AMED - Panzerle katledilen Şahin Öner'in ölümüne dair dava, yarın yeniden görülmeye başlanacak. Davada olayın “trafik kazası” olarak değerlendirilmesine tepki gösteren Av. Yakup Güven, insan hakları ve hukuk örgütlerine dayanışma çağrısı yaptı.
Amed’in Yenişehir ilçesine bağlı Şehitlik Mahallesi’nde 10 Şubat 2013 tarihinde gerçekleşen bir eyleme dönük saldırı esnasında kullandığı zırhlı araçla çarptığı Şahin Öner’in (19) ölümüne neden olan polis Selahattin Korkmaz, 23 Kasım 2021’de "Bilinçli taksirle ölüme sebebiyet vermek” suçundan 4 yıl 5 ay 10 gün hapis cezasına çarptırıldı. Diyarbakır 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi'nin “Kasten öldürmek” suçundan yargılanan sanık polise “Bilinçli taksirle ölüme sebebiyet vermek”ten ceza vermesi kararı bir üst mahkemeye taşındı. Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi de olayı “basit trafik kazası” olarak değerlendirdi. Ancak olaya ilişkin düzenlenen raporlar arası çelişki nedeniyle verilen kararı “eksik incelemeden” bozdu.
İstinafın bozma kararı sonrası yarın yeniden Diyarbakır 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde sanık polisin yargılanmasına başlanacak. Ailenin avukatlarından İnsan Hakları Derneği (İHD) Amed Şubesi Yöneticisi Yakup Güven, davaya ilişkin konuştu.
MAHKEMENİN KARARI
Yerel mahkemenin yaşanan hak ihlalini “kasti bir eylemin sonucu” olarak değil “basit trafik kazası” olarak değerlendirdiğini hatırlatan Güven, “Verilen ceza da bu çerçevede verilmiştir. Ne yazık ki istinaf merciinin bozma kararı da benzer yorum getiren bir karar olmuştur. İstinaf kararında olay trafik kazası şeklinde değerlendirilmiş, raporlar arasındaki çelişkilerin giderilmesi talep edilmiştir. Bu değerlendirmeyi eksik bulduğumuzu tekrarlamak istiyoruz” dedi.
‘VALİLİK SORUŞTURMAYI ETKİLEDİ’
Öner’in, polis panzerinin çarparak yerde sürüklenmesiyle yaşamını yitirdiğini anımsatan Güven, “Polisler, Şahin’i görmelerine ve Şahin’in ellerini havaya kaldırarak ‘durun’ demesine rağmen hızlarını düşürmeden göğüs bölgesine çarpmış sonra da üzerinden araçla geçerek, aynı hızla ilerlemişlerdir. Bu aracın arkasından gelen diğer polis aracı ağır yaralı vaziyette olan Şahin’in önünde durmuş, kolluk personelleri daha sonra Şahin’i araca bindirerek karakola götürmüşlerdir. Olaydan hemen sonra henüz ayrıntılar ortaya çıkmadan bazı medya organlarında Diyarbakır Valiliği kaynak gösterilerek, bir göstericinin el yapımı patlayıcıyı polise atmak istediği sırada patlayıcının elinde patlaması sonucu yaşamını yitirdiği yönünde haberlere yer vermiştir. Oysa daha sonra ortaya çıkan raporlar ve tanık beyanları olayın bu şekilde cereyan etmediğini ortaya koymuştur. Valiliğin sıcağı sıcağına yapmış olduğu bu açıklamanın, olayı tarafsız bir biçimde soruşturma yükümlülüğü bulunan soruşturma makamı üzerinde etki oluşturduğuna, maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasının engellenmesine neden olduğu açıktır. İzah ettiğimiz üzere tanık beyanları, otopsi raporu, adli tıp ve uzman raporları, olayın hemen akabinde valilikçe yapılan açıklamada ileri sürülen iddiaları çürütmüştür. Yine olay anında 112'yi arayan bir yurttaşın, panzerin maktulü ezdiği, olay yerine gelen polislerin ise maktulü kaldırmadıkları, maktulü kurtarmaya dönük müdahalede bulunmadıkları şeklindeki görüşme kayıtları dosyada mevcuttur” diye belirtti.
‘DOSYAYA ETKİN KATILIM ENGELLENDİ’
Ağır yaralı haldeki Öner’i hastane yerine karakola götüren zırhlı araç sürücüsü ve diğer polisler hakkında açılan soruşturmada ise takipsizlik kararı verildiğini söyleyen Güven, şunları belirtti: “Yargılama aşamasında ise, görevi ihmalden insan öldürme ve delilleri karartma suçlarından yargılanması gereken polis memurları da tanık olarak dinlenmiştir. Bu tanıklar talimat duruşmalarıyla dinlendiğinden katılan vekilleri olarak soru sorma hakkımız engellenmiş, bu şekliyle duruşmaların doğrudanlığı ilkesi zedelenmiş ve katılan vekilleri olarak dosyaya etkin bir şekilde katılımımız engellenmiştir.”
YARGILAMAYA DAİR ŞÜPLELER
Başından itibaren etkin bir soruşturma yürütülmediğinin altını çizen Güven, İHD olarak yılardır mücadele ettikleri cezasızlık sisteminin bu davada da karşılarına çıktığını dile getirdi. Güven, “Failin kamu görevlisi olması soruşturma ve yargılamaları etkileyen en önemli etken olmaktadır. Bu sistem, hem bölgede yurttaşlara karşı bu türden ağır hak ihlalleri doğurmakta hem de failleri koruyarak ihlallerin önünün alınmasını engellemektedir. Bu tür yargılamalarda faillerin aleyhine olan deliller etkili bir biçimde toplanmamakta, deliller karartılmaya, bu olayda tanık olduğumuz üzere çoğu kez mülki amirler tarafından soruşturma makamı etki altına alınmaya çalışılmaktadır. Şahin Öner’in katledilmesine ilişkin olayda birden çok görgü ve bilgi sahibinin olması, 112 kayıtlarının olması, failler aleyhine inkâr edilemeyecek sabit delillerin bulunması soruşturma evresinin takipsizlikle sonuçlanmasına engel olmuştur. Zira faillerin kamu görevlisi olduğu bu tür yaşam hakkı ihlallerinde kovuşturma evresine geçildiğine nadiren şahit olmaktayız. Her ne kadar bu yaşam hakkı ihlaline ilişkin yürütülen soruşturmada iddianame hazırlanıp kovuşturma evresine geçilmiş olsa bile, yargılama aşamasının yürütülüş biçimi ile yerel mahkemece verilmiş olan karar, bizde adaletin sağlanmasına dönük bir çaba içerisinde olunmadığı kanaatini oluşturmaktadır. Zira verilmiş olan hüküm, fail hakkında ‘bilinçli taksirle ölüme sebebiyet verme’ suçundan kurulmuştur. Dosyadaki delil durumu, tarafsız tanık beyanları, delilleri karartma çabaları bir bütünen değerlendirildiğinde olayın ‘kasten öldürme’ suçu olduğu görülecektir. Bilerek, isteyerek ve öngörerek Şahin Öner’i zırhlı araçla ezen kamu görevlisi hakkında ‘bilinçli taksir’ hükümlerine göre ceza verilmiş olması; kararın tarafsız, adil ve hakkaniyetli olduğu konusunda derin şüpheler barındırmaktadır” ifadelerini kullandı.
DAYANIŞMA ÇAĞRISI
Sanığın “kasten öldürmek” suçundan cezalandırılması gerektiğine dikkati çeken Güven, sözlerini şöyle noktaladı: “Yıllardır tanık olduğumuz cezasızlık zırhıyla cezadan kurtulmaya/kurtarılmaya çalışılan bir kolluk görevlisiyle beraber bu cezasızlık sisteminin kendisinin de kamu vicdanında yargılandığı, mahkum edilmesi gerektiği bir yargılama olduğu fikrindeyiz. Bölgemizde yaşam hakkı ihlali başta olmak üzere ağır hak ihlallerinin bir daha meydana gelmemesi adına 30 Nisan tarihindeki duruşmanın hak savunucuları, sivil toplum örgütleri ve demokratik kamuoyu tarafından güçlü bir dayanışmayla takip edilmesinin çok önemli olduğunu ifade etmek istiyoruz.”