İSTANBUL- Cumartesi Anneleri, 1994’te gözaltına alınan Halil Alpsoy ve Kasım Alpsoy için adalet istedi. Eşi Kasım Alpsoy'un mezarı olmadığını söyleyen Leyla Alpsoy, "Yaşadığım sürece bunun hesabını soracağım" dedi.
Cumartesi Anneleri/ İnsanları, gözaltında kaybedilen ve katledilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle 998’inci kez Galatasaray Meydanı’nda bir araya geldi. Hak savunucularının da destek verdiği eylemde, ellerinde karanfiller ve kayıpların fotoğraflarını taşıyan Cumartesi Anneleri/İnsanları, bu haftaki açıklamalarında 1994 yılında farklı şehirlerde polisler tarafından gözaltına ve kendilerinden bir daha haber alınamayan Halil Alpsoy ve Kasım Alpsoy kuzenlerin akıbeti soruldu.
Eylemde Anneler Günü dolayısıyla çocuklarını arama mücadelesi verirken yaşamını yitiren Cemil Kırbayır’ın annesi Berfo Kırbayır, Hayrettin Eren’in annesi Elmas Eren ile Üzeyir Kurt’un annesi Koçeri Kurt, Veysel Güney’in annesi Zeynep Güney, Hüseyin Morsümbül’ün annesi Fatma Morsümbül, Zeki Altunbaş’ın annesi Cevriye Altunbaş, Nazım Babaoğlu’nun annesi Makbule Babaoğlu, Süleyman Cihan’ın annesi Şahsenem Cihan, Hüsamettin Yaman’ın annesi Saffet Yaman’ın fotoğrafları da taşındı.
Bu haftaki basın açıklamasını İHD İstanbul Şubesi Kayıplar Komisyonu'nu üyesi Sebla Arcan okudu.
Halil Alpsoy’un (37) 12 Mayıs 1994’te gece yarısı misafirlikten evinde döndüğü sırada polisler tarafından gözaltına alındığını belirten Arcan, “Eşi Fikriye Alpsoy itiraz edip bağırıp yardım istediğinde, kimliklerini gösteren polisler, ‘Merak etme, karakola kadar götürüyoruz. Yarım saat sonra gelir’ dediler. Beyaz Toros araçla götürülen Halil Alpsoy bir daha evine dönemedi” dedi.
‘ELİNDEKİ İZDEN TEŞHİS EDİLEBİLDİ’
Gözaltına alındıktan 18 gün sonra Alpsoy’un cenazesinin Kırıkkale’de ormanlık alanda bulunduğunu hatırlatan Arcan, cenazenin işkence sonucu tanınmaz hale geldiğini söyledi. Arcan “Üzerinde kimliğini belirlemeye yarayacak hiçbir şey yoktu. Halil’in gözaltındayken ceketinin astarına gizlice yazdığı anlaşılan evinin telefon numarası, onun cansız bedeninin bulunmasını sağlamıştı. Kardeşleri, tanınmaz hale gelmiş Halil’i, elindeki çocukluktan kalma izden teşhis edebildi” ifadelerini kullandı.
‘1 HAFTA SONRASINDA KUZENİ DE GÖZALTINA ALINDI’
Alpsoy’un gözaltına alınmasının bir hafta sonrasında ise Adana’nın Seyhan ilçesinde yaşayan kuzeni Kasım Alpsoy’un da polisler tarafından gözaltına alındığını söyleyen Arcan, süreci şöyle aktardı: “18 Mayıs 1994 günü sabaha karşı polisler, amcasının oğlu Kasım Alpsoy’un Adana’daki evine baskın yaptı. Uzun menzilli silah taşıyan çelik yelekli, maskeli polisler, 30 yaşındaki Kasım Alpsoy’u gözaltına aldı. Seyhan İlçe Jandarma Komutanlığı’na götürülen Alpsoy, burada içinde istihbaratçıların da bulunduğu bir ekip tarafından sorgulandı. Gözaltına alındığı günün akşamı Kasım Alpsoy’u serbest bırakıp kimliğine el koydular. ‘Yarın gel. Kimliğini al’ dediler. Eve döndüğünde işkenceden perişan haldeydi. Ertesi gün, kimliğini almak üzere bir akrabasıyla birlikte Seyhan İlçe Jandarma Komutanlığı’na gitti. Akrabası tüm gün kapıda bekledi, ancak Kasım Alpsoy girdiği o binadan bir daha çıkamadı. Ailelerinin tüm girişimlerine rağmen 30 yıldır devletin yetkili makamları onların akıbetlerini açığa çıkaracak, sorumluları tespit ederek, cezalandırılmalarını sağlayacak araştırma ve soruşturmalar yapmadı.”
‘ADALET İSTEMEYEKTEN VAZGEÇEMEYECEĞİZ’
Halil ve Kasım Alpsoy’un katledilmesine ilişkin yetkililerin etkin bir soruşturma yürütülmesi çağrısında bulunan Arcan, “Kaç yıl geçerse geçsin Halil ve Kasım Alpsoy için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz” dedi.
‘YAŞADIĞIMIZ SÜRECE HESABINI SORACAĞIM’
Açıklamanın ardından söz alan Kasım Alpsoy’un eşi Leyla Alpsoy, eşinin hala bir mezarı bile olmadığını vurgulayarak, şunları söyledi: “Eşimin suçu varsa yargılansaydı. Beş çocuğum var halen soruyorlar, babamız nerede? Ben onlara ne yanıt vereyim, bilmiyorum. Eşimin mezarı yok. Bayramlarda çiçek bırakacağımız bir mezarımız yok. Bizim suçumuz neydi? Ben yaşadığım sürece bunun hesabını soracağım. Ben ölsem de çocuklarım var. Neden bugün bu demirleri buraya koydular. Bu demirleri buradan çeksinler biz o meydanda oturalım. Ben ölene kadar eşimin hesabını soracağım.”