgücünden duyulan korku! Sadece Türkiye gerçekliğine baktığımızda bile bunu anlayabiliriz. Sistematik ve orantısız bir biçimde uygulanan öldürme, sindirme ve her türlü şiddete karşı kadınlar her gün alanlarda, sokaklarda, dağlarda, zindanlarda bir adım bile geri atmadan mücadelenin sesini yükseltiyorlar. Doğrusu böylesi bir korkusuzluktan kopmamak abes olurdu! Saldırganların korkusu kadınların öz gücüne kavuşmasından kaynaklanan korkudur. Çünkü “mahremleştirerek istismar ettikleri” artık deşifre edildi. Kadınlar buna “özel olan politiktir!” ile cevap veriyor. Bütün kadın düşmanları korkuyor, bu da korku duyan her canlının verdiği reflekse sebep oluyor; saldırı!
 
Demokrasi, ekoloji ve kadın özgürlüğünün birbirleriyle nasıl bir bağlantısı var?
 
Başta da belirttiğimiz gibi yaşamın ilk belirleyicisi yani toplumun kurucuları kadınlardır. Araştırmalar, bu ana-kadın yanlı dönemde ayrımcılık yapılmadığının dolayısıyla sınıf, hiyerarşi ve iktidar gibi grupların oluşmadığını ortaya koymuştur. Kendi ihtiyaçlarını belirleyip kendi sorunlarını çözmede tam katılım sağladıkları için bu dönem oldukça demokratiktir diyebiliriz. Ayrıca günümüz insanı gibi kendisini doğanın efendisi ve merkezinde görmediklerinden doğa ile uyumlu ve iç içe yaşarlardı. Yani, kendilerini doğanın çemberinde bir halka olarak görürlerdi. Doğadan beslendikleri ve her şeylerini doğada elde ettikleri için doğayı korur, kirletmez ve sürdürülebilirliğini esas alırlardı. İlk toplumsallık yaratılan bu doğa hassasiyeti çeşitli dönemlerde de birer kural-kaide olarak kabul edilmiş, uygulanmış kimisi ise, günümüze dek gelmeyi başarmıştır. Örneğin; Zerdüşt inancı “toprağı incitmeyin” derken Medler, “dereleri kirletmeyin” uyarısında bulunur. Günümüzde de “ağaçların canı var kesmeyin” ilkesi Kürtlerde hala yaşatılıyor. Hatta Kürtler özellikle yaş ağaçların kesilmesini uğursuzluk sayarlar.  Animizmin güçlü dokusunda gördüğümüz bu inanca göre; yaş ağaç kesen biri yakın ailelerinden birini (ama genç birini) kaybeder! O yüzden ağaçlar kolay kolay kesilmez. Günümüzde yapılan ağaç katliamları, suya (doğal kaynaklara) zehir katılması, maden arama adı altında toprağın ruhunun öldürülmesi gibi can yakıcı sonuçlara baktığımızda bile o dönemin doğa hassasiyeti tamamen ekolojikti diyebiliriz. Tabii ki o dönemin öncüleri, yaşam kurucuları, kadınlar, tüm bunları özgür irade, güçlü gözlem gücü ve sağduyulu bir akılla yapıyordu. Gözlemliyor, deneyimliyor, yaratıyor ve paylaşıyordu. Muazzam bir kültür çağı yaşanmasını sağlayan kadın dil devrimine de eş zamanlı olarak öncülük etmiştir. 
 
 
Özgür olmayan toplum demokratik, demokratik olmayan toplum da sağduyulu ve ekolojik olamaz. Hem içerik hem de kapsam bakımından birbirleriyle bağlantıları doğru yaşamın şifresi gibi biri olmadan yekdiğeriyle amaca ulaşılmaz.
 
Martin Heideger; “Varlığın evi dildir” der. Kadınların kendi evinde oluşturdukları dilin penceresinden konumuzla bağlantılı birkaç kelimeye bakacak olursak, dil ve yaşam arasındaki diyalektiği görebiliriz. Demokrasinin yaşatıldığı bu dönemin ana damarı komünalitedir. Kelimenin kökü olan “kom-“ Kürtçede topluluk, grup gibi tam da amacına hizmet eden anlamlara gelir. Dilin, yaşamın yansıması olarak geliştiğinin çarpıcı bir örneği ise “Jin (kadın)” ve “Jîn-Jîyan (yaşam)” kelimelerine aynı kökenden gelmesinde görüyoruz. En kısa ve net tabirle, yaşamın kaynağının kadın olduğunu ifade eder. Azad (özgür) kelimesine baktığımızda da benzer çarpıcılıkta bir kök-kaynakla karşılaşırız. “A-‘’ Kürtçede yönelme halidir. “-za” ise doğmaktır. “-zad” olarak ele aldığımızda kişiye işaret etmiş oluruz. Bu da “kendini doğuran kişi” anlamında gelir ki bu anlam bence özgürlüğün en güzel ifadesidir. Diğer yandan ekoloji denince ilk akla gelen kelime olan doğa da böylesi özüne uygun bir içeriğe sahiptir diyebiliriz. Doğa kelimesinin Kürtçedeki karşılığı “xweza” dır. “xwe” kendi demekken “-za” yukarıda da belirttiğimiz gibi doğmak demektir. Bu haliyle kelime, kendini doğurmak anlamına gelir. Doğa, gerçekten de her zaman kendini doğurmaz mı? Doğrusu genel bir çerçeveden baktığımızda bile bütün bu kelimelerin kökdeşliğinde aradığımız özdeşliği bulabiliriz. Yani yaşamın kurucusu, “kadınların özgür olmadığı toplum özgür olamaz!” dolayısıyla özgür olmayan toplum demokratik, demokratik olmayan toplum da sağduyulu ve ekolojik olamaz. Görüldüğü gibi bu kelimelerin hem içerik hem de kapsam bakımından birbirleriyle bağlantıları doğru yaşamın şifresi gibi biri olmadan yekdiğeriyle amaca ulaşılmaz.
 
Demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü toplum inşası mümkün müdür?
 
Bu soruya, bu paradigmanın yaratıcısı Sayın Abdullah Öcalan’ın sözü ile cevap verecek olursam, 'Unutmamak gerekir ki, büyük ütopyalar olmadan büyük yaşam pratikleri gerçekleştirilemez!' İnsanlığın başına bela olan kapitalizme çözüm olarak ortaya konan ütopya bugün büyük yaşam pratikleriyle ve yine kadın öncülüğünde Rojava’da bütün insanlık için umut olmuş, dahası mümkünlüğünü ortaya koymuş durumda. 
 
 "Rojava Kadın Devrimi"nin dünya kadınları tarafından heyecanla karşılandığını görüyoruz. Bu kadar yaygınlaşması ve karşılık bulmasının ana nedenleri nelerdir?
 
 
Kadınlar bu uzun mücadele döneminde epey bir yara aldılar. Acılarını dindirecek, yaralarına merhem olacak bu ilacı birbirlerine duyurmak, buna sahip çıkmak da kadınca bir hareket. 
 
Bu sorunuz aklıma çölde susuzluktan kavrulan bedevinin vaha ile karşılaşmasını, kurak toprağın su ile buluşmasını getirdi. Dünyada bulunan yedi kıta ve bu kıtaların üzerinde bulunan tüm ülkelerde, yönetim şekli fark etmeksizin (az ya da çok) kadın sorunu vardır. Kadınlar; dini, dili, ırkı eğitim düzeyi, statüsü ne olursa olsun sırf kadın olmaktan kaynaklı cinsiyet ayrımcılığı ve türlü eşitsizliğe maruz kalıyorlar. Binlerce yıldır patriarkal sistemin imha, inkar ve zulmüne karşı ayakta kalma mücadelesi veriyorlar. Tarihsel rol ve misyonlarını kaybettiklerinden beri ilk defa kendi zihni ve ruhuyla yani özüyle uyumlu bir yaşam projesi ile karşılaşmışlar, kendilerini ifade edecekleri, var edecekleri özgür, eşit ve ekolojik bir yaşamın pratik hayatta tezahürünü görmek haklı bir heyecan yaratmıştır. Kadınlar bu uzun mücadele döneminde epey bir yara aldılar, acı çektiler. Acılarını dindirecek, yaralarına merhem olacak bu ilacı birbirlerine duyurmak, buna sahip çıkmak da kadınca bir hareket. Yaygınlaşması ve kısa zamanda böylesine karşılık bulmasının ana sebebi de işte bu: Kadınların birbirlerinin yarasına merhem olma çabasından, birbirlerini şifalandırma gayretinden kaynaklanıyor diyebiliriz. Yani kadınlar bunca yıllık yok edicilikten sonra çölde vaha ile karşılaştılar. Artık “kanaya kanaya” değil, kana kana bu hayat suyunu içebilirler. 
 
"Rojava Kadın Devrimi" toplumlar, kadınlar tarafından sahiplenilirken egemenlerin ve onların güdümündeki paramiliter yapıların ise hedefinde. Bu saldırıların nedeni, asıl amaç nedir? Nasıl bir savunma geliştirilmeli? 
 
Egemenlerin bütün varlığı kadının köleleştirilmesi ve mülkleştirilmesi temeline dayanır. Rojava Kadın Devrimi bu temeli sarsmak değil tümden yıkmak üzere hayata geçirilmiş bir projedir. Egemenlerin varlığını ciddi şekilde tehdit ettiği için de doğrudan hedeftir diyebiliriz. Kapitalizmin kurucusu modern Enkiler olan bu egemenler, eskiden toplumları toplulukları yok etmek üzere programlar yapar ve hayata geçirirlerdi. Günümüzde ise medyanın da gücünü arkasına alarak tek tek kişilerle “oynuyor”-uğraşıyor. Kişileri teslim alarak bireyciliği dayatıyor. Toplumu parçalıyor, insani ilişkilerini zedeleyerek; sorumsuz, duygusuz ve duyarsız “modeller” yaratıyor. Böylece toplumun özünü bozuyor. İnsanın insanla, insanın doğayla olan ilişkisini koparıyor. Tohumun dahi özünü bozan bu zihniyetle mücadele etmenin en etkili yolu ise onu kendi silahıyla vurmak! Yani tek tek insanlarla iletişime geçip, toplumsal örgütlemeyi tam anlamıyla sağlamaktır. Buna “toplumu toplumla kurtarmak” ya da insanı kendi özüyle buluşturmak da diyebiliriz. Tüm kesimden insanların kendi farklılıklarının zenginlik olduğu bilinci ile hareket ederek ve bu yekdalığı (biricikliği) korumalarını sağlayarak kendilerini geliştirebilecekleri ve kendi kendilerine yönelebilecekleri düzeye gelmelerinin önünü açarak ekonomik, sosyal ve siyasal tüm alanlarda egemenin hükmünü ortadan kaldırabilecekleri öz güç ve potansiyelin ortaya çıkmasını sağlamak gerekir. Yani tek tek örgütlemeyle yaşamı yeniden ve hep birlikte örme ve buna sahip çıkma ile en doğru savunma yapılmış olacaktır.  
 
Bu devrim kadın hareketleri tarafından “öze dönüş” olarak tanımlanıyor. Bu durumun sorunlar yumağına dönüştürülen Ortadoğu’ya etkisi ne düzeydedir, bunu genele yaymak ne ölçüde mümkündür? 
 
 
 Bu paradigmanın potansiyeli özgür insanlar yaratmak olduğu için “özgürlüğün en çok kısıtlandığı yer” olarak tanımlanan Ortadoğu’da bile hayata geçirilebildiğini gördük. Zira bu topraklar bu yaşamsallığın ana yurdudur.
 
Rojava Kadın Devrimi’nin 'öze dönüş' olarak tanımlanması en doğru tanımdır. Zira Sayın Abdullah Öcalan, '…insanlığın geçmişi daha gerçektir. Ona saygılı olacağım ve yaşamı orada arayıp bulacak ve yeniden başlatacağım' demişti. Bu paradigmayı ilk toplumsallığa bakarak ve en ince detayın dek inceleyerek oluşturduğunda esasında yapılması gerekenin tamamen 'öze dönüş' olduğunu özellikle belirtmiştir. Bütün bu bozulmaların sebebi aslında toplumun kendi özünden uzaklaşması, doğaya yabancılaşmasından kaynaklanıyor. Yabancılaşma en açık ifade ile öze ihanettir. Bugün Ortadoğu’nun böylesine kaos içinde olmasının sebebi belki de özünden uzaklaşmasındandır. Sizin de belirttiğiniz gibi Ortadoğu sorunlar yumağına dönüşmüş durumda. Fakat ortada sorun varsa özgür insan potansiyelinin de ortaya çıkması gerekir. Bu paradigmanın potansiyeli özgür insanlar yaratmak olduğu için her yerde hatta 'özgürlüğün en çok kısıtlandığı yer' olarak tanımlanan Ortadoğu’da bile hayata geçirilebildiğini gördük. Zira bu topraklar bu yaşamsallığın ana yurdudur. Dolayısıyla bu paradigmanın hayata geçirilmesi demek aynı zamanda 'öze dönüş'tür de. Ortadoğu’yu etkisi altına alan bu paradigmanın hayata geçirilmesi ve yaygınlaşması da diğer örnek ve olasılıklardan çok daha güçlüdür. Örneğin, 'Demokratik, Ekolojik, Kadın Özgürlükçü Toplum Paradigması' diğer sosyalist partilerden bile farklıdır. Farkı; dar sınıf yaklaşımlarından uzak, örgütlenmesi güçlü, işleyişi tamamen demokratik bir sistem gerçeğine dayanmasıdır. Dolayısıyla cephe örgütlenmesi olarak sistemin mezhebi olmaya yatkın bir örgüt modeli olma riski taşımaz. Tabandan tavana örgütlenme ve işleyiş modeli ile karar alma mekanizmalarının tamamen halktan oluşmasını sağlar. Baba İshak’ın 'Dünya mülkü halkındır' sözünü düstur edinip, halkın esas güç olduğu demokratik bir toplumu ortaya çıkarmayı amaçlar. Yani 'sınırlı demokrasi' ile 'ağza bir parmak bal çalmak' değil radikal demokrasiyle, halkın olanı halkla ve doğaya uyumlu bir şekilde tam anlamıyla paylaşmaktır. 
 
Dünyaya örnek oluşturacak, var olan sistemin krizini çözecek yegane proje budur. Devletli toplum ve onun son versiyonu olan kapitalizm beş bin yılda kendi ile birlikte tüm değerleri de yok edecek düzeye gelmişken ilk komünal toplumsallık on binlerce yıl ayakta kalmayı başarabilmiştir, hem de tüketip yok etmeden. Bugün Rojava’da on binlerce yıllık komünal yaşamdan ilham alınarak bir ilki gerçekleştirildi. Rojava Kadın Devrimi heyecan yarattı, umut oldu ve bu umudun dünya geneline yayılması da doğru inşa ve örneklerle mümkündür. En kısa zamanda bu örneklerin çoğalması, Dünya Demokratik Uluslar Birliği’nin oluşması dileğiyle.
 
Yarın: Ekolojik toplumun özü doğayla doğru temelde bütünleşmedir 
 
MA / Dicle Müftüoğlu 

Diğer başlıklar

28/05/2024
15:12 Silopiya’da 200 dönümlük buğday tarlası küle döndü
14:59 Kadınlardan Okan Buruk’a küfürlü tezahürat tepkisi
14:54 Ata: Demokratik çözüm düşüncesini toplumsallaştırmalıyız
14:39 Mersen işçileri grevlerini Fransa Konsolosluğu önünde taşıdı
14:21 Sêwereg'te DEDAŞ protestosu
14:20 Hatimoğulları’ndan Yeni Yaşam'a dayanışma mesajı
14:19 ÖHD: Çözümün yolu İmralı tecridine son vermektir
14:17 TJA'dan Silopiya'da okuma etkinliği
14:05 AKP'li belediye 300 işçiyi işten çıkardı
13:49 7’nci Uluslararası Çocuk Diyarı Film Festivali başlıyor
13:47 Tutsak kadınların çizdiği resimler sergilenecek
13:29 STÖ ve partilerden yeni müfredata karşı 'ortak mücadele' kararı
13:06 Efrîn’de 2 yurttaş kaçırıldı
12:44 Bakırhan: Devleti çete ve mafyalar kontrol ediyor
12:33 HDP'nin eski 5 milletvekili hakkında ceza istendi
12:20 Akbıyık’ın ifadesiyle yargılanan avukat beraat etti
11:48 Rozerin Yıldız'ın ölüm raporu dosyaya eklenmedi
11:40 Rezan’da Kardelen Kadın Evi yeniden faaliyete geçti
11:08 Asrın Hukuk Bürosu’ndan İmralı için başvuru
10:28 Sanatçı Çiftçi beraat etti
10:17 41 kiloya düşen tutsak 'toplum için tehlikeli' gerekçesiyle tahliye edilmiyor
09:59 Sağıroğlu: Yeni müfredat cinsiyete dayalı ayrımcılığı derinleştirecek
09:50 ‘Özgürlük’ eylemi 184’üncü gününde
09:48 Kaderine terk edilen tarihi manastır restore edilecek
09:10 İçeride ve dışarıda direnenlerin ortak talebi: Öcalan'a özgürlük
09:08 DEM Partili belediyeden kadın istihdamı için ilk adım
09:06 Wan kayyımından vakıf ve cemaatlere 2 milyar 205 milyon harcama
09:04 Emeklilerden ‘tasarruf’ önerisi: Sarayın kapısına kilit vurulsun
09:02 Tetwan'da AKP'nin tahribatı belediyelerin dayanışmasıyla aşılıyor
09:00 'Doğa anaya dönüş için komünal ekonomi anlayışı şart'
09:00 28 MAYIS 2024 GÜNDEMİ
08:41 Adalet Bakanlığı’na yeni atamalar
08:33 Meteoroloji’den sağanak yağış ve sel uyarısı
27/05/2024
21:00 ‘Direniş haftası’ ilan eden öğretmenler nöbette
20:46 Günlerdir kayıp olan Buran, tutuklandı
20:39 DEM Parti’den Libya’ya ziyaret
20:30 Perî'de seçim çalışması
20:21 Sokak hayvanları tasarısına karşı eylem
19:10 Licik’te bi toprak kayması daha
18:12 Nejla Işık davası görüldü: Mücadeleyi bırakmayacağız
18:02 Koçyiğit’in darp edilmesine dair 'ihlal’ kararı
17:48 Özlem Eryakşi davasında, ağırlaştırılmış müebbet talebi
17:38 Haber alınamayan Buran'ın gözaltında olduğu ortaya çıktı
17:31 Şenyaşar: Üstünlerin hukukuna karşı nöbetimiz 114’üncü gününde
17:05 İsrail ile Mısır arasında çatışma
16:48 Kalp krizi geçiren hasta tutsak yeniden cezaevine götürüldü
16:21 ‘Özgürlüğe ses ver’ eylemlerinde ortak talep: Tecridi kaldırın
15:44 Kör olma riski bulunan tutsak için Meclis'e başvuru
15:37 Sağlık çalışanına cinsel saldırı davasındaki karara tepki: Mücadelemiz sürecek
15:23 Cizîr’de şüpheli genç ölümü
14:58 Curnê Reş'te seçim çalışmalarına kadınlar öncülük etti
14:22 Hak savunucuları Gayrettepe'den seslendi: 'Utanç Müzesi' yapılsın
14:11 'Deniz Fırat Şiir, Öykü ve Fotoğrafçılık Yarışması' başvuruları başladı
14:01 Ücretleri verilmeyen işçilerin eylemi 10’uncu gününde
13:51 Cinsel saldırı davasında sanığa 12 yıl hapis
13:44 Yıldırım için kurulan taziyeye kitlesel ziyaret
13:34 Eğitim Bakanı yeni müfredatı onayladı
13:32 Temelli: Hakikatle yüzleşmeden anayasa için adım atmak mümkün değil
13:28 Kayyımın ücretli yaptığı teras yeniden ücretsiz
13:13 Gezi Direnişi 11’inci yılında: Gurur duyuyoruz
12:02 Amed Tabip Odası: Kanser tedavisi için kullanılan cihaz çalışmıyor
11:59 DEM Parti'den AKP'ye ‘İsrail'le ilişkileri kes’ çağrısı
11:42 Salihli'de erkek şiddeti: 3 kişi katledildi
11:15 Ali Doğan Gönültaş’tan Amed'de 3 dilde konser
10:58 Papua Yeni Gine’de toprak altında kalanları sayısı 2 bini geçti
10:55 CHP paylaştı: Licik'te kapasite artışında AKP'li Kurum'un imzası çıktı
10:49 Gazeteci Yalçın davasında emniyete 'tanık' sorulacak
10:27 Oyun platformunda tanıştığı çocuğu alıkoyarak tecavüz etti
10:11 Gezmek için Mêrdîn'e gelen gençten haber alınamıyor
09:45 17 yaşındaki Ali'ye ağırlaştırılmış müebbet cezası
09:16 13 kent için sarı kodlu uyarı
09:15 Cumartesi Anneleri'nin mücadelesi Xwebûn'un manşetinde
09:14 Cezaevlerinde ‘özgürlük’ eylemi sürüyor
09:13 Pazarcı satmakta yurttaş almakta zorlanıyor
09:12 59 yıllık meslek sevgisi
09:11 Öze dönüş: Kadın özgürlükçü, demokratik, ekolojik paradigma
09:09 Gazeteci Dal: Haberini yaptığım ihlalleri cezaevinde birebir yaşadım
09:05 Kayyım 'Gönül Sohbeti' için Hatipoğlu'na 99 bin TL ödedi
09:03 Perî'de seçmenler ne düşünüyor?
09:02 30 yıllık tutsağın tahliyesi 6 ay ertelendi
09:01 27 MAYIS 2024 GÜNDEMİ
07:42 İsrail saldırısında 40 kişi hayatını kaybetti
26/05/2024
22:59 İran’daki cumhurbaşkanı seçimi için iki isim adaylığını açıkladı
21:42 ‘Direniş haftası’ ilan eden öğretmenlerden nöbet eylemi
21:17 Mersin’de zincirleme kaza: 10 ölü 30 yaralı
21:10 Curnê Reş’te kapı kapı seçim çalışması
20:53 Gençlerden gözaltı ve tutuklamalara tepki
20:34 'Sokak hayvanlarını öldürme' yasasına karşı oturma eylemi
20:01 Ekolojik Belgesel Günleri sona erdi
19:25 Hatimoğulları Samandağ’da konuştu: Toprağımızın bir karışını vermeyeceğiz
18:18 İhmal ölüm getirdi: Hastane penceresinden atlayan hasta hayatını kaybetti
18:08 Bakanlığın kapıları Şenyaşar’a 113 gündür kapalı
17:57 Maaşları verilmeyen işçilerin eylemi 9’uncu gününde
17:43 Mor Dayanışma’dan konferans: Birlikte güçlüyüz
16:20 TUAY-DER kongresinde tecrit ve mücadele vurgusu
16:16 Polis ablukasına direnen öğretmenler 'direniş haftası' ilan etti
16:01 Dera’da son 24 saatte 6 gözaltı, 3 kaçırılma, 2 ölü
15:49 Ankara'da emekli mitingi: Hesabını ilk sandıkta soracağız
15:46 Hataylılar 'rezerv' kararına karşı
15:35 Efemçukuru’nda altın madeni protestosu
14:40 Cezaevinde yaşamını yitiren tutsak defnedildi
14:31 Cezaevinde bir şüpheli ölüm daha
14:13 Birçok kentte 'Özgürlüğe ses ver' eylemleri
14:10 Kalp krizi geçiren tutsak yoğun bakımdan çıktı
13:57 Gazeteciyi tehdit eden kaymakama dair haberlere erişim engeli
13:22 Gever’de ev baskınları
12:47 Efrîn'de evini geri isteyen yurttaş kaçırıldı
11:39 Yıldırım için taziye kuruldu
11:17 Kanîreş'te deprem
11:15 Kuvvetli sağanak uyarısı
10:08 Bakırhan: Katliam yapanlar değil, buna karşı çıkanlar yargılandı
09:11 Jin derginin bu haftaki kapağı Cumartesi Anneleri
09:09 Yoğun bakımdaki tutsak için ATK’ye başvuru yapılacak
09:07 Marunis'teki direnişte temel talep madenin kapatılması
09:07 Tutsaklar Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü için eylemde
09:06 41 kiloya düşen hasta tutsağın avukatı: Sadece nefes alabiliyor
09:04 Önlem alınmayan yolda 3 yılda 12 çocuk hayatını kaybetti
09:01 Wan sokakları: Kürt sorunu çözülmeden ekonomi düzelmez
09:00 26 MAYIS 2024 GÜNDEMİ
08:25 Minbic'e saldırılar sürüyor
07:52 Yıldırım defnedildi
25/05/2024
23:33 Demirtaş’tan Cumartesi Anneleri’ne mektup: Sizin gibi direneceğiz
22:47 Avrupa’nın 61 merkezinde Cumartesi Anneleri için eylem
22:07 Licê’de katledilen Yıldırım'ın cenazesi alındı
20:09 Şebnem Köker'i katledenlerin beraatına tepki
19:58 'Sokak hayvanlarını öldürme' yasasına karşı direniş çağrısı
19:39 Nenyas’ta incelemede bulunanlar: Kürt halkını korkutamayacaklar
19:18 Gültan Kışanak: Kadınların ilmek ilmek ördüğü mücadele milyonlarla buluştu
18:41 Licê’deki baskını anlattılar: Köy tarandı, dışarı çıkmamıza izin verilmedi
18:22 Emeklilerden ‘açlığa ve sefalete hayır' mitingi
18:14 Şenyaşar: Ülkeyi yönetenler annelerin çığlığına yenilecek
18:06 Pîran'da 15 Mayıs dil etkinlikleri renkli geçti
18:03 Perî’de ev ev seçim çalışması
16:41 Ağır hasta tutsak Sıddık Güler için tahliye çağrısı
16:39 İzmir’de Madımak Katliamı’nı anlatan belgesel gösterimi yapıldı
16:26 KESK Eş Genel Başkanı Koçak: Tasarruf değil saldırı paketi
16:02 'Adalet ve Özgürlük Buluşmaları' Hatay'da: Birlikte mücadele vurgusu
15:18 Licê’de katledilen Yıldırım’ın cenazesi ATK’de bekletiliyor
15:14 Hasta tutsaklar için duyarlılık çağrısı
14:46 Depremzede Kaya'nın 'adalet' eylemine polis engeli
14:34 Dîlok'un 'Mahmûd ê Tirko'su yaşamını yitirdi
14:19 Cumartesi Anneleri’nin adalet talebi birçok kentte yankılandı
14:12 Amed Büyükşehir Belediyesi, Dêrsim Belediyesi’ne otobüs hibe etti
14:02 Erdîş'te miting: Kürtçeyi her alanda yaşatacağız
13:32 İhraç edilen emekçilerin işe iade edilmesi istendi
13:32 TJA'dan okuma etkinliği
12:05 Samsun'da bir kadın katledildi
11:42 Cumartesi Anneleri eylemi 1000’inci haftasında: Vazgeçmeyeceğiz
11:42 Hasta tutsak 72 yaşındaki Çam kalp krizi geçirdi
11:12 Cumartesi Anneleri bininci haftada Galatasaray Meydanı'nda toplanmaya başladı