DÎLOK - Kimlik mücadelesinde sayısız kere gözaltına alınıp birçok kez işkenceye maruz kalan Mahmut Aycan, bugün kansere karşı mücadele veriyor. Aycan, "Yapabilseydim bugün de çalışmalara girerdim. Keşke biraz daha çalışsaydım diyorum hep” dedi.
Kürt kimliği ve siyasi fikirlerinden kaynaklı birçok kez gözaltına alındı, işkenceden geçirildi, tutuklandı. Ancak buna rağmen kimlik mücadelesinden vazgeçmedi. Mahmut Aycan, Riha’nın Pirsûs (Suruç) ilçesine bağlı Mizara Gir (Yatırtepe/ Tepeli Mizar) mahallesinde 1954 yılında dünyaya gelir, 12 Eylül 1980 darbesi öncesi kimlik mücadelesi vermeye başlar. 1977 yılında ilçede gözaltına alınır, tutuklanır ve 1979’da tahliye olur.
1980’de ise "PKK üyesi olmak" iddiasıyla gözaltına alınır. İşkence merkezlerinden birisi olan Riha'daki Cebeci İş Hanı'nın karşısındaki yapıda gözaltında tutulur. Serbest bırakılır, ancak 1982 ve 1984 yıllarında iki kez yeniden gözaltına alınır.
GÖZALTI SAYISINI HATIRLAMIYOR
1984 yılındaki gözaltı süreci 3 ay sürer: "Beni o zaman Amed'e götürmüşlerdi. Orada gözaltında tutuldum ve çeşitli işkencelere maruz kaldım. Sonra serbest kaldım. Bu süreçte yaz aylarında aralıklarla Yozgat ve Kırşehir'e şeker pancarı toplamaya gidiyorduk. Yozgat'a gittiğim süreçte de bir kaç kez gözaltına alındım. O kadar gözaltına alındım ki sayısını hatırlamıyorum."
Aycan'ın gözaltı serüveni bununla da son bulmadı. 1990 yılında yine gözaltına alındı ve 3 yıl cezaevinde kaldı. Gözaltıların tarihleri değişse de suçlama değişmedi; "örgüt üyesi olmak."
12 Eylül askeri darbesi sürecinde gözaltında yaşadığı işkencenin izlerini halen vücudunda taşıyan Aycan, yaşadığı baskı ve gözaltılara rağmen mücadeleden geri durmadı. 4 çocuğundan biri olan Mustafa Aycan'ı, PKK'ye katıldıktan sonra 2000 yılında çıkan bir çatışmada kaybetti. Aycan, bugün 3 çocuğuyla birlikte Dîlok'ta yaşıyor. Şu an kanser hastalığıyla mücadele eden Aycan, tek dert yandığı nokta "mücadelede az çalıştığını" düşünmesi.
İŞKENCEDEN GEÇİRİLDİ
Yaşamından "hep yokluk, işçilik ve mahkumiyet ile geçti" şeklinde söz eden Aycan, hikayesine dair şunları söyledi: "1990 yılında borçlarımız sebebiyle Suruç'u terk ederek, Osmaniye’ye göç etmek zorunda kaldık. O süreçte aramam çıktı, ben de Mersin'e gitmek zorunda kaldım. 1990 yılında Mersin'de gözaltına alındım. Tutuklanıp Diyarbakır'a götürdüler. 1993 senesine kadar Diyarbakır Cezaevi'nde tutuldum. Her seferinde işkence gördüm ama bir kez bile geri atmadım. Filistin askısından tutun kaba dayağa kadar birçok işkence gördüm."
HEP'TEN HDP'YE DEVAM EDEN MÜCADELE
Cezaevi sürecinde "ihanet" etmesi için yoğun şiddet gördüğünü söyleyen Aycan, "Bizim için arkadaşlık çok farklı manalara geliyordu. Birlikte aynı sofrada oturduğumuz, aynı çatı altında uyuduklarımıza ihanet etmemizi istiyorlardı. Hiçbirine ihanet etmedim. Çünkü özgür yarınları kuracağımıza inancımız vardı” dedi.
Tahliye olduğu 1993 yılında ailesiyle birlikte Dîlok’a yerleştiklerini aktaran Aycan, Halkın Emek Partisi'nden (HEP) Halkların Demokratik Partisi'ne (HDP) uzanan süreçte siyasi faaliyetlerden geri durmadığını anlattı. Bir süre Medeniyetler Beşiğinde Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma Dayanışma Birlik ve Kültür Derneği (MEBYA-DER) yöneticiliği yapan Aycan, "1 yıldır tedavi görüyorum. Kanserim ve bunun yanında pek çok rahatsızlığım mevcut. Yapabilseydim bugün de çalışmalara girerdim. Bu süreçte bir kez bile korkmadım. Köyümü terk etmeyi hiç istemedim. Sabah pamuk sularım, akşam çalışma yürütürdüm. Yaptıklarımdan hiçbir zaman pişman değilim, hep gururluyum. Sadece az çalıştığımı düşünüyorum, keşke biraz daha çalışsaydım diyorum hep” şeklinde konuştu.
MA / Ceylan Şahinli