AMED – Yargıtay, polisin kullandığı gaz fişeğinin isabet etmesiyle yaşamını yitiren Enes Ata ve Mahsun Mızrak davasında “olası kastla ölüme neden olmaktan” yargılanan polisler hakkındaki beraat hükmünü onadı.
Yargıtay Mûş’un Şenyayla kırsalında öldürülen 14 PKK’liden 4’ünün cenazesinin defnedilmek üzere getirildiği Amed’de 26 Mart 2008’de yaşanan protesto gösterilerinde polisin gaz fişeğiyle yaşamını yitiren Enes Ata (8) ve Mahsun Mızrak’ı (17) “olası kastla ölüme neden olmaktan” yargılanan polisler Hayrettin Akar, Nuri Özgenç ve Bilal Özkara hakkındaki beraat hükmünü onadı.
MLSA’nın haberine göre, yaklaşık sekiz yıl sürede davada kararını açıklayan Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi, sanık polislerin üzerlerine atılı suçu işlediğine dair “yeterli delil elde edilemediği” gerekçesiyle beraat etmesine karar verdi. Antep Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi, dava dosyasındaki usul eksiklikleri bulunduğu gerekçesiyle yerel mahkemenin kararını bozdu. Yeniden görülen davada sanık polisler hakkında 2019 yılında beraat kararı verildi. İstinaf mahkemesinin Mızrak ve Ata’nın avukatlarının taleplerini reddetmesi üzerine dava Yargıtay’a taşındı.
GAZ FİŞEĞİYLE ÖLDÜRÜLDÜĞÜ KARARDA YER ALDI
Temyiz taleplerini inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesi, sanık polisler hakkında verilen beraat kararının “hukuka uygun” olduğu gerekçesiyle kararı onadı. Yargıtay, Mızrak ve Ata ailesi avukatlarının temyiz taleplerini ise kararda herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle esastan reddetti. Kararın gerekçesinde, Ata ve Mızrak’ın kesin ölüm sebebine ilişkin hazırlanan otopsi raporlarına ölüm nedenlerinin gaz fişeğinin yaralanmasına bağlı beyin harabiyeti ve kanamasından kaynaklandığı belirtildi.
‘HUKUKA AYKIRILIK BULUNMADI’
Kararın devamında şu ifadelere yer verildi: “İleri sürülen iddia ve savunmaların toplanan ve dosya kapsamına göre yeterli olduğu anlaşılan delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin açıkça gösterildiği, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, sanıkların atılı suçları inkar ettikleri, maktullerin cesetlerinden çıkartılan gaz fişeği parçalarının hangi silahlardan atıldığının tespit edilememesi karşısında, sanıkların üzerlerine atılı suçları işlediklerine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığından şüphe sanıklar lehine değerlendirilerek atılı suçlardan beraat kararları verilmesinde bir isabetsizlik görülmediği… Her ne kadar Bölge Adliye Mahkemesi kararında istinaf istemleri hususunda ayrıntılı bir gerekçeye yer verilmemiş ise de bu bölümde, ilgili temyiz sebeplerine yönelik gerekçeli değerlendirme yapılarak söz konusu eksikliğin Yargıtay tarafından giderildiği anlaşıldığından, anılan temyiz sebeplerinin incelenmesinde eleştiri nedeni dışında hükümlerde hukuka aykırılık bulunmamıştır.”
ERDOĞAN HAKKINDAKİ SUÇ DUYURUSU İŞLEME ALINMADI
Mahsum Mızrak ailesinin avukatı ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Yönetim Kurulu üyesi Barış Yavuz, Yargıtay kararını ve dava sürecinde yaşananları değerlendirdi. Yavuz, Avrupa Birliği’ne uyum süreci ve demokratikleşmenin konuşulduğu süreçte, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, 28 Mart olayları sırasında söylediği, “Kadın da olsa çocuk da olsa gereği yapılacaktır” sözleri ardından ölümlerin başladığını söyledi. Mızrak ve Ata davasında “azmettirici olduğu” gerekçesiyle Erdoğan hakkında suç duyurusunda bulunulmasını talep ettiklerini, ancak bunun mahkemece reddedildiğini hatırlattı.
‘ADLİ EMANETTEKİ DELİLİ YOK ETTİLER’
Yavuz, yargılamaya ilişkin şunları söyledi: “Bu dava, devletin bu cezasızlık olgusunu bile ve isteye nasıl sonuna kadar götürdüğünün göstergesidir. Çünkü bizler ne zaman bir ip ucuna ne zaman bir delile ulaşsak bunun karşısında muhakkak bir argüman geliştirdiler. Mahsun Mızrak’ın, Enes Ata’nın ölüme sebep olan çekirdeğin hangi silahtan atıldığın tespit etme imkanına kavuştuğumuz anda emanetteki delili de yok ettiler. En sonunda yerel mahkeme delil yetersizliğinden sanık hakkında beraat kararı verdi. Bunu istinaf ve Yargıtay da onayladı.”
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi‘nin (AİHM) Mahsum Mızrak’ın yaşam hakkının ihlal edildiğine karar verdiğini hatırlatan Yavuz, “Ne yerel mahkeme ne istinaf ne de Yargıtay kararlarında AİHM’in ihlal kararından bahsedildi. AİHM’in bu kararı iç hukukta yokmuş gibi davranıldı ve ona göre hüküm verildi. Bu dosya kapatıldı. Cezasızlık kültürü kendisini böyle gösteriyor. Bu davayı Anayasa Mahkemesi’ne taşıyacağız” diye belirtti.
NE OLMUŞTU?
Amed’de 28 Mart 2006 tarihinde başlayan ve bölgenin birçok iline yayılan toplumsal olaylarda, aralarında Enes Ata ve Mahsum Mızrak’ın bulunduğu yedisi çocuk, 13 kişi hayatını kaybederken, yüzlerce kişi de yaralandı. Diyarbakır’da Mehmed Akbulut (18), Halil Söğüt (78), Tarık Ataykaya (23), Mehmet Işıkçı (19), Mustafa Eryılmaz (26), Emrah Fidan (17), Abdullah Duran (9), Enes Ata (6), Mahsum Mızrak (17), İsmail Erkek (8), İlyas Aktaş (24), Mardin’de Ahmet Araç (27), Sıddık Önder (22), Batman’da ise Fatih Tekin (3) yaşamını yitirmişti. Kamuoyunda 28 Mart olayları bilenen toplumsal olaylar sırasında dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan'ın "Kadın da olsa, çocuk da olsa gereken yapılacaktır" açıklamasının ardından polis ve askerin olaylar sırasında orantısız güç kullanmıştı.
BİRÇOK DELİL KAYBOLDU, DELİLLER KARARTILDI
2010 yılında başlayan Ata ve Mızrak davası sürecinde davanın seyrine etki edecek, faillileri ortaya çıkartacak deliller birer birer kaybettirildi. Sekiz yaşındaki Enes Ata'nın ölümüne yol açan ve davanın en önemli delili olan gaz fişeği adli emanette kayboldu. Mahsum Mızrak’ın kafasına saplanarak ölümüne neden olan gaz fişeğinin yerine adli emanette av tüfeği fişeği konulduğu ortaya çıktı. Ata’nın üzerindeki kanlı tişörtün, herhangi bir mahkeme kararı bulunmadığı halde, polisler tarafından imha edildiği ortaya çıktı. Ayrıca olay gününe ait polislerin yaptığı bütün telsiz konuşma kayıtlarının imha edildiği de saptandı. Delillerin kaybettirilmesine ilişkin yapılan açılan soruşturmalar ise takipsizlikle sonuçlandı.