İSTANBUL - Cezaevinde çıplak aramaya maruz kalan gazeteci Esra Solin Dal'ı ziyaret eden İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, her türlü eleştirinin yasak olduğu bir süreçten geçildiğini belirterek, muhalefete "muhalif seçiciliği" eleştirisinde bulundu.
Özgür Basın emekçilerine dönük baskılar devam ediyor. İstanbul merkezli operasyon kapsamında 23 Nisan’da yapılan ev baskınlarında 9 gazeteci gözaltına alındı. Gözaltına alınan gazetecilerden Mezopotamya Ajansı (MA) muhabirleri Mehmet Aslan ve Esra Solin Dal ile gazeteci Erdoğan Alayumat 26 Nisan'da “örgüt üyeliği" iddiasıyla tutuklandı. Gazetecilerin haber kaynaklarıyla yaptıkları görüşmeler ile haberleri suçlama konusu yapıldı. Gazetecilerden Esra Solin Dal, götürüldüğü Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi'nde çıplak aramaya maruz kaldı.
'2015 YILI SONRASI BASKI ARTTI'
Dal’ı ziyaret eden İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Eren Keskin, Özgür Basın çalışanlarına dönük baskıları değerlendirdi. Gazetecilerin 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü arifesinde tutuklandığına dikkati çeken Keskin, söz konusu günün Türkiye’de bir karşılığının olmadığını söyledi. Keskin, "Cumhuriyetten bu yana muhalif basın hiçbir zaman özgür olmadı. Eğer siz bu devletin resmi ideolojisine ve kırmızı çizgileri olan konularla ilgili muhalif görüş ileri sürüyorsanız hiçbir zaman özgür olamıyorsunuz. Bu nedenle bizim özgür basın dediğimiz muhalif basın, bu coğrafyada hiçbir zaman özgür olamadı” diye belirtti.
Türkiye’de ifade özgürlüğüne dönük baskının 2015 yılı sonrasında arttığını söyleyen Keskin, "Devlet, 1990'lı yıllarda farklı yöntemler kullanıyordu. Örneğin yok ediyordu, öldürüyordu, gözaltında kaybediyordu. Ama ifade özgürlüğü açısından kısmen bir rahatlık vardı. Ama şimdi yöntemler değişti. Şimdi tamamen ifade özgürlüğü engelleri ve fütursuzca tutuklama kararları veriliyor. Örneğin eskiden ceza alırdınız, cezanız kesinleşince cezaevine girerdiniz. Ama şu anda düşünceleri nedeniyle insanlar, özellikle basın mensupları ifade vermeye gittiklerinde gözaltına alınıp tutuklanıyorlar” dedi.
‘ELEŞTİRİNİN YASAK OLDUĞU BİR SÜREÇ YAŞIYORUZ’
Türkiye'nin taraf olduğu sözleşmeleri uygulamadığını kaydeden Keskin, "Ben gazeteci değilim ama her zaman vefa borcu hissettiğim Musa Anter'in gazetesi olan Özgür Gündem gazetesinde genel yayın yönetmeni hanesinde benim adım 3 yıl yazılı kaldı. Bu yüzden ben ve diğer arkadaşlarım ‘silahlı örgüt üyesi’ iddiasıyla ceza aldık. Bir gazetede genel yayın yönetmeni olduğunuz için ya da bir yazı yazdığınız için sizi ‘silahlı örgüt üyesi’ olarak kabul ediyorlar. Yine ‘örgüt propagandası yapmak’, ‘cumhurbaşkanına hakaret’ gibi suçlamalar oluyor. Özetle her türlü eleştirinin yasak olduğu bir süreç yaşıyoruz. Oysa bütün sorunları konuşarak çözebiliriz. Ama biz konuşamıyoruz. Sorun tam olarak burada” şeklinde konuştu.
MUHALEFETE ‘ÇİFTE STANDART’ ELEŞTİRİSİ
3 gazetecinin tutuklanmasının birçok medya organında yer almadığına dikkati çeken Keskin, ana muhalefet ve muhalif basının da “mağdur seçiciliği" yaptığını ifade etti. Keskin, "Ana muhalefet partisi sadece kendisine yakın kişilerin ifade özgürlükleriyle ilgileniyor. Ben muhalif olduğunu söyleyen hiçbir televizyonun, basın organının 3 gazeteci arkadaşımızın tutuklandığı haberini yaptığını görmedim. Sadece özgür basın geleneğine sahip olanlar haberler yaptı. Muhalefetin bu mağdur seçiciliğini de konuşmak zorundayız. Geçtiğimiz günlerde gazeteci Barış Terkoğlu 2 yıl ceza aldı. Tabi ki biz bu cezaya da karşıyız. Ama o bütün basında yer alırken, bizim tutuklanan 3 gazeteci arkadaşımız aynı basın organlarında yer almadı. Bu çifte standart bu devlete daha çok hak ihlal etme konusunda güç verir” ifadelerini kullandı.
GAZETECİ DAL’IN YAŞADIKLARI
Keskin, gazetecilerin hem emniyet hem de cezaevinde “kötü muameleye” maruz kaldığını aktardı. Gazeteci Dal ile 30 Nisan’da yaptığı görüşmeye değinen Keskin, "Kendisine suçlama olarak yönetilen tek şey yaptığı haberlerdir. Yaptığı haberler nedeniyle tutuklu bir gazeteciden söz ediyoruz. Dal, 4,5 adımlık bir hücrede tutuluyor. Kendisine yemek verilmemiş, sadece su ve akşamları bir ekmek verilmiş. Bunların hepsi hak ihlalidir. Bir an önce koğuşa geçmek istiyor. Cezaevlerinde İdare ve Gözlem Kurulu (İGK) var. Bu kontra bir yapıdır. İnfaz savıcısının bile görevinin üstünde bu kurulların görevleri var. Solin de koğuşa geçmek istiyor. Koğuşa geçerken İGK, ‘Ben şu örgüt mensubuyum, o yüzden şu koğuşa geçmek istiyorum’ demesini istemiş. Solin de ‘Ben neyden yargılanıyorsam oraya geçmek istiyorum. Örgüt üyesi değilim ve bunu imzalamayacağım’ demiş. Yani cezaevine girerken sana ‘örgüt üyesiyim’ demeyi söyletmeye çalışıyorlar. Bu tamamen yasa dışıdır. Bunlar demokratik bir hukuk sisteminde asla olmayacak kontra yöntemlerdir" şeklinde konuştu.
MA / Ömer İbrahimoğlu