ANKARA - Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutulan 60 tutsak, Adalet Bakanlığı’na gönderdikleri mektupta, "Abdullah Öcalan üzerindeki tecride son verilerek, barışçıl rolünü oynamasının koşullarının sağlanması ülkemiz için bir aciliyet arz etmektedir” diye kaydetti.
PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki mutlak iletişimsizlik hali 37 aydır devam ediyor. Tecridin kaldırılarak Abdullah Öcalan'ın fiziki özgürlüğünün sağlanması ve Kürt sorununun çözümü için 10 Ekim 2023'te başlatılan kampanya da sürüyor. Kurdistan ve Türkiye’deki siyasi tutsaklar da 27 Kasım 2023'ten bu yana dönüşümlü açlık grevi eylemindeydi. Tutsaklar, 5 Nisan'da eylemlerini yeni bir aşamaya taşıma kararı aldı. Tutsaklar, mahkemeleri boykot edip, telefon ve aile görüşüne çıkmama kararı aldı.
Sincan Kadın Kapalı Hapishanesi’ndeki 60 kadın tutsak da bu bağlamda Adalet Bakanlığı, hükümet ve devlet sorumlularına kapsamlı bir mektup gönderdi. Mektupta, Abdullah Öcalan'ın barış noktasındaki rolünü oynayabilmesi için üzerindeki tecridin kaldırılması, fiziki özgürlüğünün sağlanması ve gerekli koşulların sağlanması istendi.
60 TUTSAKTAN MEKTUP
60 kadın tutsağın yazdığı mektup şöyle: “Biz Sincan Kadın Kapalı Hapishanesinde 60 kadın politik tutsağız. Kurdistan, Türkiye ve Ortadoğu’da barışın öncüsü Sayın Abdullah Öcalan ve arkadaşları üzerinde ağır tecrit ve işkence politikalarının devam etmesi ülkemizi daha da kaosa sürükleyen bir gidişe hükümet ve devlet yetkililerinin imza atmasıdır.
Hafızayı tazeleyecek olursak; Barışın öncüsü Öcalan için Türkiye’deki birçok gazeteci ve siyasetçi de onun bu misyonunu teyit eden açıklamalar yapmışlardır:
Sabah gazetesi yazarlarından Emre Akgöz, ‘PKK bir terör örgütü değildir. 100 kişi ile sınır karakoluna saldıran, ağır makineli tüfekler kullanan halktan destek alan 30 bin ölüme rağmen varlığını sürdüren bir örgüte terör örgütü demek denize ‘göl’ demek gibi bir şeydir. Bir Kürt ulusalcısı olarak siyasi amacına ulaşmak için şiddeti kullanan bir politikacıdır Apo.
Gazeteci Ahmet Altan Kürt Mandela’sı benzetmesi yaparak Kürt meselesinde en önemli mercii ve isim olduğunu belirtmiştir.
21 Aralık 2012’de Başbakan Baş Danışmanı Yalçın Akdoğan: ‘Öcalan hala en önemli aktör durumunda.’
6 Ocak 2013’de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın düzenlediği basın toplantısı: ‘Görüşme süreci devam edecek.’ (Hürriyet Gazetesi)
Yalçın Akdoğan: ‘Öcalan’ın süreci diğerlerinden daha doğru okuduğunu düşünüyorum. Belki televizyon imkânı, birçok tartışma programı izlemesi rol oynamıştır. Suriye’de vesaire birçok ülkede farklı aşamalardan geçti. Onlarca yıldır bu işlerin içinde olduğu için farklı bir bakış açısı da vardır. Olayları okuma kabiliyeti ve tecrübesi vardır. Dikkat ederseniz onun verdiği mesajlar diğerlerinin verdiği mesajlara göre sürecin geleceğini daha çok düşünen bir hassasiyeti yansıtıyor.’
Dönemin Şırnak Valisi Hasan İpek, Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Öcalan tektir dedi ve teşekkürlerini basın aracılığıyla iletti.15 Şubat 2014 tarihinde İstanbul’da 127 aydın öncülüğünde ‘Barış ve demokrasinin tesisi için Öcalan’a özgürlük’ kampanyasını kamuoyuna deklare etti.
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, 'Bir savcı çıktığında, ‘Siz niye Türkiye’ye barışı getirmeye çalışıyorsunuz diye hesap mı soracaktır? Akan kanın, göz yaşının dindirilmesi için niçin gayret ediyorsunuz diye mi soracaktır? Bu suçsa ben bu suçu işliyorum burada’ demiştir.
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, ‘Biz aslında devleti, kurumları kendisiyle hesaplaştırdık. Geçmişiyle, geçmişte yaptıklarıyla yüzleştirdik. Yapılan yanlışlıklar, haksızlıklar, zulümler, yasaklar, korkular, tabular, endişeler, faili meçhuller, bütün olumsuzlukları tekrar gözler önüne serdik. Büyük sorunlar daima zor çözülür, inişler çıkışlar gösterir. Uluslararası aracılar kullanılmaması bile önemli sorun oldu ama biz büyük bir özgüven ve cesaretle yürütüyoruz.’
Süleyman Şah Turbesi’nin IŞİD tehdidi karşısında YPG-TSK ortak operasyonla daha güvenli bir alana taşınması gerçekleştir.
2013-2015 görüşme süreci kamuoyu yoklamalarında iktidar partisinin Öcalan’ın işaret ettiği HDP lehine oy kaybetmesi ve Kuzey Suriye’de Kürtlerin IŞİD’e karşı başarılı direnişi neticesinde iktidar tarafından süreç sonlandırılmıştır.
5 Nisan 2015-11 Eylül 2016’ya kadar barışın öncüsü –ki tüm hükümet ve devlet yetkilileri Kürt Halk Önderi olarak biliyor- Öcalan’dan haber alınamadı. Bu sürede BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği (BMİHYK) raporunda yaşananları ‘Kıyamet resmi’ olarak tasvir etmektedir.
Raporda (BM), ‘Hukuksuz öldürmeler ve aşırı güç kullanımı yerleşim alanlarının ağır silahlar ve tanklarla yoğun bir şekilde bombalanması haricinde çok sayıda cebri kaybolma, işkence, yaşam alanlarının ve kültürel mirasın yok edilmesi, nefret suçuna teşvik, acil yardım, yiyecek, su ve barınma gibi ihtiyaçlardan mahrum bırakılma, kadınlara karşı şiddeti düşünce ve ifade özgürlüğünün ciddi derecede kısıtlanmasının yanısıra; sosyal hayata müdahil olma hakkının gasp edilmesi’ gibi birçok vaka BMİHYK tarafından belgelenmiştir.
Raporda, Bin 200 sivilin hayatını kaybettiği, bunlardan yaklaşık 200 kişinin bodrumlarda yakıldığını 255 bin-500 bin arası nüfusun yerinden edilmesi vurgulanmaktadır. Bunlar BM resmi raporundaki veriler ki STK ve Kadın Hareketi raporlarında bunun iki katıdır. Bu yaşananlar kadınların ve Kürtlerin statüsünü red ve inkar ettiği gibi, eşitlik, özgürlük, demokrasi karşıtı bir rejimin sürekliliğine de hizmet ediyor. Bu çöktürme planı Kurdistan’a uygulandı ve tüm Türkiye çöktürüldü.
TECRİT KALDIRILMALI
Siyasal sorunların çözümü –bilindiği gibi dünyada da- masanın bir tarafına seçimle iktidar olmuş parti ve onun yetkilendirdiği (devlet) heyetleri olacaktır. Çatışmanın ya da savaşın devlet nezdindeki tarafı o günün iktidar partisidir. Bu yönde muhataplar bellidir.
Çünkü Kürt sorunu (yani Türklüğü dayatma ve ret, inkar etme sorunu) 100 yıldır –ki Lozan Antlaşması yüz yılını doldurdu- dört ulus devlet tarafından (Türkiye, İran, Irak, Suriye) Kürt halkına ret, inkar ve tek dil dayattığı, asimile ettiği bir gerçektir. Buna karşı Kürtler hep isyan etti. Süleyman Demirel PKK’ye 29’uncu isyan dedi. En genel söylemiyle iskan-isyan kimseye kazandırmıyor.
Yarım asra yakındır süren bu savaş ve çatışmaya son vermek, Kürt Halk Öncüsü Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması, görüşmelerin başlatılmasıdır.
ATK’NİN ‘ÖLÜM FERMANI’ RAPORLARI
Tecride dayalı infaz rejimi ile 12 Eylül mahpushane koşullarını, aparhait rejimin de ötesi zulümhanelere, esir kamplarına dönüştüren yeni mahpushane uygulamalarına son vermek. Bugün 657 ağır hasta tutsak ATK raporlarıyla yani ‘ölüm fermanı’ raporlarıyla adeta son nefesine kadar işkence edilerek idam edilmektedir.
30 yılı aşkın mahpusluk sonrası dahi tutsakların bırakılmayarak, 350 ağır hasta şu anda keyfi olarak bırakılmamaktadır. Bunun adı insanlığa karşı işlenen suç düzeyini de aşmış utançtır, yani hukuk etiğinde utanç verici bir uygulamadır.
'ACİL' TALEP
Bugün yüzlerce mahpushanede binlerce politik tutsak açlık grevleriyle tecride karşı olduğunu ve tecridin derhal kaldırılması için mücadele ediyor. Bu sesin bir an önce duyulması gerekiyor. Sonuç olarak biz politik Kürt kadın tutsaklar seçilmiş iktidar, Adalet Bakanı ve tüm sorumlulardan Barış Öncüsü Öcalan ve arkadaşları üzerindeki tecride son vererek, fiziki özgürlüğü de dahil, barışçıl rolünü oynamasının koşullarının sağlanması ülkemiz için bir aciliyet arz etmektedir."