HABER MERKEZİ - Çocuk emeği sömürüsüyle gündemde olan MESEM’in temelleri Çıraklık Eğitim Merkezleri’ne dayanıyor. Uzmanlar göre çocuklar, devlet ve sermaye ortaklığında işçileştirilerek, sömürülüyor.
Türkiye’de resmi rakamlara göre 723 bin 728 çocuk çalıştırılıyor olsa da gerçek sayı 2 milyondan fazla olduğu tahmin ediliyor. Devletin çocuk emeği üzerinden elde ettiği milyonlarca lira ciroya dünkü haberimizde yer verdik.
Bugün ise sistemin temellerinin nasıl örüldüğüne dair Akdeniz Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Taner Akpınar ile İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) Genel Koordinatörü Murat Çakır ile konuştuk.
‘DEVLET ZEMİN YARATIYOR’
Türkiye’de çocuk çalıştırmanın yasak olmadığını belirten Doç. Dr. Akpınar, “Aslında çocukların çalışması resmi olarak yasak değil, kimin çocuk olduğuna dair sınır 18 yaş altıdır. Yaş sınırı bu olsa da yürürlükteki İş Kanunu'na göre 15 yaşında hatta bazı işlerde 14 yaşında çalışmaya başlamak mümkün. Bir de kanunun kapsam dışında bıraktığı tarım gibi sektörler var. Dolayısıyla Türkiye'de gerçekte ‘çocuk işçilik’ yasak değil” diye belirtti. Devletin kapitalist toplumda sermayenin istekleri doğrultusunda hareket ettiğini vurgulayan Akpınar, “Kapitalist bir toplumsal düzende yaşıyor olduğumuzu ve bu düzende devletin de kapitalist nitelikte olduğunu unutmamak gerekiyor. Kapitalist toplumsal düzende devlet, her şeyden önce sermaye birikim koşullarını sağlayıp bunu sürekli kılar. Bu bağlamda devlet, sermaye birikim süreci bağlamında dönemin koşulları ve kapitalist sınıfların talepleri doğrultusunda bizzat bunu düzenler. O nedenle ‘devlet çocuk işçiliğe göz yumuyor’ demek tarihsel gerçekliğe uygun değildir. Devlet çocuk işçiliğin var olması için uygun ortamı ve koşulları yaratmaktadır” ifadelerini kullandı.
‘SİSTEM 1977’DEN BERİ VAR’
Mesleki Eğitim Merkezi’nin (MESEM) 1977 yılındaki “çıraklık sistemi” ile aynı olduğunu açıklayan Akpınar, şunları belirtti: “1977 yılından beri uygulanan çıraklık sistemi şimdilerde MESEM olarak anılır oldu. 1977'den beri uygulanan çıraklık sistemi zaten mesleki eğitim adı altında ‘çocuk işçi’ çalıştırmanın bir yoludur. Bu şekilde ‘çocuk işçi’ çalıştırmanın kapitalist üretim düzeni açısından mantığı ise sosyal haklardan azade bir çalışma ilişkisi kurulabilmesidir. Sözünü ettiğiniz milyonlarca liralık cirolar da böyle bir çalışma ilişkisinin somut olarak ne anlama geldiğini göstermektedir. Sonuç olarak çocuk emeği sömürüsü MESEM ile yasal dayanak bulmadı, bu en başından beri yasal bir zeminde oluyor.”
‘CİNAYETLERİN SORUMLUSU TÜM TOPLUM’
MESEM’lerde çocukların yaşamını yitirmesinden tüm toplumun sorumlu olduğunu söyleyen Akpınar, “Yalnızca çocuk işçiliğine uygun ortam ve koşulları yaratan devlet ile çocukların emeğini sömüren kapitalistler değil, toplumun buna karşı harekete geçmeyen kesimleri de suç ortağıdır” dedi.
UCUZ EMEK SÖMÜRÜSÜ
İSİG Genel Koordinatörü Murat Çakır da, AKP iktidarının 22 yılda uyguladığı politikalar sonucu her geçen gün daha fazla çocuğun “işçileştiğine” dikkati çekti. “Yapılan Türkiye’yi ucuz emek cennetine çevirmektir” diyen Çakır, ucuz emek havuzunun önemli bir kaynağının da çocuklar olduğunu dile getirdi. “Mesleki eğitim” adı altında çalışma yaşının resmiyette daha da aşağı düşürülmeye çalışıldığına işaret eden Çakır, “Kesinlikle arızi bir olgu değil, bilinçli sistematik bir ucuz emek sömürüsüdür. Sermaye için ucuz emek gereklidir ve devlet de uygulamalarıyla gerekli kaynakları oluşturmaktadır. Devletin ‘çocuk işçiliği’ teşvik eden politikalarını bu anlamda değerlendirmek gerekir” diye belirtti.
MESEM’in temellerinin 1970’li yıllarda atıldığını hatırlatan Çakır, Türkiye’de çocuk emeğinin sömürüsünde yaygın bir şekilde kullanılan yasal modelin “çıraklık” olduğunu belirtti. Çakır, “Yoksul ailelerin çocuklarına yapılacak eğitim yatırımının maliyetini ortadan kaldırmak üzere kurulan ve 1970’lerden bu yana uygulanan bu model sınıfsal eşitsizliği derinleştirmiştir. MESEM 2016 yılı sonuna kadar var olan ‘Çıraklık Eğitim Merkezleri’nin devamı niteliğindedir” dedi.
SERMAYEYE YARATILAN KAYNAK
MESEM kapsamında yaklaşık bir buçuk milyon öğrencinin olduğu kaydeden Çakır, “Hayata geçirilen neoliberal politikalar, 1990’lı yıllardan itibaren eğitimin metalaştırılması, sanayi-eğitim işbirliği politikaları, 2006 yılında MEB-Koç Holding işbirliği ile ‘Meslek lisesi memleket meselesidir’ şiarıyla öğrencilerin sanayi için ara eleman olarak yetiştirilmeye başlanması, TESK Genel Başkanı Bendevi Palandöken’in ‘bizim çıraklarımız çocuk işçi değildir, onlar ustalarından meslek öğrenen öğrencilerdir’ sözleri ile hayata geçirilen adımlar bulunmaktadır. Türkiye’de zaten binlerce çocuk, aileleri geçinemediği için çalışmak zorunda. Bazen yazın çırak olarak bazen okul sonrası atölyeye giderek bazen de okulu bırakarak çalışıyorlardı. 2021 Eylül ayından itibaren ise derinleştirilen yoksullaştırma politikalarıyla Türkiye’de her yaştan insan hızla ücretliler ordusuna katıldı. Tabi burada yoğun bir ücret sömürüsü de söz konusu. Çünkü çocuklar iş öğrenme eğitimini bizzat işin tamamını yaparak alıyorlar. Yani bildiğiniz çalışıyorlar ve asgari ücretin üçte birine. Bu durum da devletin sermayeye (okullarda kendi bütçesine) kaynak aktarmasının diğer bir örneğidir.”
MESEM kapsamında çocukların organize sanayi bölgelerinde, gıda, metal ve kimya gibi sektörlerde ara eleman olarak çalıştırıldığı belirten Çakır, şöyle devam etti: “Patronlara, çırak ve stajyer çalıştırmaya dönük bu teşvik aynı zamanda çocuk işgücünü, iş kazalarının, iş cinayetlerinin en fazla yaşandığı küçük işletmelere itti. Bu işletmelerin genel denetimler, işçi sağlığı ve iş güvenliği denetimlerinde en az denetlenen yerler olması da ‘çocuk işçi’lere yönelik sömürü ve kuralsızlığı arttırdı. Sorumlu kim derseniz devlet ve patronlar.”
MA / Berivan Kutlu