HABER MERKEZİ - Yeni Yaşam gazetesinde yer alan Mazlum Amed imzalı makalede, seçimlerde ortaya çıkan sonuca dair, “‘Konuş, sen nerelisin?’ diyerek gaspçıların maşalarının karşısına dikilen ‘yurtsever ruh’ Kürdistan’ı, Kürdü ayağa kaldırdı, kenetledi” ifadeleri yer aldı.
Ülkenin içerisinde bulunduğu siyasi, ekonomik, sosyal koşullar nedeniyle büyük bir önem kazanan yerel seçimler geride bırakılsa da, sandıklardan çıkan sonuçlara kimi il ve ilçelerde itirazlar söz konusu. Özellikle AKP iktidarının binlerce polis ve askeri seçmen olarak taşıdığı Kurdistan’da, Şirnex ve Qers gibi kentler ile bazı ilçelerde halk iradesi açıkça gasp edildi.
Şirnek’te, otobüslere bindirilip oy kullandırılacakları okulların önüne getirilen polis ve askerler ile Süleyman Salğucak isimli bir yurttaşın “Konuş, sen nerelisin?" diyerek onlardan hesap sorduğu görüntüler hak iradesine yönelik darbe ve buna dönük itirazın, isyanın kanıtı oldu.
Yeni Yaşam gazetesinin bugünkü sayısında bu durumun kaleme alındığı dikkat çekici bir makale yer aldı. Gazetenin forum sayfasındaki “Halkın çocuklarına armağanı: ‘Konuş, sen nerelisin?’ ruhu” başlıklı Mazlum Amed imzalı bu makalede, Şirnex’ten yansıyan görüntüler üzerinden sandık sonuçları irdelendi.
Kaleme alınan o makale şöyle:
“Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM-Parti) dosta da düşmana da ‘Üçüncü Yol’ siyaset tarzının zaferini tattırdı. Bu seçim zaferi son 8-9 yıldır faşizm uygulamalarıyla sonuç aldığını / alacağını zanneden AKP-MHP faşizmine Kürdistan’da kırmızı kart gösterdi.
YURTSEVER RUH
Seçmen iradesini gasp etmek için başvurdukları –buna acizliğin resmi, utanmazlığın zirve hali de diyebiliriz- seçmen taşıma yöntemi adeta tuzla buz edildi. Şırnak’ta “Konuş, sen nerelisin?” diyerek gaspçıların maşalarının karşısına dikilen “yurtsever ruh” Kürdistan’ı, Kürdü ayağa kaldırdı, kenetledi. Öyle ki gaspçı rejim Şırnak’ta bu ruha bir kez daha saldırdı, iradesini savunanları gözaltına aldı.
Her ne kadar bazı kentlerde gaspçı rejim sonuç almış görünse de aslında kaybettiklerini en iyi onlar biliyor. Zaten başvurdukları yöntem de çaresizliklerini, acizliklerini göstermektedir. Yıllarca uyguladıkları faşizmin, 90’lı yıllardaki baskı ve zora rahmet okutacak yöntemlerinin işe yaramadığı / yaramayacağı çok net ortaya çıktı. “Konuş, sen nerelisin?” Türk ulus devletinin karşısına dikildi.
ULUS-DEVLET İFLAS ETTİ
Şimdi Türkiye’de aklıselim herkesin ortaya çıkan bu resme bakıp ders alması gerekiyor: Tekçi rejim iflas etti; borç harçla, fonla – krediyle çarklarının dönmesine imkân kalmadı. Kapitalist modernitenin “ulus devleti” dünyada kriz halindeyken, Kürtlerin direnişi Türk ulus devletini daha derin bir krize sürüklemiştir. Bundan sonra ya bu kriz derinleşerek Türkiye halklarının felaketine gidecek ya da 1921 Anayasa’sının ruhu diriltilecek, Türkiye halklarının hukuku birlik ruhuyla yeniden düzenlenecek.
Üç yılı aşkın bir zamandır mutlak tecrit koşullarında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın yıllar önce işaret ettiği çözüm, bugün kendini adeta dayatıyor. “Kürt meselesini çözmeyen çözülür” altın kuralı bir kez daha çalıştı; AKP deyim yerindeyse çözüldü, yenildi.
Şimdi DEM Parti’yi çok daha zor bir süreç, çok önemli görevler bekliyor. Kayyım rejiminden söke söke alınan yerel yönetimlerin nasıl işletileceği (ve nasıl işletilmeyeceği) yönünde hummalı bir çalışma onları bekliyor.
HALKIN ÇOCUKLARINA ARMAĞANI
Unutulmamalı ki yerel yönetimlerin öncelikli görevi yerellerin kültürel dokusuna uygun olarak “kültür soykırımına” karşı direnmektir ki kayyım rejimi evvela kültür, sanat ve edebiyat çalışmalarına yönelmişti. Kürtçeye dair ne varsa hoyratça saldırmıştı, kreşlere değin kapatmıştı. Şimdi de bu çalışmaları yasal ve meşru zeminde, eskinin üstüne katarak yapma zamanıdır.
Diğer yandan, çok açık söylemek gerekir ki belediyeler kimsenin bir şeyleri hak ettiği yerler değildir; istihdam alanı değildir. Belediyelere böyle bakan her kim olursa olsun, “Konuş, sen nerelisin?” ruhuna ters düşeceğini, bu ruhu kimsenin kirletmeye hakkının olmadığını net bir şekilde ifade etmek gerekiyor.
Bu seçim zaferi halkın kendi kendine sunduğu bir armağandır. Halkın kaybettiği çocuklarının ruhlarına armağanıdır. Kimsenin bu ruhu kirletmeye hakkı yoktur. Bu bilinçle, kişisel- grupsal çıkarlarını asla öncelemeden, hatta hiç düşünmeden, tenezzül etmeden halkın kolektif hakları için çalışmak, çalışmak, çalışmak gerekiyor.”