ANKARA - Kobanê Davası’nın karar duruşmasına tutsak siyasetçilerden 16'sı katılmadı. Duruşmaya öğlen arası verildi.
DAİŞ’in Kobanê’ye dönük saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014 tarihlerinde gelişen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında olduğu 18’i tutuklu 108 siyasetçi hakkında açılan davanın karar duruşması başladı.
Duruşma salonunda avukatlara ayrılan sıralar tamamen doldu.
TUTSAK SİYASETÇİLER DURUŞMAYA KATILMADI
Kimlik tespitinin ardından dosyaya eklenen evraklar okundu. Tutsak siyasetçiler Alp Altınörs ve İsmail Şengül duruşmaya katıldı. Ali Ürküt, Günay Kubilay, Nazmi Gür, Bülent Parmaksız, Sebahat Tuncel, Zeynep Karaman, Zeynep Ölbeci, Aynur Aşan, Ayşe Yağcı, Ayla Akat Ata, Dilek Yağlı, Pervin Oduncu, Meryem Adıbelli, Figen Yüksekdağ, Gültan Kışanak ve Selahattin Demirtaş duruşmaya katılmadı.
YARGILAMAYA DAİR SAVUNMA
Avukat Sevda Çelik Özbingöl, esasa dair savunma yaptı. Özbingöl, şunları söyledi: "Dosyamızda çok sözler kuruldu kapsamlı savunmalar yapıldı. Son söz yerine geçmemekle beraber bu kadar aşama katetmiş olan dosyamızla ilgili bütün yargılananların hepsi için geçerli olacak bir kaç hatırlatma yapmak da bir zorunluluktur.
Mahkemeniz Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 2021/6 E. No ile kayıtlı olan söz konusu mevcut yargılama, aralarında Halkların Demokratik Partisi Eski Eş Başkanları, Halkların Demokratik Partisi Eski MYK üyeleri ve siyasetçilerinin olduğu 108 kişinin yargılandığı iş bu dava soruşturma aşaması ve kovuşturma aşamasında seri kanuna aykırılıklarla devam ediyor ve hem mahkemenizce hem de siyasi etki ve baskılarla bu gün itibarı ile nihayet karar ve hüküm aşamasına yargılama görüntüsü altında çok özel bir çaba ile getirilmiş bulunmakta.
Yargılamanın en başından beri ceza yargılaması ilke ve mevzuatını yok sayan, savunma hakkı ve adil yargılanma hakkı, silahların eşitliği, ve çelişmeli yargılanma ilkeleri de dahil olmak tüm ceza yargılaması ilkeleri açıkça ihlal edilmiş ve devamla edilmektedir. Müvekkiller ve müdafileri olarak aşamalardaki tüm itirazlarımız, taleplerimiz ve izahatlarımıza rağmen kül halinde açıkça istikrarlı redci bir tutumla mahkemenizce tüm aşamalarda ret edildi.
Duruşma periyotları ve celse süreleri, yargılananlar ve müdafilerinin savunmalarına dahi süre sınırlaması getirerek yargılamanın en başından itibaren adil yargılanma hakkını ağır şekilde ihlal etti mahkemeniz.
Ceza yargılamasının temel amacı olan maddi gerçeğe ulaşmada savunma hakkı mahkemenizce de bilindiği üzere önemli bir yer teşkil etmektedir. Teoride bir hukuk devletinde maddi gerçeğe ancak adil bir yargılama ile ulaşılabilecektir. Savunma hakkı, adil yargılanma hakkı kapsamında tanınmış insan haklarından olmakla birlikte ulusal ve uluslararası düzeyde koruma altına alınmış önemli temel haklardandır. Savunma hakkı ve savunma hakkını oluşturan temel ilkeler AİHS, Anayasa ve CMK’ da düzenlenmiştir. Mahkemeniz tabelalarında 6-8 Ekim Kobane Davası olarak, kamuoyunda da Kobane Kumpas Davası olarak bilindiği haliyle yapılan yargılamada tüm yasal öncelikler ve kurallar açıkça mahkeme eliyle ihlal edildi.
Yargılamanın en başından beri:
* Sadece dosyamız yargılaması ile görevlendirilmiş ve hazırlık aşaması da Ankara merkezli bir organizasyon eli ile oluşturulduğu açık olan bir mahkeme oluşturularak, kamu düzenine dair tüm yetki ve görev kuralları yok sayılarak özel yetkili bir görevlendirme ile donatıldıkları gözlerden de saklanmadan yasal tüm düzenlemekler yok sayılarak atanmış olarak mahkemenizce bir yargılama yapılmaktadır. Özel yetkili bir mahkeme oluşturulup yargı siyasi bir amaca hizmet etmeye seri hukuksuz ve kanuna aykırılıklarla zorlanmaktadır. Farkında olduğumuz ve sizin de mahkeme olarak farkında olduğunuz, ve mahkemeniz eliyle gerçekleştirilen bu mevcut durumdan ve hukuksuzlardan, kanuna aykırılıklardan mahkemenizin sorumluluğunu yok saymayarak bu siyasi baskı unsuru yanında dahil olunan boyutunu da dillendirmemiz ve kayda geçmemiz de bir zorunluluk. Yargılama sürecinde suç bağlantısı tespit edilmekle Heyetler değişse de bu tutumun hiç değişmemiş olması dosyamızın özel bir yargılamayla sürdürüldüğü gerçeğini açıkça ortaya koymaktadır.
* Yargılamaya başlarken duruşma periyodları, yargılananların savunma yapma ve hazırlamalarına olanak tanınmayacak şekilde düzenlenmiş ve tüm haklı itirazlara rağmen ısrarla gerekçelendirilmeden tüm itirazlar ret edilmiştir.
* Benim de dahil olduğum ve her biri il dışından gelen savunma avukatlarının da dosyalara etkin katılımı engellenerek adil yargılanma hakkı ihlali sürdürülmüştür. İlerleyen süreçte 6 Şubat Maraş Depremi dolayısı ile hem müvekkillerin hem de dosya avukatları olarak yaşadığımız mağduriyet bile mahkemece açık hukuki ve insani tüm mağduriyetlerimiz yok sayılarak bir yargılama süreci olarak yine önümüze sunulmuştur. Savunma hakkı ve adil yargılanma hakkı vs tüm lehe ulusal ve uluslararası mevzuat ile güvence altına alınan haklar ve tüm yasal mevzuat yok sayılarak bir süreç işletilmiş ve aşamalarda da kesintisiz duruşma yapılarak bu keyfiyet sürdürülmeye devam edilmiştir. Adli tatil içerisinde yasal mevzuatın açık amir hükümlerine rağmen yine yargılama yapılmış, duruşmalara kesintisiz şekilde devam edilmiş ve mahkeme kendi kurguladığı süreci işletmeye devam etmiştir.
* Mahkemenin mevcut dökümansal boyutu onbini geçen segbis sayfa çözümü, duruşma zabıtları, yüzlerce sayfa gelen evrak ile yüzlerce klasörü bulan dosyamızda UYAP sistemince öngörülen makul yargılama süreci dahi bu takvime, mahkeme tarafından hazırlanmadığını gördüğümüz üzere siyasi süreçlere hizmete dönüşen bir takvimle yargılama yapılıyor olduğu önemsiz bir ayrıntı gibi algılanmıştır.
* Usul ve esasa dair tüm talep ve itirazlar yargılamanın usulü güvenliğini açıkça ihlal edecek şekilde sistematik olarak reddedilmiştir.
* Dosyanın siyasi bir sürece hizmet ettiği, görünür olacak şekilde usulü öncelikler ve yargılama ilke ve esasları yerle bir edilmiş yeni bir usul yasası ihdas edilmiştir.
* Müvekkillerin savunmaları bitmeden müşteki ve tanık beyanları alınmış, henüz hiç sorgusuna geçilmemiş veya kısmen sorgusu yapılmış ondan fazla yargılanan bulunmasına rağmen mahkeme heyeti ısrarla delil değerlendirme işlemine başlamış tanık ve müşteki dinlemeye geçerek 5271 sayılı Yasanın amir hükümlerine 216 ilgili diğer hükümlerine aykırı hareket etmiştir.
* Yargılama devam ederken dosya heyeti başkanı Bahtiyar Çolak’ın nin yasa dışı bir örgüt üyesi olduğu ve haklarında açılan dava içeriğinden de bir kısım siyasetçilerle iktidar ortakları ve bakanları ile ilişkileri ve bağlantıları dosyaları iddianamelerine yansımış ve dosyamızda mahkemeniz devam heyeti ile konu yargılama sürecinde gizlenmeye çalışılarak, izinli olduğu Covit 19 sebebi ile duruşmada olmadığı şeklinde gerçek dışı beyanlar ve izahatlar yapılarak gizlenmeye çalışılmış ancak vehameti sebebi ile basına ve kamuoyuna yansıyan dosya içeriği ile haberdar olduğumuz bu süreçten sonra görevden alınmıştır.
* Suç bağlantısı olan yargıçların da içerisinde olduğu heyetçe kabul edilen iddianameye ve işlemlere karşı yapılan itirazlar da yeni atanan heyetinizce ret edilmiş, dosya aynı şekli ile devralınıp kaldığı yerden aynı tutumla sürdürülmektedir. Suç bağlantıları ortada olan bir yargıcın dahil olduğu ve güvenilirliği açıkça müvekkiller lehine değişen dosya durumu ve yeni süreci katiyetle dikkate alınmamış ve yargılama, üzerindeki bu açık şaibelerle kaldığı yerden mahkemenizce itirazlarımıza rağmen sürdürülmüştür. Bu konuda bir değerlendirme dahi yapılmamış yine bu itirazlar da ret edilmiştir.
* Dosyanın en başından beri dosyanın tüm müdahil kesimleri, istek ve iradeleri dışında oluşturulan bir dosyaya dahil edildiklerini ayrı ayrı her dinlenen müşteki tarafından tek tek izah edilmiştir. Dosyamızla müvekkillerle hiçbir hukuki bağlantı ve irtibat kurulamayacağı halde dosyamızla irtibatlı dosyalar ve müştekiler olarak rızaları ve bilgileri dışında bir kurgu ve senaryo kapsamında müşteki olarak dosyamıza dahil edilmişlerdir. Hiç biri dosyamız sanıkları olan müvekkilleri müştekisi oldukları dosyalarda sorumlu olarak izah ve tarif etmemişler ve şikayetçi de olmamışlardır.
* Dosyaya mağdur olarak dosyaya dahil edilen ve beyanı dinlenenlerden hiç biri yargılanan siyasetçilerden doğrudan şikayetçi olmadıklarını beyan etmişlerdir.
* Devletin tüm dava ehliyeti bulunan kurumları dosyamıza müdahil kurum olarak dahil edilmişlerdir. Dosyamız yargılama süreci içerisinde Diyanet işleri başkanlığı tarafından mahkemenize sunulan hukuki ve ahlaki olarak sorgulanacak tanım ve izahatlarla açıkça tarafgirlik duygusu ile kötücül ayrımcı, ırkçı, açıkça görevi kötüye kullanma, halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama ile nefret ve ayrımcılık içeren söylemlerle bu sürece dahiliyet amaçlarını pekiştirmişlerdir. Bu söylemler bu yargılama eliyle oluşturulan tablonun ve siyasi yargılama yapmanın açık sonuçlarından sadece bir tanesidir. Yargılamanın güvenilirliğini açıkça tehdit eden bu dahiliyetler mahkemenizce müdahil olabilmek için zarar gören olma gerçeklikleri dahi araştırılmadan bu konuda hiçbir değerlendirme yapılmadan kabul edilmiştir. Devletin tüm tüzel kişiliğe sahip olan kurum ve kuruluşları ile Cumhuriyetin 2. Yüzyılına başlangıç olan ve ülkemizin demokratik eşitlikçi legal siyasi mücadelesini ve kürt siyasetçileri hedef alan bir yargılamaya doğru evrilmiştir.
* Davanın selahiyeti ile ilgili olarak mahkemenin etkin ve tarafsız bir kovuşturma yapmasını sağlamakla görevli olan ve bağımsız ve tarafsız mahkemelerin yardımcı birimlerinden olan kolluk birimlerinin amiri konumundaki İçişleri Bakanlığı da dosyanın müşteki müdahil kurumları arasında yerini almıştır.
* Yargılamanın bu aşamasından sonra en başından kurgunun oluşturulduğu gizli tanıklarla bir sonuca ulaşılmaya çalışılmış ve mahkeme huzurunda dinlenen gizli ve açık tanıklar avukatlar tarafından da sorular sorulmak sureti ile beyanları alındığında çelişkili ve gerçekdışı beyanlarının varlığı kayıtlara geçmekle dosyanın hukuki olmayan yasal tüm gereklilikleri yok sayan yönünü gözler önüne sermiştir.
* Tanık olarak dosyada ismi geçen kişiler ile ilgili açıkça vaadlerde bulunulduğu ve kendilerini kurtarma çabası içerisinde olağan hayatın tüm gerçekliğine aykırı bir fotoğraf da dosya içerisinde yargılamanın asıl delili olarak önümüze mahkemenizce sunulmuştur. Hazırlık aşamasındaki bu usulsüzlük de elbette daha sonradan dosyayı devralan heyetinizce görmezden gelinmiş ve kanunda açıkça tarifi yapılan teşhis yöntem ve usulleri yok sayılmış, yüzleri zoomlanarak, kıyafet renkleri belirtilerek teşhis yaptırılıyormuş görüntüsü içerisinde tanıklara teşhis değil, teşhir edilmeleri gözlerimiz önünde tüm yasal ve usulü itirazlarımıza rağmen mahkemenizce yaptırılmış ve mütalaada da söz konusu isnatlara ve her aşamada tutukluluk devamlarına dayanak yapılmıştır.
* Usulsüzlüğün gizlenemez olduğu bu aşamadan sonra zaten gizli olan tanıklar mahkeme tarafından ayrıca savunma avukatlarının olmadığı bir zamanda soru sorma olanak ve imkanı ile beyanlarının doğruluğu denetlenmeden beyanları mahkemece gizli bir şekilde alınmakla hükme asas deliller oluşturulmaya çalışılmış ve tüm itirazlarımıza rağmen mahkeme bu tutumundan da vazgeçmemiştir. Tanıklara soru sorma hakkımız dahi mahkemece engellenmiştir.
* Mahkemenin bu tutumuna rağmen her bir gizli tanığın beyanı da birbirinden farklı ve gerçek dışı kurgulanmış beyanlar oldukları sabit olmasına rağmen tutukluluk devamı gerekçesi yapılmaya devam edilmiştir.
* Yargılanan siyasetçilerin farklı illerde yargılandıkları dosyalar beraat ile sonuçlananlar dahi dosya içerisine getirtilmiş ve tutukluluk devamı gerekçesi yapılmaya da halen devam edilmektedir. Bu şekilde lehe olan yargılama sonuçları dahi mahkemece aleyhe bir sunumla ve oluşturulan aleyhe algı görseline hizmet edecek şekilde dosya içerisine alınmıştır.
* Savunma avukatlarına bize karşı yargılama süreci içerisinde kolluk marifetiyle defaten savunma hakkını engelleyici müdahaleler gerçekleştirilmiştir. Dosyamız tutuklu sanığı demans hastası Aysel Tuğluk’un savunmasının alınmasının imkansızlığı gözle görülür şekilde bariz olmasına rağmen ısrarla savunması alınmaya çalışılmıştır. Hukuki öncelikler yanında insani öncelikler de yok sayılmıştır. Ciddi sağlık sorunları yaşayan Ali Ürküt’ün tahliyesi yönündeki talepler de gerekçe dahi sunulmadan ret edilmiştir.
* Bu kadar usulsüzlük karşısında yapılan tüm reddi hakim talepleri de hiçbir gerekçe olmaksızın mahkemenizce ret edilmiştir. Mahkeme heyeti olarak biz müdafilerin müdafilik faaliyetlerini yapma imkânını ortadan kaldıracak uygulamalar yaratan ve yargılananların savunma hakkını kısıtlayan Mahkeme Başkanı ve heyeti hakkında yapılan hiçbir şikayet ve reddi hakim kapsamındaki beyan ve talepleri bu aşamaya kadar hiçbir şekilde dikkate alınmamıştır. Sanki bu iş ve işlemleri yapanlar başka bir mahkeme imiş gibi açıkça görmezden gelinmiştir.
* Yargılanan müvekkillerin onlarca klasörü aşmış ve her duruşmada yüzlerce sayfa eklenerek artan talimat evrakı, ekler ve zabıtlarla hacimlenen dosyaya günde 3 saatlik bir sürede çalışmaları ve gelinen aşamada duruşmaların uzun bir süre 2 hafta sürmesi ve duruşma aralarında yalnızca 2 hafta olması nedeniyle, müvekkiller tüm günlerini adliye nezareti ve duruşma salonunda geçirmiş, cezaevine dönüşte ise pandemi koşullarından devam eden ve kalıcılaşan haklarından mahrum bırakılmış, ayrıca yine duruşma trafikleri nedeniyle spor, sosyal alan ve aile görüşü gibi önemli insani ihtiyaçlardan da tüm periyotlarda yararlanamamışlardır. Yargılama süreci tutuklu yargılananlar için bir işkenceye dönüşmüş, cezaevi geliş- gidiş ve aralarda meydana gelen uygulamalar kötü muamele halini almış ve savunma hazırlama şansları için olanaklar oluşturulmamıştır. Süreç bu şekli ile bile çok vahimken müvekkiller açısından sorguları yapılmaksızın dosya mütalaya sevkedilerek dönemsel olarak bir siyasi grubun çıkarına hizmet edecek şekilde, seçim meydanlarına malzeme yetiştirme çabası ile bir mütala hazırlanmıştır.
* Kapsamı bu kadar geniş olan ve nerdeyse tüm ceza kanunu sevk maddelerini ve onlarca şehirde olduğu iddia edilen olay ve vakayı yıllara yayılan tüm siyasi faaliyetleri, söz, söylem eylemleri bir araya getirip, 108 sanıktan oluşan bir dosyada sağlıklı bir yargılama yapılması adına savunma açısından olduğu kadar mahkeme için de daha geniş sürelere ihtiyaç duyulmaktadır. Aksi bir ihtimal, göstermelik ve gerçeğe ulaşma dışındaki amaçlarla, sonucu öncesinden belli olan bir yargılama yapıldığı ve adaletin tesisi dışında bir amaca yönelindiği iddiasını doğrulayacaktır. Mahkemenin tarafsız ve bağımsızlığının zorunluluğu yargılamanın en başından beri bir çok pratiğiyle bu şekilde gözler önüne serilmiştir. Mahkeme aşamalarında mahkemenin ve hakimlerin tarafsızlık ve bağımsızlıkları ile ilgili beyanda bulunmuş olmakla ve tekrara girmemek adına bu hususa sadece değinmek gerekliliği duyuyoruz.
* Müvekkiller, 5237 sayılı Yasada bulunan en ağır suç isnatları ile ve binlerce yıl hapis istemiyle yargılanmaktadır. Bu suçların yargılamasının yapıldığı sahnede; devlet mekanizmasının, kolluk ve kamu gücünün tüm imkânlarından katılan profiline de yansıdığı üzere istifade eden iddia makamının karşısında elinde hiçbir imkan bulunmayan müvekkiller bulunmaktadır. Silahların eşitliği ilkesi açıkça ihlal edilmektedir.
* Çelişmeli yargılama ilkesi ceza yargılaması bakımından, tanıklar ve diğer delillerin sanığın hazır bulunduğu duruşmada tartışılmasını da kapsamaktadır. Dosyanın tamamına hâkim olmak ve bunlar hakkında yorum yapmak, mahkeme heyetinin duruşmalardaki tutum ve davranışıyla birlikte fiziki olarak da imkânsız kılınmıştır. Savunma hazırlama olanakları dahi defalarca engellenmiştir.
* Sanığın gerekli kolaylıklara sahip olma hakkı AİHM tarafından; sanığa isnat edilen suç hakkında savunmasını uygun bir biçimde hazırlama ve savunmasında kullandığı delil ve dayanakları bir sınırlamaya uğramaksızın mahkeme önünde sunma imkânı tanınması olarak ifade edilmektedir. Hiçbir mahkemenin insafına bırakılamayacak bir hak kullanımı iken mahkemeniz keyfiyeti yine en başından beri karşımıza çıkarılmıştır.
* Duruşma sırasında hızlıca tefhim edilen tutukluluk devam gerekçelerini inceleyebilmesi mümkün olmayan müvekkiller ve müdafiler açısından 7 günlük itiraz süresinde duruşma tutanağı da tebliğ edilmediğinden itiraz haklarını kullanamaz hale getirilmişlerdir. Mahkemenin bir çok iş ve işlemi gibi bir çok hak kullanımı ve yasal zorunluluk için sadece şekli olarak yasaya uygunluk görüntüsü oluşturulmaya çalışılmış, İtirazlar fiili olarak şekli olmaktan öteye geçmeyen bir formaliteye dönüştürülmüştür.
* Kanunda öngörülen üst tutukluluk süreleri keyfiyet ötesi bir surette aşılmış ve müvekkiller için cezalandırma amacına dönüşmüştür tutuklamalar. Buna rağmen yasal sınırları açıkça belirtilmiş olan azami tutukluluk süresi hususundaki itirazımız cümlemiz dahi bitmeden mikrofonumuz mahkemenizce kapatılmak sureti ile dosyamıza özgü özel bir hak ihlali örneği daha sergilendi.
* Kişi hürriyeti ve güvenliği, Anayasamızda güvence altına alınmıştır. Buna göre herkes kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir. Anayasa’nın 19/1.?maddesine bu husus genel bir ilke olarak konulmuştur. Kişi hürriyetinin sınırlandırılabileceği durumlar ise sınırlı olarak sayılmıştır. Sınırlı olarak sayılan durumlardan bir tanesi de tutuklama tedbiridir. Ancak bu istisnai durumun aksine mahkemenizce sergilenen keyfiyet en başından beri dosyamızda her tutukluluk değerlendirmede karşımıza çıkmıştır.
* Dolayısıyla Anayasa’nın 19. Maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ancak yine Anayasa kapsamında (madde 13 ve madde 19) kısıtlanabilir. BU temelde AİHM 20 Kasım 2018 ve 22 Aralık 2020 tarihli Büyük Daire Demirtaş ve Yüksekdağ kararları dahi mahkemenizce dikkate alınmamış ve sekiz yıla yaklaşan tutuklulukla kobane kumpas davası olan bu dava tarihte kanunun yok sayıldığı bir utanç dosyası olarak yerini alacaktır.
* Yasama sorumsuzluğu ve yasama dokunulmazlıkları yok sayılmış ve müvekkillerin yürüttükleri hem siyasi hem de yasama faaliyetleri suç olarak tarif edilmiştir.
* Dosya içerisinde unutulan kumpas belgelerinde hukukun araçsallaştırılarak, hakikatin nasıl tersyüz edilerek, bir siyasi sürece ve siyasi zümreye hizmete zorlandığının kanıtları ile bir yargılama yapıldığına inanmamız bekleniyor. Siyasetçilerin seçim meydanlarında kurdukları sözlerden hiç bahsetmiyorum bile. Karar elbetteki siyasi bir karar olacak ve bu karar ile bir rant devşirmeye çalışan bir güruhun varlığını da elbette ki bilmekteyiz."
Özbingöl, daha sonra müvekkili Sebahat Tuncel'in mahkemede okunmasını istediği mesajı okudu.
TAHLİYE TALEBİ
Avukat Faik Özgür Erol, eksik evrakların incelenmesi için bugün esasa dair karar verilmemesini ve müvekkillerinin tahliyesine karar verilmesini talep etti. Erol, “Maktullerin gerçek faillerinin kimler olduğunu emniyet de iddia makamı da yapmadı. Bunu biz yaptık. Getirip önünüze koyduk. Siz de aynı gün kurduğunuz ara kararla ‘dava dışı kişilerle ilgili talepleri kabul etmiyoruz’ dediniz. Kobanê olaylarının paramiliter güçler olduğunu gösterdik. Dargeçit ve Diyarbakır’da Hizbullahçıların, Adana’da DAİŞ’lilerin işlediği cinayetleri gösterdik. Ancak bu yargılama kendi hakikatini üretme kabiliyetinden dahi yoksundur. Hakikat o kadar basit değildir, her zaman bir bedeli vardır. Bu davanın tamamı içerisinde hakikate en yakın olanlar yargılanan arkadaşlarımızdır" dedi.
SÜRE TALEBİNE RET
Ayla Akat Ata'nın avukatı, dosyaya eklenen evraklara dair beyanda bulunmak için süre verilmesi yönünde talepte bulundu. Mahkeme heyeti, talebi reddetti. Mahkeme, tahliye talebine dair kararın ise hükümle birlikte verileceğini kaydetti.
ALTINÖRS: SOKAĞA ÇAĞRI DEMOKRATİK BİR HAKTIR
Tutsak siyasetçi Alp Altınörs, şunları söyledi: "Türkiye siyasetinin köşe taşları bugün bu davada çıkacak kararla belirlenecek. Bizler DAİŞ’in soykırım yapamamış olmasının bedelini ödüyoruz. Bugün bir hüküm açıklanacak. Bizler medya gücü altında peşinen suçlu ilan edildiğimiz ve yalnızlaştırıldığımız zorlu bir kumpas sürecini yaşadık. Bu denli çok dostumuzu yanımızda görmek bizim için bir mutluluk. Bizim etrafımızda siyasi iktidar tarafından buzdan bir duvar örüldü. Bu dava lanetli bir dava muamelesi gördü. Adeta nefesimizle topluma, kamuoyuna burada uğradığımız zulmü ve haksızlığı anlatmaya çalıştık. Bir tweet bizim 4 yılımızı hapsolarak geçirmemize neden oldu. Bu tweet soykırıma karşı atılmış bir tweetti. Mahkeme salonunu dolduran sizler bugün çıkacak kararı kamuoyuna taşıyacaksınız.
Bugün karar açıklanacak ancak bu karar açıklanırken akılda kalması için beş temel hususu dile getirmek istiyorum;
* Bu bir tweet davasıdır. Sanıklara atfedilen yeganen fiil DAİŞ’e karşı çağrı yapmaktır. Bir tweetten müebbet hapis çıkarmaya çalışan kumpas davasıdır.
* Suçlanan tweetin hiç bir suç unsuru içermediğine dair iki ayrı AİHM kararı vardır; Demirtaş kararı ve Figen Yüksekdağ kararı.
* Bizlerin her birimizin bu dosyada sanık olma sebebi; HDP MYK üyesi olmak MYK adına açıklama yayınlamak gibi yasal ve siyasi faaliyetlerimizdir. Bu HDP’nin ve faaliyetlerinin suç gösterildiği bir kumpas davasıdır.
* Sokağa çağrı yapmak demokratik bir haktır.
* Dava HDP kapatma davasının alt yapısını hazırlamak için bir yargı tacizidir ve bunun böyle olduğu AİHM tarafından tescil edilmiştir.
SÖZÜMÜZDEN, ÇAĞRIMIZDAN DÖNMEYİZ
Kobanê kumpas davasında son sözümdür. Sözdür söylenmiştir. Tarihin önündedir, çağrıdır söylenmiştir. Sözümüzden çağrımızdan dönmeyiz. Kalemle yazılanı balta ile kesemezsiniz. Halkların dayanışmasını yargılayamazsınız. Milyonların yazdığı bir tarihi mahkeme salonlarında yalancı tanıklar ve kumpas davalarla tersine çeviremezsiniz. Bizim çağrımız sivildir ve demokratik soykırımı önlemek amaçlıdır. AİHM’in iki ayrı kararıyla bunlar tescil edilmiştir. Size düşen bu davayı düşürmenizdir.
Demokratik bir şekilde sokağa çağrı yapmak suç değildir. HDP’ye üye olmak MYK toplantılarına katılmak da suç değildir. Bunların tümü Anayasa güvencesi altında olan haklardır. Ortada suç yoktur ama ortada yatılan 4 yıllık hapis vardır. Bizler haklarımızın nezdinden çoktan beraat ettik sizden de beraatimizi talep ediyoruz."
'ŞİDDET ÇAĞRISI YOKTU'
SESBİS ile duruşmaya katılan Altan Tan ise atılı suçlamaları kabul etmezken, hakkındaki adli kontrol tedbirinin kaldırılmasını istedi. Tan, “6 Ekim günü HDP Ankara’da toplandı. Hem PM hem MYK üyesiydim. IŞİD’in Kobanê’ye saldırmasının halkımız tarafından demokratik yollarla protesto etmesi hepimizin ortak görüşüydü. Bu ortak görüşte şiddet yoktu. Bu konuda hiçbir çağrı olmadı” dedi.
Tutsak siyasetçi Günay Kubilay, “3 yıl boyunca MYK’nın yaptığı 3 satırlık tweet için 300 sayfalık savunma yaptım. Ben bunun yeterli olduğunu düşünüyorum. Salondaki herkese teşekkür ediyorum” dedi.
'HİÇBİR SUÇ BİZE AİT DEĞİLDİR'
Kobanê Davası’nın Kürt sorununun demokratik çözümünün ortadan kaldırılmasına dönük bir dava olduğunu belirten tutuksuz yargılanan Beyza Üstün, “Savunmalarımızı teslim ettik. Bütün hususların ne kadar geçersiz olduğunu size sunduk. Bu dava insanlığın bütün normlarına aykırıdır. Hiçbir suç bize ait değildir. Bu siyasi bir müdahaledir. Bu müdahaleye adalet de ortak edilmeye çalışılmaktadır. Tüm arkadaşlarımız adına beratımızı talep ediyorum” diye konuştu.
“Bu muazzam dayanışma ülkenin üzerindeki karanlığı dağıtmak için bizlere umut veriyor” diyen tutsak siyasetçi İsmail Şengül, “Burada bulunmamızın en önemli nedeni HDP MYK’sinde bir dönem görev almamış olmamızdır. İddianamenin her satırında HDP’li olmak HDP MYK üyesi olmak bir suç isnadı olarak gösterilmiştir. Türkiye’de bir siyasi partide görev almanın suçlama konusu yapılması Türkiye tarihinde bu kadar rahat suçlama yapıldığına tanıklık yapmadık. Bu davada verilecek karar önemli bir karar. Aynı zamanda Türkiye uluslararası ilişkilerine de yön tayin edecek bir karar olacak. Yine Türkiye’nin bundan sonraki gidişatını da belirleyecek. Tweet şiddet içermiyor. Başından sonuna bu davada siyasi saiklerle bir yargılama yürütülmüştür. Benim de temel yargılama nedenim siyasi çerçeveye oturtulan siyasi isnatlarla ilgilidir. AİHM suçlama konusu yapılan konuların düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında olduğuna karar vermiştir. Mahkemeniz bu kararlara uymadığı taktirde süreç başka bir yere gidecektir" ifadelerini kullandı.
Mahkeme heyeti duruşmaya 14.30’a kadar ara verdi.