İZMİR - AKP-MHP'nin savaş politikalarıyla iktidarını sürdürmeyi hedeflediğini söyleyen DEM Partili Musa Piroğlu, "Yerel seçimde sandıkta vurulan darbe devam ettirilmeli ve Erdoğan'ın istifasıyla sonuçlandırılmalı" dedi.
AKP - MHP iktidarı uyguladığı ekonomi ve siyasi politikalarla Türkiye'yi çoklu krizin içine soktu. Enflasyon son yılların en yüksek düzeyine çıktı, hayat pahalılığı arttı, temel tüketim maddelerine yapılan fahiş zamlar alım gücünü düşürdü. Yaşanan çoklu kriz sonucunda 31 Mart yerel seçimlerinde iktidar bloğu ciddi oranda oy kaybı yaşarken, büyükşehirlerin neredeyse tamamında elindeki belediyeleri kaybetti. Seçimin hemen ardından diplomatik görüşme trafiğini hızlandıran iktidar ise çözümü yine savaş ve kemer sıkma politikalarında buldu. Federe Kürdistan Bölgesi ile Kuzey ve Doğu Suriye'ye yönelik saldırı girişimleri ile halklara yoksulluk politikaları aynı anda devreye sokuldu.
'SEÇİMLER İKTİDAR İÇİN YIKICI OLDU'
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Parti Meclisi üyesi Musa Piroğlu ile savaş politikaları, yoksulluk ve muhalefetin bunlara karşı alması gereken tavrı konuştuk. İktidar bloğunun son seçim sonuçlarını kabullenmediği için savaş konseptine sarıldığını kaydeden Piroğlu, AKP'nin savaş üzerinden MHP ve Ergenekon ekibiyle yan yana geldiğini anımsattı.
Piroğlu, "Bu yüzden son seçim sonuçları iktidar için yıkıcı bir rol oynadı. Çünkü bu çeşit iktidarlar meşruiyetlerini seçimden alırlar. 22 yılda 18 tane sandık kuruldu ve bu seçim bitmeden Anayasa sandığı tartışmaları başlamış durumda. Sürekli sandık ve buradan sağladığı çoğunluk üzerinden meşruluğunu sağlayan, sandığı halka karşı baskının zemini olarak kullanan bir iktidar yapısıyla yüz yüzeyiz. Türkiye ve Macaristan gibi ülkelerde sandık halkın iradesini çalmanın bir aracına dönüştü. İktidar seçimi kaybettiği belli olduğu andan itibaren Kürt ve Türk halkları arasında yaşanan bir araya gelişi parçalayacak, şoven duyguları güçlendirecek bir savaşı yükseltmek istedi. Benzerini Netanyahu da yapıyor" dedi.
'AKP SINIFSAL BİR TAVIR ALIYOR'
Savaş ile birlikte halkları büyük bir yoksulluk beklediğini aktaran Piroğlu, AKP'nin 22 yıl boyunca neoliberalizmin en amansız savunucusu olduğunun altını çizdi. AKP'nin ötekileştirilmiş Kürt ve Aleviler ile birlikte işçi sınıfına karşı çok sert bir düşmanlık politikası izlediğini ifade eden Piroğlu, "İşçi sınıfının tüm kazanılmış hakları ortadan kaldırıldı, kuralsız çalışma kural haline getirildi, sendikasızlık doruk yaptı ve iş cinayetlerinde dünya rekorları kırılır hale geldi. Bu iktidar aynı zamanda bir yağma koalisyonu olarak iş yaptı. Ülkenin yeraltı zenginlikleri, havası, suyu, tüm kaynakları yağmalandı. Bu yağmanın sonucu kaçınılmaz olarak halkın daha fazla yoksullaşması oldu. Bu bilinçli, politik ve sınıfsal bir tercihtir. Bu iktidar sermayenin çıkarlarını temsil etti. Sadece 5'li çete değil, tüm sermaye servetine servet ekledi. Halkın ulaştığı yoksulluk ise travmatik bir yere ulaştı. ‘Enflasyonu düşüreceğiz’ diye övülen kemer sıkma politikaları, yoksulluğu yaratan yağma ve talanın faturasının da yine yoksullara çıkarılacağını gösteriyor. Halkı daha fazla yoksullaştırarak bu krizden çıkmaya çabalıyorlar. Sessiz kalırsak bu böyle gidecek" diye belirtti.
'ERDOĞAN ALİYEV OLMAK İSTİYOR'
İktidar bloğunun tüm bu politikalarla kendisini kalıcı kılmak istediğini belirten Piroğlu, şunları söyledi: "Faşizmin kurumsallaşması’ kavramı uzunca bir süredir gündemde tutuluyor. Kişisel olarak bu kavramın altında durmuyorum. Çünkü faşizm bir devlet şeklidir. Faşist devletten söz ediyorsak, bunu ortaya çıkaran mücadeleleri ve kırılma noktalarını ortaya koymak gerekir. Aynı yerden baktığımızda ben bu iktidarın kurumsallaşma çabası içinde olduğunu düşünüyorum. Olağanüstü dönemden geçiyoruz. Bu zor aygıtlarının belirleyici hale geldiği, ideolojik aygıtların geri çekilmesi demektir. Yani sendikaların, mahkemelerin, meclisin zayıf hale düştüğü, polisin ve askerin daha belirleyici olmasıdır. Öyle bir dönemin içinden geçiyoruz ki medyanın kendisi baskı aygıtına dönmüş durumda. İnsanlar teşhir ediliyor, tecrit ediliyor ve tutuklanıyor. Mahkemeler ise tamamen bir baskı aygıtı olarak kullanılıyor, hukuk ortadan kalkmış durumda. Anayasa tartışması yapılırken, anayasanın kendisinin olmadığı bir dönemin içinden geçiyoruz. Erdoğan'ın kafasındakinin daha çok Aliyev benzeri bir diktatörlük kurmak olduğunu düşünüyorum. Bunun bütün altyapısını hazırladılar. Ama anayasal zeminlerini yaratmak zorundalar. Çünkü yüzde 50+1 bile onlar için tehlikeli bir süreç. Meclisin yapısı bile onlar için yeterli değil. Örneğin MHP ile araları bozulduğunda her şeyi kaybedecekler."
'İKTİDARI ZORA SOKAN ŞEY HALKIN POLİTİK TAVRIDIR'
Sol örgütlerin bu ilerleyişi durdurma noktasında geride olduğunu söyleyen Piroğlu, şöyle devam etti: "Tabanla ilişkinin zayıflaması, uluslararası ölçekte neoliberal politikaların hakim olması ve milliyetçi dalganın güçlenmesiyle beraber sol kendi özünden vazgeçmeye başladı. Devrimcilik, sosyalistlik sistemi devirmekten çıkarılıp, sistemin 'aşırılıklarını' törpüleme arayışına doğru iteklendi. Macaristan'dan Polonya'ya, Fransa'dan İtalya'ya kadar hemen her yerde bir faşisti engellemek için ondan daha az faşist birine yaslanarak yol yürümeye çalışıldı. Sosyalist hareket kendi sağından medet uman bir yere döndü. Eğer faşizmin kurumsallaşması ya da olağanüstü sürecin kalıcılaşmasından söz ediyorsak, gücümüzü birleştirmemiz gerekiyor. İktidar savaş üzerinden ülkenin kaderini çalmak istiyorsa buna karşı tek vücut Kürt halkıyla birlikte mücadele etmemiz gerekiyor. Evet, iktidar kaybetmeye mahkum. Ama biz kendiliğinden dağılacağını veya başka yönelimlere gireceğini beklemeye kalkacaksak büyük hayal kırıklıkları da bizi bekliyor. İktidarı zora sokan şey halkın politik tavrıdır. Yani yerel seçimde sandıkta vurulan darbe devam ettirilmeli ve Erdoğan'ın istifasıyla sonuçlandırılmalı."
MA / Tolga Güney