İZMİR - Kobanê Davası'nda siyasetçilere yöneltilen iddialar, İstiklal Mahkemeleri'nde verilen kararları hatırlattı. Yazar Erdoğan Aydın, "Devlet zihniyeti 100 yıldır hep aynı yerde" dedi.
DAİŞ'in Kobanê’ye dönük saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014 tarihlerinde gelişen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında olduğu 108 siyasetçinin yargılandığı davada karar açıklandı. Birçok siyasetçi hakkında 10 ila 40 yıl arasında değişen hapis cezaları verildi.
Verilen karar İstiklal Mahkemeleri’ni akıllara getirdi. 1920-1922 yılları arasında Ankara, Eskişehir, Konya, Isparta, Sivas, Kastamonu, Adana ve Amed’de işletilen ilk İstiklal Mahkemeleri’nde 29 Nisan 1920'de çıkarılan “Hıyanet-i Vataniye Kanunu” doğrultusunda sembolik yargılamalar yapıldı. Mahkemeler, sonradan "Vatana ihanet" ve “Askeri casusluk" gibi suçlamalarla birçok muhalif siyasetçiyi yargıladı. Çerkez Ethem, Pontoslu Rum Aydın ve köylülerin de bulunduğu yüzlerce kişi hakkında idam kararı veren mahkemeler, etnik grup ve muhalifleri yok etmek için işlevli bir hal aldı.
217 İDAM KARARI
Cumhuriyet döneminde kurulan İstiklal Mahkemeleri (1923-1927) ise kurulan yeni rejimin topluma aktarılması ve toplumun dönüştürülmesinin araçlarından birisi oldu. Her türlü muhalefeti susturma ve sindirme aracı olarak kurulan mahkemeler, bu nitelikleri dolayısıyla, Cumhuriyet tarihinin en tartışmalı konularının başında geldi. İstanbul ve Ankara'da kurulan mahkemelerle birlikte kurulan “Şark Islahat Mahkemeleri” başta Kürtler olmak üzere dönemin muhalifleri üzerinde baskı aracına dönüştürüldü. Şark Islahat Mahkemesi, Şêx Seîd (Şeyh Sait) İsyanı sonrası 47 kişinin idam edilmesine karar verirken, Ankara, İzmir, Sivas, Tokat, Erzurum, Rize, Giresun'da gezici mahkeme olarak görev yapan Ankara İstiklal Mahkemesi ise muhalif gazeteciler, İzmir Suikastı, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Şapka Kanunu’na muhalefet davaları gibi birçok davaya baktı. Ankara İstiklal Mahkemesi görev yaptığı süre zarfında 138 kişiye doğrudan, 81 kişiye de gıyaben olmak üzere toplam 217 idam kararı verdi.
Tarihçi-yazar Erdoğan Aydın, Kobanê Davası’nda çıkan kararları, “Devlet zihniyeti yüz yıl sonra çok daha ileride olması gerekirken aynı yerde duruyor” şeklinde değerlendirdi.
Erdoğan Aydın
‘KÜRT KARŞITLIĞINDA KARARLILIK’
Kobanê Davası’nda verilen kararla birlikte iktidarın Kürtlere karşı mevcut politikasını sürdüreceğinin göstergesi olduğunun altını çizen Aydın, "Bu karar kimi çevrelerin beklentilerinin aksine önümüzdeki dönemin de geçmişle aynı olacağının göstergesi. Kürtlere hak vermeyen ve radikal demokrasi siyaseti izleyen güçlerin siyaset yapabilme imkanlarını yasaklı kılmaya, kriminalize etmeye yönelik bir devlet aklının mahkeme aracılıyla duyurulan haliyle karşı karşıyayız. Bu karar, sadece Kürtlerle sınırlı olmadan Türkiye'nin ekonomisi ve dış politikası açısından da sıkıntıların ilanı oldu. Yine bu sıkıntıları çözebilecek bir devlet aklına halen sahip olmadığımızın da göstergesidir. Hukuk açısından konunun tartışılabilecek hiçbir yönü yok. 1930'lu yıllar Almanya'sındaki tabirle 'düşman ceza hukuku' ile karar verildi. Ama bu karaların siyasal anlamının Türkiye'nin bugünü ve yarını açısından çok daha önemli ve kritik olduğunu düşünüyorum" dedi.
İSTİKLAL MAHKEMELERİNİN İŞLEVİ
“Devletin zihniyeti 100 yıl sonra çok daha ileride olması gerekirken aynı yerde” diyen Aydın, İstiklal Mahkemeleri tarafından verilen kararlara dikkati çekti. İstiklal Mahkemelerinin o dönem Türkiye Halk İştirakiyyun Fırkası'nı tasfiye etmek için araçsallaştırıldığını aktaran Aydın, "1926'da yine aynı mahkemeler eliyle milli mücadeleyi başlatmış muhaliflerin tasfiyesi, 1925'te Kürt isyanının ezilmesine yönelik Şark Islahat Mahkemesi'nin kararları en küçük anlamda hukukla alakası olmayan kararlardı. Bu kararlarla tamamen rejimin dizaynı sağlandı. Bizim gibi otoriter rejimlerin olduğu ülkelerde yargı eliyle bu tip siyasal kararların hayata geçirilmesi siyasilerin ve geleneksel bürokrasinin çok işine gelir. Çünkü bu durumda mahkeme kararı 'ne yapalım hukuk böyle karar verdi' veya 'şeriatın kestiği parmak acımaz' üzerinden gerekçelendirilir. Oysa bunların hukukla falan alakası yok. Tam tersine kurgulanmış ve dizayn edilmiş davalardır. Bu davalar üzerinden topluma verilen 'devlet bu sınırların dışındaki hiçbir şeyi yasal kabul etmiyor ve Türkiye rejiminin sınırları burada bitiyor' mesajıdır" ifadelerini kullandı.
'BEDELİNİ TÜM TÜRKİYE ÖDÜYOR'
İstiklal Mahkemesi kararlarıyla Türkiye'yi tek kimlikli ve sol muhalefetin olmadığı bir hale getirmenin bedelinin 100 yıl boyunca ödendiğini vurgulayan Aydın, "100 yıl boyunca memlekette vatandaşın gerçekten egemen olamadığı, devletin her halükarda belirleyici olduğunu yaşadık. Dolayısıyla 100 yıl önce ilan edildiği için kutlama yapılan cumhuriyetin de gerçekten bir cumhuriyet olmadığı ortaya çıktı. Çünkü cumhuriyet, bir ülkede yaşayan vatandaşların sınıfsal, kimliksel, cinsel ve siyasal haklarıyla eşit ve özgür yaşadıkları, bundan dolayı mağdur edilmedikleri rejimin ismidir. Bizde ise yüzyılın başı İstiklal Mahkemeleri, sonlarda mevcut mahkemeler, arada sıkı yönetim ve devlet güvenlik mahkemeleri oldu. Ne yazık ki hukuka, cumhuriyete ve demokrasiye yaklaşamayan bir yerde debelenip duruyoruz. Söz konusu olan davalardaki muhatap aslında Türkiye'nin kanamakta olan bir yarasından doğuyor. Oysa onu çözmeye kalksa ne bu tip mahkeme kararlarına gerek kalacak ne Türkiye ekonomik anlamda ağır koşullarda yaşayacak ne de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ile Avrupa Güvenlik Konseyi'nde verilen kararlar olacak. Bunu aslında 2013-2015 döneminde gördük. Dolayısıyla muktedirler rejimlerini ayakta tutmak için Türkiye'yi de zor ve güvenliksiz bir duruma sokuyorlar. Bunun bedelini de başta Kürt siyaseti yapanlar olmak üzere bütün bir Türkiye ödüyor" diye konuştu.
'ÇÖZÜM SÜRECİ YARGILANDI'
Kobanê Davası’nda verilen kararın aslında çözüm sürecinin yargılanması olduğunun altını çizen Aydın, “Bu kararla devlet iç dengelerinde de demokratikleşme imkanlarını ortadan kaldırdı. Bu kararlara dayanarak o dönemde HDP ile görüşen AKP milletvekili ve devlet görevlileri ile AKP’nin kendisi de yargılanabilir. Devlet aslında kendi çözüm bulma imkanlarını da ortadan kaldırıyor. Yani çok vahim bir karar karşısındayız. Fakat bu karar İstiklal Mahkemelerinin verdiği kararlar kadar dayanaklı bir karar olma şansına sahip değil. Belki istinafta veya Yargıtay'da bozulacaktır. Zaten bozulması gereken bir karar. Çünkü 2024'ün Türkiye’sini 100 yıl önceki gibi Kürtsüz bir şekilde idare edebilme şansı kesinlikle yok. Ama bozulabileceği umudu üzerinden konuşmanın çok fazla bir anlamı da yok. Bizim için önemli olan 2024'ün böylesi bir dönemecinde bu kararın verilebilmiş olmasıdır. Sürdürülemez ama yine de kararın çıkması üzerinden de Türkiye için çok olumsuz bir ilanın sonucu diye düşünüyorum. Umalım ki bunun düzeltilmesi için çok fazla beklemek zorunda kalmayız" diye konuştu.
MA / Tolga Güney