İZMİR - Ortadoğu'daki savaşın kontrolden çıkma ihtimalinin olduğuna dikkati çeken gazeteci Yusuf Karadaş, "Halklar birlikte mücadele ederek beraber yaşayabilecekleri bir Ortadoğu'yu inşa edebilir. Hepimizin kaderi birbirine bağlı" dedi.
İsrail-Filistin savaşının 7 Ekim 2023'te başlayan Hamas saldırıları sonrasında şiddetlenmesi, bölgedeki gerilimi arttırmaya devam ediyor. İsrail'in Lübnan, Yemen ve Suriye dahil olmak üzere tüm bölgede başlattığı saldırılar sonrasında İran 13 Nisan'da 300'den fazla mühimmat yüklü dron ve füzelerle İsrail'e karşı "Gerçek Vaat" isimli saldırıyı düzenledi. Bu saldırıların ardından İsrail ise 18 Nisan'da İran İsfahan şehrine, 19 Nisan'da ise Bağdat'ta Haşdi Şabi merkezine saldırı düzenlendi. Yine Lübnan ve Yemen üzerinden İsrail'e yönelik roketli saldırılarda devam ederken, İsrail'in Gazze işgali de devam ediyor.
Tüm çatışmaların gölgesinde ise Filistin'in Birleşmiş Milletler (BM)'ye tam üyeliği kabul edilmedi. BM Güvenlik Konseyi'nde Filistin devletinin tanınması önerisi ABD'nin veto etmesiyle engellendi. Yine İngiltere ve İsviçre çekimser kalırken, konseyin geri kalan 12 üyesi lehte oy kullandı.
Gazeteci Yusuf Karadaş ile Ortadoğu'da yaşanan gerilimi, ülkelerin Filistin sorununa bakışını ve olası yeni çatışmaları konuştuk.
BM'de veto kararı veren ABD ile çekimser kalan ülkelerin ikili bir politika yürüttüğünü söyleyen Karadaş, ABD'li yetkililerin sorunun Filistin ile İsrail arasında çözülmesi gerektiği yönündeki söyleminin de gerçekçi olmadığını belirtti. Söz konusu ülkelerden birinin diğerinin topraklarını işgal ettiğini ve katliam yaptığını aktaran Karadaş, "Eğer BM hukukunu işletmekten bahsediliyorsa, 1967 ve 1973'te BM'nin İsrail'in Filistin topraklarında işgal ettiği bölgelerden çekilmesi ve iki devletli bir çözümden bahseden kararları var. Açık bir şekilde demokrasiyi, uluslararası hukuku savunduklarını söylerken çifte standart uyguluyorlar. Bu ikiyüzlülüğü 2017 Irak Kürdistan'ındaki bağımsızlık referandumunda da görmüştük. ABD Federe Kürdistan yönetimiyle beraber operasyonlar yürüttü. Ama BM hukukunda güvence altına alınmış, ulusların kendi kaderini tayin etme hakkı kapsamında yapılan bu referandumu desteklemedi. Dolayısıyla bölgedeki emperyalistlerin temel politikası ne hukuk ne de barışın tesis edilmesidir. Sadece ve sadece kendi çıkarlarıdır" dedi.
ABD'NİN BÖLGESEL SAVAŞ KORKUSU
Batılı devletlerin İsrail'in varlığı ve çıkarlarını esas aldığını sözlerine ekleyen Karadaş, şöyle devam etti: "İsrail Suriye'de İran konsolosluğunu bombalarken sessiz kalanlar, İran'ın cevabı sonrasında dayanışmak için sıraya giriyorlar. Bu bile hukuk meselesinin nasıl ele alındığını ortaya koyuyor. Netanyahu vururken ABD diğer ülkelerde tepkinin gelişmesini önleyici bir rol oynuyor. ABD'nin kaygısı bu saldırıların bölge genelinde bir çatışmaya yayılması. Çünkü ABD 2008'den beri Irak ve Suriye'den askeri güçlerini çekme tartışması yürütüyor. Asıl olarak Çin'in yükselişini durdurmak için Asya-Pasifik'te mücadele edecek bir politika uygulamaya çalışıyordu. Arap rejimleri ile İsrail arasında Abraham anlaşmalarıyla normalleşme anlaşmaları imzalandı. ABD'nin istediği eksende bir plan uygulamaya konuldu. ABD'nin diğer kaygısı da savaş ortamının burada kurduğu ilişkilerin zedelemesi. ABD'nin bölgesel savaş korkusunun bir diğer nedeni ise Irak, Suriye ve Yemen'de müdahalelerinin ardından bölgede İran'ın etki alanını genişletmesi yatıyor. Yine Rusya bölgedeki gücünü arttırdı. Bu müdahale ve çatışmalar ABD bakımından istenen sonuçları doğurmadı."
'SAVAŞ KONTROLDEN ÇIKABİLİR'
İran'ın ise bölgede düşünemeyeceği kadar geniş bir alanda kurduğu etkin gücünü kaybetmek istemediğini kaydeden Karadaş, İran'ın aynı zamanda kendi iç politikasında da ciddi sıkıntılar yaşadığını dile getirdi. Jîna Emînî'nin katledilmesi sonrasında başlayan protestolara değinen Karadaş, "Molla rejimine büyük bir tepki var. Mola rejimi anti-demokratik, baskıcı bir rejim. Bu nedenle kendisine karşı olan saldırılara cevap verirken cevabın kontrol dışı bölgesel bir savaşı tetikleyecek bir noktaya varmasını istemiyor. Kendisinin sessiz kalmayacağını gösterecek şekilde güç gösterisi yapıyor. Bir yandan ise kontrollü davranıyor. İsfahan'a yapılan saldırıyı ise İsrail üstlenmezken ABD, İsrail'in yaptığını söyledi. ABD'nin bu tutumu bile bu işin kendisine patlamamasını ve sürecin içine girmek istemediğinin göstergesi. Tabi ki bu kontrollü savaşın kontrolden çıkabilme olasılığı da bulunuyor. İsrail sınırları fazlasıyla zorluyor ve Irak da Suriye'de saldırılarına devam ediyor. Yine dünyada giderek daha fazla bir silahlanma söz konusu. Bunun sonucunun bölgesel ya da daha kapsamlı bir savaşa yol açıp açmamayacağına dair bir şey söylemek mümkün değil. Fakat daha tehlikeli sonuçlara yol açabilir" diye belirtti.
'TÜRKİYE İSRAİL VE ABD'NİN YANINDA'
Filistin meselesine dair Türkiye'nin tutumunu da değerlendiren Karadaş, Erdoğan iktidarında İsrail ile ticari ilişkilerin katliamlara rağmen devam ettiğini söyledi. Fakat son seçim yenilgisinin Erdoğan iktidarını yaptırımlar almak zorunda bıraktığını ifade eden Karadaş, "Burada bile ABD eksenine daha çok yanaşmaya çalışmanın kaygıları belli oluyor. AKP'li bakan Filistin'de soykırım olduğunu kabul ederek, İsrail ile serbest ticaret anlaşması olduğunu söylüyor. Bu bile AKP'nin gerçeğini ortaya koyuyor. İşgal güçlerinin en temel ihtiyaçları Türkiye'den gidiyor. Diğer yanıyla İsrail ile İran arasındaki gerilimin Erdoğan için ayrı bir önemi var. Türkiye uzun zamandır bir yandan Irak merkezi ile Kürdistan yönetimi bir yandan da ABD ile görüşüyor. Bu görüşmelerle Türkiye, bölgede İran'ı sınırlayacak bir güç olarak rol üstlenmeye yelteniyor. Diğer yanıyla ise PKK'nin Irak'taki askeri varlığının ortadan kaldırılmasına yönelik bir operasyonun desteklenmesini istiyor. Bu arayışlar bile Türkiye'nin, İsrail'in yanında yer almasının çok somut bir göstergesidir" ifadelerini kullandı.
'HALKLARIN ÇIKARINA DEĞİL'
Bölgedeki tüm bu egemenlik mücadelesinin halkların lehine olmadığını vurgulayan Karadaş, yaşanan çatışmaların halkların baskı altında tutulması ve sömürülmesine yol açtığını söyledi. Tüm bu sürecin sonlanması için bölgedeki emperyalist işgalin son bulması gerektiğini aktaran Karadaş, "Her ülke halkının kendi geleceğini kendisinin belirlemesi için mücadele etmesi gerekir. Bu kolay değil. Ama 2009-2010 halk ayaklanmaları Ortadoğu halklarının böyle bir dinamik yaratabileceğini gösterdi. Etnik, mezhepsel ya da din savaşı karşısında halklar bu ayrımları aşarak birlikte mücadele ettikleri oranda beraber yaşayabilecekleri bir Ortadoğu'yu inşa edebilir. Örneğin Filistin sorunun konuşurken bunun sadece oranın sorunu olmadığını bilmeliyiz. Kürt sorunu nasıl bölgesel bir sorunsa Filistin sorunu da öyle ve bunların çözümü bütün dinamikler bakımından anlam taşıyor. Filistin halkı ile dayanışma Kürt halkının mücadelesinin de parçasıdır. Hepimizin kaderi birbirimiz ile dayanışmaya bağlı" diye konuştu.
MA / Tolga Güney