ANKARA - İktidarın PKK’ye yönelik yapmakta ısrar ettiği operasyon ile yeniden bir toplumsal kutuplaşma yaratıp, gücünü korumak istediğini kaydeden Siyaset bilimci Dr. Mustafa Peköz, “Ankara stratejik düşünüyorsa, bölgede politik olarak yeniden güç olmak istiyorsa, sorunu içte aramalı ve çözümü de demokratik alanı genişleterek çözmelidir” dedi.
Türkiye’nin son dönemlerde Irak ve Federe Kürdistan Bölgesi’ne temasları, PKK’ye karşı yeni bir savaş cephesi açmaya dönük olarak ifade edildi. En son AKP’li Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan’ın 13 yıl aradan sonra geniş bir heyetle Bağdat ile Hewlêr’i ziyaret etmesi de aynı ifadeler ile bir kez daha dile getirildi. Erdoğan’ın ziyaretleri PKK’yi tasfiye adı altında Kürt kazanımlarını hedeflemek ve bunu da KDP’yi “koçbaşı” olarak kullanarak yapmak istemek şeklinde yorumlandı.
Dr. Mustafa Peköz
Yaşanan gelişmelere dair sorularımızı yanıtlayan Siyaset Bilimci Dr. Mustafa Peköz, Ankara'nın gündeminde Kandil dahil olmak üzere PKK'nin askeri olarak konumlandığı alanlara karşı eş zamanlı kara ve hava harekâtı olduğunu, özellikle de PKK’nin üst düzey kadrolarını hedeflemesini de içeren askeri operasyonla sonuç elde etmeyi, bunu da Türkiye'nin iç politikasında yeniden bir etkinlik alanı olarak kullanmayı düşündüğünü belirtti.
AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan 13 yıl aradan sonra Bağdat’ı ve Hewlêr’i ziyaret etti. Bu ziyaret neyi ifade ediyor?
Bağdat ve Erbil, Türkiye’nin sınır bölgesi. Araba ile bir kaç saat sürüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan 13 yıl bu iki merkezi ziyaret etmedi değil edemedi. Çünkü Ankara ile Bağdat arasında çok kapsamlı sorunları bulunuyor. Irak’ın topraklarında kalıcılaşan Türk askeri üsleri var ve çıkmak istemiyor. Irak Kürdistan Bölgesi’nde binlerle ifade edilen askeri güçler sürekli operasyon yapıyor. Aynı şekilde enerji taşıma sorunu nedeniyle önemli problemler yaşıyor. Bağdat’ın Ankara’yı uluslararası mahkemelerde şikâyet etmesi sonucu devlet 1,5 milyar dolar bir tazminata mahkûm edildi. Bu nedenle sınır komşusunu ziyaret edememesi, iki devlet arasındaki çözüm bekleyen kapsamlı sorunların varlığından kaynaklanıyordu.
13 yıldır yapılmayan ziyaretin şuan olmasının bir özelliği yok mudur? Bunu nasıl görüyorsunuz?
İktidarın, PKK’nin askeri olarak tasfiye edildiğine dair yaptığı açıklamaların içte politik artık bir etki yaratamadığı ve yeni bir operasyonla iç politikada etkinlik alanını yeniden kurmaya çalışmak istediği söylenebilir.
13 yıl sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hem Bağdat’a, hem de Erbil’e yaptığı ziyaret, Türkiye’nin bölgesel sorunlarıyla doğrudan ilişkilidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın görüşmesi esasen diplomatik bir formalitedir. Çünkü bu görüşmenin içeriği, daha önce Dışişleri Bakanı Fidan, Savunma Bakanı Güler ve MİT Başkanı Kalın’ın yapmış oldukları ziyarette çerçevesi belirlenmişti. Bunlar üç başlık altında toplanmıştı: Güvenlik konuları, su sorunu ve ticari ilişkiler. Bunların hepsi kendi içerisinde oldukça önemli olup çok sayıda alt başlıkları bulunuyor. Ancak Türkiye için öncelikli olarak ön plana çıkan güvenlik meselesinde Irak Kürdistan Bölgesi Sınırları içerisinde PKK’ye yönelik yapılması planlanan kara operasyonudur. Arka plan politik-diplomatik ilişkilerde bu sorun oldukça fazla konuşuldu.
Bu ziyaretin iç politikaya etkisi olur mu?
Cumhurbaşkanının Bağdat-Erbil ziyareti ile Türkiye'nin iç politikada izleyeceği güvenlik stratejisi arasında doğrudan bir ilişki bulunuyor. Devletin iç politikada sürdürdüğü çatışma ve kutuplaşma merkezli politikasında PKK'nin askeri gücünün tasfiyesi üzerine kurulduğu ve bugüne kadar belirgin bir sonuç alamadığı için içte güven sorununa dönüştüğü biliniyor. İktidarın, PKK’nin askeri olarak tasfiye edildiğine dair yaptığı açıklamaların içte politik artık bir etki yaratamadığı ve yeni bir operasyonla iç politikada etkinlik alanını yeniden kurmaya çalışmak istediği söylenebilir.
Türkiye bu tür operasyonları daha önce yaptı ve bir sonuç alamadı. Neden aynı çizgide ısrar ediyor?
Bağdat, Ankara’nın bütün diplomatik-politik baskılarına rağmen PKK’yi ‘terörist’ bir örgüt olarak ilan etmemesi dikkat çekicidir. Çünkü PKK’nin Bağdat tarafından ‘terörist’ görülmesi durumunda, Ankara’nın hiç bir izne gerek görmeden istediği zaman Irak toprakları içerisinde gerçekleştirdiği operasyonlara haklı bir zemin sunmuş olacaktı.
İktidarın izlediği ekonomik politikanın sonuçları, 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde çok net olarak görüldü. Cumhur İttifakı’nın ciddi oy kaybına uğradığını Cumhurbaşkanı da kabul etti. İktidar, mevcut ekonomik krizi güvenlikçi politikalarla aşmaya ve toplumu bu yönde kontrol etmeye çalıştığı daha önceki seçim dönemlerinde görüldü. Bugün de Ankara'nın gündeminde Kandil dahil olmak üzere, PKK'nin askeri olarak konumlandığı alanlara karşı eş zamanlı kara ve hava harekâtı var. Özellikle PKK’nin üst düzey kadrolarını hedeflemesini de içeren askeri operasyonla sonuç elde etmeyi, bunun da Türkiye'nin iç politikasında yeniden bir etkinlik alanı olarak kullanmayı düşünüyor. Askeri çözüme dayanan politikaların bugüne kadar başarılı olmamasına rağmen aynı çizgide ısrar etmesi, Türkiye’nin çözüme dair politikalarını geliştirme becerisini gösterememiş olmasıdır.
Türkiye’nin basıkları sonucu Bağdat’ın ‘PKK’yi yasadışı ilan etmesi’ ne anlama geliyor?
Daha önce Dışişleri Bakanı, Savunma Bakanı ve MİT Başkanı’nın Bağdat’a yapmış oldukları ziyarette PKK'nin ‘yasa dışı’ bir örgüt olarak tanınması sağlandı. Ancak ne Bağdat ne Hewlêr, PKK'yi doğrudan ‘terörist’ ilan etmediler. Bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Bağdat ziyaretinde de ‘terörist örgüt’ kavramı kullanılmadı. Irak Başbakanı, ‘Yasadışı bir örgüt olan PKK’yi Temmuz 1951 Birleşmiş Milletler Mülteci Sözleşmesine göre ülkemizde misafir edebiliriz’ dedi. Bunun anlamı PKK’nin ‘terörist bir örgüt olarak görülmediği’ sonucu çıkar. Çünkü ‘terörist’ görülen bir örgüte veya üyelerine, Mülteci Sözleşmesine göre hukuksal bir işlem yapılamaz. Bağdat, Ankara’nın bütün diplomatik-politik baskılarına rağmen PKK’yi ‘terörist’ bir örgüt olarak ilan etmemesi dikkat çekicidir. Çünkü PKK’nin Bağdat tarafından ‘terörist’ görülmesi durumunda, Ankara’nın hiç bir izne gerek görmeden istediği zaman Irak toprakları içerisinde gerçekleştirdiği operasyonlara haklı bir zemin sunmuş olacaktı.
PKK’ye yönelik olası bir askeri operasyonda ne gibi sonuçlar söz konusu olur?
Herkesin üzerinde tartıştığı ve mutlak olarak görüşmelerde gündeme gelen bir kaç nokta çok daha fazla konuşuluyor. Birincisi, Ankara'nın Irak Kürdistan Yönetimi (IKYB) sınırları içerisinde buna Süleymaniye dahil olmak üzere olası bir kara operasyonu için izin alabildi mi? İkincisi, onay alınması dahilinde bölgeye yönelik başlatacağı olası bir kara operasyonunun sınırları ve süresi belirlendi mi? Üçüncüsü kara operasyonuna izin verildiğinde; Kandil bölgesinin bu operasyon sınırları içerisine alınması üzerinde bir anlaşma sağlandı mı? Dördüncüsü, olası bir operasyonda Bağdat askeri birlikleri veya Peşmerge güçleri doğrudan operasyona dahil olacaklar mı? Ya da sadece lojistik destek mi sunacaklar? Beşincisi Süleymaniye’de mutlak bir güç olan Kürdistan Yurtseverler Birliği’ni (YNK) sürece dahil edilebildi mi? Altıncısı, Bütün bu olasılıklar mümkün olsa dahi Ankara’nın askeri operasyonda sonuç alma şansı ne kadardır? Bütün bu gibi sorunlara dair belirlenmiş somut denetlenebilir bir planlanma ortaya çıkmış değil. En azından kamuoyuna yansıyan bir bilgi bulunmuyor.
Cumhurbaşkanının ziyaretinin ana gündemi operasyon olduğuna göre, Bağdat nasıl bir politika belirlemiş olabilir?
Bölgede Hamas-İsrail savaşı, İran-İsrail çatışması devam ederken; Ankara ile PKK arasında olası yeni çatışmanın bölge ilişkilerini etkilemesi kaçınılmazdır. Çünkü Ankara'nın Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) sınırları içerisinde PKK'ye yönelik başlatacak olası bir kara ve hava harekâtı planlamasının kapsamı dikkate alındığından; çatışmanın genişletme olasılığı ortaya çıkıyor. Operasyon, bölgede yeni bir krizin ortaya çıkmasını tetikleyecektir. Bu nedenle bölge ülkelerinin bir biçimi ile onayı alınmadan böyle bir operasyonun başlaması ve Bağdat’ın kendi iradesiyle bir karar vermesi son derece zor görünüyor.
Peki, bölgesel güçler olası bir operasyona nasıl bakıyor ?
ABD'nin masaya koyacağı en önemli kart; Kuzey ve Doğu Suriye'ye yönelik hiçbir şekilde bir operasyon yapılmaması ve bu konuda açıktan bir garanti vermesidir. ABD'nin Kuzey ve Doğu Suriye'ye hava savunma sistemlerini yerleştirmiş olması İran'a bağlı gruplara karşı olduğu kadar, Türkiye’ye de bir uyarı ve bölgeye yönelik bir operasyon yapıldığı taktirde cevap verileceği mesajını içeriyor.
Ön plana çıkan ülkelerden biri İran’dır. Tahran, Türkiye'nin arka bahçesi olarak gördüğü Irak’ın içişlerine bu düzeyde müdahale etmesine hiç bir zaman sıcak bakmadı. İran-İsrail gerilimi nedeniyle, Ankara'nın olası bir operasyonuna bir noktaya kadar onay verebilir. Bunun ön koşulu da Ankara'nın sınırları ve zamanı belirlenmiş bir operasyon sözünü vererek sonradan kalıcı olmayacak şekilde çekilmesidir. İran hiç bir şekilde Ankara’nın askeri birliklerinin IKBY bölgesi dahil Irak topraklarında kalıcı bir güç olarak kalmasına onay vermez. Ayrıca İran’ın, Türk ordu birliklerinin özellikle Kandil bölgesine yönelik bir hava ve kara operasyonuna izin vereceğini sanmıyorum. Bir başka ülke Suudi Arabistan’dır. Irak üzerindeki politik etki alanı artan Suudi Arabistan'ın da Türkiye'nin kalıcı olarak bölgede bulunmasına hiçbir şekilde sıcak bakmayacağı bilinen bir durum. Suudi Arabistan’ın Ankara’nın ısrarlarına karşılık, sınırları ve süresi belirlenmiş bir operasyon için Bağdat’ı dolaylı olarak ikna edebilir.
Peki Erdoğan’ın 9 Mayıs’ta Washington’u ziyaret edeceği söyleniyor. Sizce Türkiye’nin kara operasyonu bu görüşmede gündeme gelecek mi?
Türkiye, tek başına IYKB sınırları içerisinde yapacağı, binlerce askerin katılacağı bir operasyonun kendisi açısından ciddi riskler oluşturacağını biliyor. Hem askeri olarak fazla kayıp yaşamamak, hem de operasyona uluslararası bir meşrutiyet kazandırmak için Bağdat ve Hewler askeri güçlerini de operasyona dahil etmek istiyor.
Cumhurbaşkanı’nın ABD ziyaretinde önemli pürüzler ortaya çıktı. Bu nedenle ziyaretin yapılıp yapılmaması henüz netleşmiş değil. Ziyaret anı semboliktir. Ön hazırlık, konuşulacak konular, verilecek kararlar önceden belirlenir. Biden yönetiminin Ankara’dan uyması ve dikkate alması zorunluluğu olduğu bazı talepleri var. Bunlar içerisinde İsrail-Hamas meselesi, Kuzey Doğu Suriye sorunu da var. Bu iki konuda bir anlaşmanın sağlanması gerekiyor. Operasyon mutlak olarak gündeme gelecektir. 9 Mayıs'ta Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Washington'a yapacağı ziyaret gerçekleşirse bu operasyon masada olacaktır. Ancak ABD'nin askeri operasyona doğrudan ve dolaylı bir destek vermesi henüz netleşmiş değil. Hiç şüphesiz ki ABD'nin nasıl bir tutum alacağı oldukça önemlidir. Ankara, Pentagon’un onayını almadan böyle bir operasyona girebilir ama sonradan çok ciddi problemler yaşayacağı açıktır. Bu nedenle Washington’un ikna edilmesi gerekiyor. ABD'nin masaya koyacağı en önemli kart; Kuzey ve Doğu Suriye'ye yönelik hiçbir şekilde bir operasyon yapılmaması ve bu konuda açıktan bir garanti vermesidir. ABD'nin Kuzey ve Doğu Suriye'ye hava savunma sistemlerini yerleştirmiş olması İran'a bağlı gruplara karşı olduğu kadar Türkiye de bir uyarı olduğu, bölgeye yönelik bir operasyon yapıldığı taktirde cevap verileceği mesajını içeriyor. Eğer Ankara, Kuzey ve Doğu Suriye politikasında bir değişikliğe giderse; Washington'un Ankara'ya PKK'ye yönelik olası operasyon için sınırları belirlenecek biçimde dolaylı bir onay vereceği söylenebilir.
Türkiye, bütün bu gerçekleri hesaba katmadan başlattığı kara operasyonunu genişletebilir mi?
Türk ordu birlikleri uzun zamandan beri bölgede bulunuyor. Çatışmalar oldukça geniş bir alana yayılmış durumda. Ancak bu duruma rağmen Türkiye'nin tek başına IYKB sınırları içerisinde yapacağı binlerce askerin katılacağı bir operasyon, kendisi açısından ciddi riskler oluşturacağını biliyor. Hem askeri olarak fazla kayıp yaşamamak hem de operasyona uluslararası bir meşrutiyet kazandırmak için Bağdat ve Hewler askeri güçlerini de operasyona dahil etmek istiyor. Bağdat’ın ve Hewler’in Türkiye'nin yanında askeri güçleriyle olası bir operasyona katılmaları henüz belirginleşmiş değildir. Bunun başka önemli sorunlar doğuracağı biliniyor. Ayrıca şu anki veriler dikkate alındığında Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin (YNK) sürecin dışında kalacağı ve Ankara’ya özellikle lojistik bir destek vermeyeceği görülüyor. Bir kaç ay önce yaşanan çatışmalarda çok sayıda askerin yaşamını yetirmesinin yarattığı psikolojik baskı var ama buna rağmen Ankara kapsamlı bir operasyon için alt yapısını askeri ve politik olarak güçlü hazırlamak istiyor.
İktidara yakın medyaya bakıldığında; Ankara’nın hemen operasyon yapmak istediğine dair bir algı var. Siz nasıl görüyorsunuz?
Türkiye’nin askeri birlikleri zaten bölgede bulunuyor ve çatışmalar yaşanıyor. Ancak bahsedilen binlerce askerin katılacağı çok daha kapsamlı bir operasyonu için ‘acil’ koduyla yapacağını sanmıyorum. Bölgesel ve uluslararası ilişkilerin ikna edilmesi gerekiyor. Bu nedenle çok kapsamlı bir operasyonun boyutu, zamanlaması, kapsamı oldukça önemlidir. Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın daha önce belirttiği 'teröristan' olarak tanımladığı bölgede kalıcı güçler oluşturmasına hiç kimsenin onay vermeyeceği açıktır. Bu nedenle Türkiye, koşullu izin alacağı kapsamlı bir operasyonda az kayıpla etkili sonuç alınarak çıkmayı planı yapıyor. Çünkü bu operasyon özellikle bölge ülkeleri ve uluslararası ilişkiler bakımından belki de son şans olacaktır.
40 yıldır devam eden bir savaştan ve belli peryotlarla düzenlenen böylesi büyük operasyonlardan söz etmek mümkün. Peki bu sürecinde toplamına baktığımızda PKK’nin tasfiyesi mümkün müdür?
Ankara’nın son 35 yıldır PKK ile yürüttüğü ‘düşük ve orta yoğunluklu savaşta’ yaptığı harcamanın tahmini olarak 2,5 trilyon dolar olduğu iddia ediliyor. Türkiye’nin toplam dış borcu yaklaşık 500 milyar olduğu düşünüldüğünde, bugünkü ekonomik krizin arka planında ‘savaş ekonomisinin’ olduğu daha net anlaşılmaktadır.
PKK, sadece askeri bir güç değil; esasen sosyo-politik bir güçtür. 31 Mart 2024 Yerel Seçim sonuçlarının bu bağlamda doğru okunması ve analiz edilmesi gerekiyor. Ancak PKK’nin askeri gücü hakkında belki devletler, istihbarat örgütleri bilgi sahibi olabilir ama bizim gibi araştırmacıların yeterli bir bilgisi olmaz. Olması da mümkün değil. Bölgedeki gelişmeler takip edildiğinde; Türk ordu birliklerine nazaran PKK'nin bölge coğrafyasına daha fazla hâkim olduğu tahmin ediliyor. Tabi burada önemli bir başka nokta da, Ankara’nın askeri operasyonun amacı, hedefi ve girmek istediği alanın neresi olduğudur. Örneğin gündeminde Kandil var mı? Bütün farklı olasılıklar değerlendirilse dahi bölgesel çatışmada beklenilen sonuçların alınmayacağını söylemek için askeri uzman olmaya gerek yok. Geçmiş operasyonlarda görüleceği üzere çatışmaların uzaması Türk ordusunun çok daha fazla kayıp vermesine yol açacağı, bunun da Türkiye içerisinde iktidarın aleyhine döneceği söylenebilir. Devletin her operasyon sonucunda PKK’nin tasfiye edildiği ve bitirildiği gibi açıklamalar yaptığı biliniyor. Bu kez de aynı iddialar ileri sürülecek. Ancak meselenin askeri olmaktan çok sosyo-politik olduğu ve bu temelde ele alınmasının zorunlu olduğunun görülmesi ve kabul edilmesi gerektiği çok açıktır. Bu nedenle PKK’nin tasfiyesinin ne anlamda yorumlandığı da önemlidir.
Ankara’nın yaşadığı ekonomik kriz içerisinde çok kapsamlı bir operasyona girişmesini nasıl görüyorsunuz?
Koşulların çok hızla değiştiğini ve bunun da politik dengeleri etkilediğini 14 Mayıs 2023/31 Mart 2024 tarihleri arasındaki 10 aylık süreçte seçmenin tercihinin nasıl değiştiğini görebiliyoruz. Bu nedenle PKK’ye yönelik başlatılacak olası bir kara operasyonu geçmişten farklı olarak istenilen toplumsal kutuplaşmaya yol açmayacağını söyleyebiliriz. Çünkü toplumun öncelikleri değişmiştir.
Türkiye'nin ciddi bir ekonomik krizle karşı karşıya olduğu ve fiilen bir IMF programının uygulandığı bir dönemde, savaş harcamalarının ciddi oranda artması ekonomik programı olumsuz yönde etkileyeceği kapalı kapılar arkasında konuşuluyor. Ankara’nın son 35 yıldır PKK ile yürüttüğü ‘düşük ve orta yoğunluklu savaşta’ yaptığı harcamanın tahmini olarak 2,5 trilyon dolar olduğu iddia ediliyor. Türkiye’nin toplam dış borcu yaklaşık 500 milyar olduğu düşünüldüğünde, bugünkü ekonomik krizin arka planında ‘savaş ekonomisinin’ olduğu daha net anlaşılmaktadır. Bu nedenle, krizden çıkmak için yeni bir ekonomik program uygulanırken, binlerce askerin katıldığı ve ekonomik maliyetinin oldukça yüksek olduğu askeri operasyonların ekonomik hedeflere ulaşmayı olumsuz yönde etkileyeceği çok açıktır. Ancak iktidarın güvenlikçi politikalarını toplumun ekonomik sorunlarının önüne geçirme çabası, gelecekte iktidarın aleyhine ciddi sorunlara yol açacağı herkesin görüp tespit ettiği bir durum. Ancak AKP iktidarının bu gerçeği görmemesi veya görüp de ısrar etmesi bir başka ilginçliği oluşturuyor.
Türkiye’nin başlatmak istediği çok kapsamlı bir kara operasyonu iktidarın güç kaybetmesine nasıl yol açacaktır?
İktidarın karşı karşıya olduğu çok kapsamlı sorunlar içerisinde PKK’ye yönelik bir kara operasyonunu ön plana çıkartması, içte ve bölge ilişkilerinde beklenen sonucu almasını zorlaştıracaktır. PKK’ye karşı yapılacak operasyon uzarsa ve beklenilen sonucu alamazsa ki alamayacağını söyleyebiliriz, iktidar özellikle içte politik olarak çok daha fazla kaybedecektir. Geçmiş kara operasyonları deneylerinde görüldüğü gibi stratejik sonuçların alınmayacağını söylemek için derin bir askeri uzman olmaya gerek yok. İktidar, PKK’ye yönelik yapmakta ısrar ettiği operasyon ile yeniden bir toplumsal kutuplaşma yaratarak gücünü korumak istiyor. Ancak, koşulların çok hızla değiştiğini ve bunun da politik dengeleri etkilediğini 14 Mayıs 2023/31 Mart 2024 tarihleri arasındaki 10 aylık süreçte seçmenin tercihinin nasıl değiştiğini görebiliyoruz. Bu nedenle PKK’ye yönelik başlatılacak olası bir kara operasyonu geçmişten farklı olarak istenilen toplumsal kutuplaşmaya yol açmayacağını söyleyebiliriz. Çünkü toplumun öncelikleri değişmiştir.
Çözüm askeri olmadığına göre ne yapılmalıdır?
Ankara stratejik düşünüyorsa, bölgede politik olarak yeniden güç olmak istiyorsa, sorunu içte aramalı ve çözümü de demokratik alanı genişleterek çözmelidir. Siyasetin yeniden inşası için AKP, askeri operasyonlara değil demokratikleşmeye yönelmelidir. AKP yeniden böyle güçlenir. Savaş politikalarından ısrar edilmesi AKP’ye kaybettirdiği çok açıktır. Bu politikadan ısrar edilirse cumhurbaşkanının dediği gibi ‘güneşin sıcaklığında buz dağının eriyip okyanusa savrulması’ kaçınılmaz hale gelir. Çözüm askeri alanın yerine siyaset alanının genişletilmesidir.
MA / Selman Güzelyüz