RIHA - 20 yaşında girdiği cezaevinden 50 yaşında çıkan hasta tutsak Cebrail Vural, “Özgür, eşit bir yaşamda Kürtlerin bir olması gibi bir hayalimiz var. Bu hayaller öyle imkansız, gerçekleşmeyecek hayaller değil. Bu açıdan sonuna kadar mücadelem devam edecek” dedi.
İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) son verilerine göre, cezaevlerinde 651’i ağır olmak üzere, bin 517 hasta tutuklu bulunuyor. Bunlardan biri de 26 Mart 1994 tarihinde 20 yaşında girdiği cezaevinden 30 yıl sonra çıkan Cebrail Vural’dı (50). 1994 yılında müebbet hapis cezasına çarptırılan Vural'ın, prostat, astım, bel kayması, boyun fıtığı ve KOAH gibi birçok kronik hastalığı bulunurken, tutuklanmadan önce yaşanan bir patlamadan kaynaklı akciğerinde, kulağında ve boğaz kısmında ciddi yaralanmalar var. Cezaevine girdiği 16 Mart'ta tam 30 yıl sonra 26 Mart 2024 tarihinde çıkan ve doğup büyüdüğü Riha’nın Wêranşar (Viranşehir) ilçesinde gelen Vural, 30 yıl aradan sonra dışarıda geçirdiği bir ayda tanık olduğu yenilikler, cezaevinde 30 yılda yaşanan değişim, toplumsal normların uğradığı olumlu ve olumsuz değişiklikler ile geleceğe dönük beklentilerine dair sorularımızı yanıtladı.
Cezaevi sürecine dair “Zindanda yeniden doğdum” diyen Vural, cezaevinden çıkışın bir özgürlük getirmediğini vurguladı.
30 yıllık bir tutsaklığın ardından tahliye oldun. Cezaevi sürecinin ardından, dışarı çıktığın ilk anda ne hissettin?
Zindan’da kaldığım 30 yılda çok faklı duygular yaşadım. Bazı şeyler artık kabul ediliyor. Ben artık dışarıya çıkacağımı düşünmemeye başlamıştım. Çıktıktan sonra Dîlok (Antep) sınırına gelene kadar da çıktığıma inanmıyordum. Orada nerede olduğumuzu sordum. Yanımda bulunanlar ‘Dîlok’ deyince ben artık çıktığıma inandım. Wêranşar girişinde çok coşkulu bir karşılama oldu. Bu beni çok duygulandırdı. Benden konuşmamı istediler, ancak ben duygulandığım için konuşamadım ve sadece teşekkür edebildim.
Cezaevi süreci nasıl bir etki yarattı sende, biraz anlatabilir misin? Senden ne aldı ve sana ne verdi?
Zindana girdiğim dönem çok fazla dünyayı gören biri değildim. Köyde büyüdüm. Hayvancılık yaptım. Okuma ve yazmam yoktu. Bundan kaynaklı cezaevi benim için yeni bir dünyaydı. Zindana alışana kadar çok zaman geçti. Okuma yazma öğrendim. Ahlaki ve politik, felsefi öğretileri kavramam uzun zamanımı aldı. Çok fazla zahmet çektim. Zindan, insanın gönüllü olarak girdiği bir yer değil. Kimse girmek istemez. Ahlaki ve politik düşününce, düşmanın dahi cezaevine girsin istemezsin. Fakat bu bizim bir gerçeğimiz. Zindan bizim bir gerçeğimiz. Yaşadığımız topraklar bir zindana dönüştürülmüş. Bunu bilmek ve buna göre kendini konumlandırmak gerek. Bu 30 yıllık süreçte kendimi geliştirmek ve 30 yıla ayak uydurmak için çabaladım. Bir süre sonra baktım ki zindana alışmışım. Sonra dışarıyı unuttum ve dışarı çıkacağımı da unuttum. Durum bu olsa da dışarıya dair hayallerim hep oldu. Ben içeriden çıkarken kendim ile birçok anı çıkardım ve birçoğunu da içerde bıraktım. Zindanda üzüldüğüm anlar da oldu, güldüğüm anlarda. Toplumumuz tek renkli bir toplum değil, çok renklidir. Bir elin parmaklarına benzer. Hiçbir elin parmakları aynı değil. Bu da bazen önümüze bazı zorluklar çıkarıyor. Fakat zindanda yeniden doğdum. Bu yeniden doğuşu bir aylık dışarıda kaldığım sürede hissettim ve hissediyorum. Kişisel, fikirsel, tanışıklıklar açısından bir yeniden doğuş yaşadım. Bu felsefi anlamda olumlu bir gelişme oldu. Bu duygular ile şuan dışarıdaki hayata alışmaya çalışıyorum.
30 yıl aradan sonra dışarıdasın. ‘Artık özgürüm’ diyebiliyor musun?
Hayır, bunu diyemeyiz. Yaşadığımız topraklar birileri tarafından bize zindan edildi. Dışarıda birçok insan var ama hiç biri özgür değil. Özgürlük fikirde olur. Özgürlük felsefi bir şey, yaşam tarzı, ilişkilenme şeklidir. Zindandan çıkmayı özgürlük olarak görmüyorum. Ancak dışarıda özgür bir yaşamı mücadele ile yaratma imkanı var.
Bir aydır dışarıda kimi gözlemler yaptın. En görünür değişim ne oldu senin için? En çok ne ilgini çekti? Toplumsal değişimler ne yönde?
Kürtçenin hayatın her alanında kullanılması, Kürtçe edebiyatının gelişmesi, Kürtlerin politik kazançları, ittifaklarının olacağına olan inancım tam. Evet sorunlar var, ancak umut ediyorum ki bu sorunlar kısa bir sürede ortadan kalkacak.
Ben zindana girdiğimde dışarıda köy yaşamını esas alan bir yaşam biçimi vardı. Birçok alanda yaşanan yaşam sürdürdüğümüz mücadeleyi destekler boyuttaydı. Ancak şuan şehirleşen bir yaşam sürdürülüyor. Kültürel, ahlaki ve politik değerlerde değişimler söz konusu. Beni üzen birçok şey var, ancak sevindiren şeyler de oldu. Karşılama sıcak bir karşılamaydı, misafirler geliyor, kimisi çok uzak yerlerden geliyor. Bu da toplumsallığın nüvelerinin olduğunu gösteriyor. Ancak bunun yanında toplumsal bir değişim de var. Yemeden içmeye, giyim kuşama birçok değişim var. Kültürel değişimler bunlar. Bu olumsuz yönde değişimi görmek beni üzmedi, aynı zamanda öfkelendirdi. Ancak olumlu şeyleri görünce olumsuzlukları ortadan kaldıracak bir alanın olduğunu umut ediyorum. Bu mümkün. Sevgi ve saygı artmış. Eski nesilde bu öne çıkıyor, ancak yeni nesil için bunu söylemek zor. Bu teknolojik gelişmeler ile de bağlantılı. Eğer teknolojinin olumlu yanlarını alıp kullanırsak ilerleriz, ancak olumsuz yanlarını baz alırsak hissizleşiriz. Bazı insanlar yürüyor, ancak uykudalar. Bu beni çok üzdü. Yeni nesilde bu öne çıkıyor. Ben daha telefon kullanmaya başlamadım, ancak kullanırsam da yeni nesil gibi kullanmayacağım. Telefon sadece bir iletişim aracı. Ancak şuan yaşamın bir aracı olarak ele alınıyor. Yeni nesil buna bağlandığı ölçüde hissiz kalıyor. Yaşamlarının her anına telefon yön veriyor. Bu beni üzdü.
Ben çıktığımda bir seçim süreci vardı. Seçimde halkımızın büyük bir başarısı oldu. Bu beni çok heyecanlandırdı. Dışarı çıkmam ile seçim süreci aynı zamana denk geldi. Bir haysiyet mücadelesi veriliyor. Hayallerim var, onların gerçekleşeceğine olan inancımı koruyorum. Kürtçenin hayatın her alanında kullanılması, Kürtçe edebiyatının gelişmesi, Kürtlerin politik kazançları, ittifaklarının olacağına olan inancım tam. Evet sorunlar var, ancak umut ediyorum ki bu sorunlar kısa bir sürede ortadan kalkacak.
Bir aylık süreçte dışarıda kültürel ve sanatsal değişimleri de gözlemleme şansı yakaladın. Sanatsal ve kültürel gelişmeleri nasıl buldun?
Bu önemli bir soru. Yaşam, sanat ve kültür ile güzel olur. İnsan maneviyatını bunlardan alır. Eskiden köylerde dengbejlik ve sohbetler vardı. Bunların şimdi olmaması üzüyor. Zindanda dengbeji dinleme imkanımız yoktu. Onları dinlemeye hasret kalmıştım. Canlı canlı içinde yaşamak ayrı bir duygu. Ancak kimsenin ilgisini çekmediğini görüyorum. Televizyonda bu konuda çıkan programları kimse takip etmiyor, kimsenin ilgilisini çekmiyor. Herkesin elinde bir telefon var ve herkes kendi telefonuna gömülmüş. Bu üzücü bir durumdur. Zaman alışıp alışmayacağımı gösterecek, ancak ben alışmayacağımı umut ediyorum. 30 yıllık zindan sürecinde Kürtçe yaşadım ve asimile olmadım. Türkçe de öğrendim. Kültür ve sanat alanında ilerlemenin hızlandırılması gerek. Daha yeni çıkan eserleri dinleme imkanım pek olmadı. Fırsat buldukça dinlemeye çalışıyorum. ‘Şervano’ şarkısını çok beğendim.
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a uygulanan tecride dikkati çekmek amacıyla başlatılan dönüşümlü açlık grevi eylemleri, 4 Nisan itibariyle yeni bir aşamaya taşınarak, mahkemeleri boykot, telefon ve aile görüşüne çıkmama eylemine dönüştürüldü. Bunu nasıl yorumluyorsun?
Tutsakların yükü çok ağır. Yıllardır İmralı Adası’nda çok ağır şartlar yaşanıyor. Bu dünyanın hiçbir yerinde yok. Bu tecrit her geçen gün derinleştiriliyor. Bugün başka parçadan burada tutsak olan arkadaşlarımız kendi günlük ihtiyaçlarını karşılayamaz durumda. Kimsenin onlardan haberi yok.
30 yıllık zindan sürecince birçok olay yaşandı. Birçok eylem oldu. İyisi ile kötüsü ile bu günlere geldik ve zindanda bir yaşam inşa edildi. Son günlerde yapılan yasal değişiklikler ile tutsakların yaşam alanları sınırlandırılmak istendi. Ceza ile ‘terbiye etme’ yolu seçildi. Tutsakların başlarını kaldıracak, başını kaşıyacak fırsatı olmasın istiyorlar. Tutsakların yükü çok ağır. Yıllardır İmralı Adası’nda çok ağır şartlar yaşanıyor. Bu dünyanın hiçbir yerinde yok. Bu tecrit her geçen gün derinleştiriliyor. Bugün başka parçadan burada tutsak olan arkadaşlarımız kendi günlük ihtiyaçlarını karşılayamaz durumda. Kimsenin onlardan haberi yok. Kürt olduğunu söyleyen herkes onlara ulaşabilmeli ve maddi manevi yardımcı olmalı. Birçok arkadaşımız engelli, hasta, eli ve ayağı olmayan arkadaşlar var. Birçok maddi giderleri oluyor. Bu onlarda psikolojik bir baskı yaratıyor. Demokratım, ahlaki ve politik bir yaşamı benimsiyorum diyen herkesin bir arayışta olması gerek. İmralı’da tecrit kırılmadan Türkiye cezaevlerinde yaşanan tecrit kırılmaz. Tutsaklar direnmeye devam ediyor ve direnecekler.
30 yılda cezaevlerinde nasıl bir değişim yaşandı?
30 yılda birçok değişiklik oldu. Eskiden bir büyük odada 30-40 kişi kalıyorduk, birlik olurdu. Maddi ve manevi paylaşımlar olurdu. Bir karar alındığında herkes ile danışma olurdu. Şuan öyle değil. Bizi ayakta tutan birlik olmamız, paylaşmamızdı. Şuan tecrit derinleştirildiği için eskiden var olan imkanlar ortadan kalkıyor ve yerlerini bireyselleşmeye bırakıyor. Eskiden var olan birlikte yaşamın ortadan kaldırılması birlikte yaşam ruhunu zayıflatıyor.
30 yıl tutsaklığın ardından yaşamın ile ilgili planın nedir?
Benim en büyük hayalim özgür bir yaşam. 30 yıldır bu değişmedi. Bu hayallerimi biran olsun terk etmedim. Önümüzde ne var, ne yaşayacağız bilmiyorum, ancak bu hayallerimin peşinden gideceğim. Ahlaki ve politik bir yaşamın inşasında üzerime ne düşerse yapacağım. Yükümüz ağır, sağlık sorunları da var. Ben kendime güveniyorum, zorluklar geride kaldı. Büyük zahmetleri aştık. Özgür, eşit bir yaşamda Kürtlerin bir olduğu hayallerimiz var. Bu hayaller öyle imkansız, gerçekleşemeyecek hayaller değil. Bu açıdan sonuna kadar mücadelem devam edecek.
MA / Emrullah Acar