İZMİR - Endüstriyel tarım, tarım arazilerinin maden ve enerji şirketlerine tahsis edilmesi ve iktidarın politikalarının sonucunda gelişen kuraklığın ciddi boyutlara ulaştığını belirten Çiftçi-Sen Yönetim Kurulu Üyesi Adnan Çobanoğlu, buna karşı çözümün geleneksel ve ekolojik tarımda olduğunu kaybetti.
AKP iktidarının uyguladığı tarım politikaları, üreticiyi özel sektör ve açlığa mahkum etmeye devam ediyor. Son yıllarda gübre, tohum gibi girdilerde yaşanan dışa bağımlılık, tarımsal üretimi imkansız hale getirdi, çiftçiyi topraktan kopardı. Maliyetleri karşılamakta zorlanan üretici, bir yandan iklim krizinin etkileri ile baş etmek zorunda kalıyor. Mevsimler arası belirginliğin azalması, yağışların düzensizleşmesi verimi ciddi anlamda düşürdü. Bir yandan aşırı yağış ve seller ile bir yandan ise aşırı sıcak ve kuraklık ile ürünler yok oluyor.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nün (MGM) 2024 Şubat ayı verilerine göre; son 53 yılın en sıcak Şubat ayı yaşandı, yağışların yetersizliği barajları kuruttu ve birçok kentte şimdiden kuraklık alarmları verilmeye başlandı. MGM'nin oluşturduğu kuraklık haritasına göre de, Kurdistan'ın tamamı, Türkiye'nin ise 4'te 3'ü aşırı kurak olarak görünüyor. Oluşturulan haritaya göre hafif kurak alanları en düşük seviyedeyken, şiddetli kurak alanların boyutunun arttığı gözler önüne seriliyor. Yine çevre uzmanlarının uyarılarına göre, bir sene içerisinde sıcaklıkların en az bir kere sıfır derecenin altına düştüğü gün sayısı giderek düşüyor. Bu durum yağış düzensizliğini ve susuzluk tehlikesinin büyümesi anlamına geliyor.
Avrupa Çevre Ajansı'nın geçtiğimiz hafta yayınladığı rapor ise Türkiye'nin de içinde bulunduğu Güney Avrupa'nın ciddi bir kuraklık ile karşı karşıya kaldığını gösteriyor. Ajans, bu bölge için orman yangınları, biyolojik çeşitliliğin bitmesi, sıcaklık kuraklık nedeni ile enerji kesintileri ve su kıtlığının yaklaştığını belirtti.
TARIMDA NEOLİBERAL POLİTİKALAR
Çiftçiler Sendikası (Çiftçi-Sen) Yönetim Kurulu Üyesi Adnan Çobanoğlu, tarım politikalarının tarımı getirdiği durumuna, kuraklık ve önümüzdeki yaz mevsiminde çiftçiyi nelerin beklediğine dikkat çekti. İktidarın tarım politikalarının neoliberal tarım politikaları olduğuna işaret eden Çobanoğlu, 2000'lerin başında, “15 günde 15 yasa” adı altında İMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü'nün dayatmalarıyla tarımın nitelik değiştirmeye başladığını kaydetti. Bununla amaçlananın gıdanın metalaştırılması olduğunu söyleyen Çobanoğlu, "21'inci yüzyılın en önemli çatışma noktası gıdanın kontrolünün şirketlerin eline geçmesine dönük politikalar üretilmesi, doğanın metalaştırılmasıydı. AKP iktidarı bunu en iyi uygulayan siyasi iktidar. Bütün desteklerini şirket tohumculuğuna ve tarımsal üretimine verdi. Doğrudan Gelir Desteği adı altında birçok tarım arazisinin üretim dışında kalmasına neden olacak uygulamalar yaptılar. Girdi destekleri konusunda da şirketlere bağımlı hale getirdi. Yine örneğin Bergama, Dikili ve Kınık bölgesinde gördüğümüz Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgeleri ile seracılığı öne çıkartan, devlet arazilerini şirketlere bedavaya veren, çevresindeki arazileri de acele kamulaştırma ile çiftçilerin elinden alan bir sistem uygulanıyor. Çiftçiler işçileştirilmeye çalışıyor" diye belirtti.
ENDÜSTRİYEL TARIMIN ETKİLERİ
Endüstriyel tarımın hem iklim değişikliğine hem de verime etkisine dikkati çeken Çobanoğlu, şöyle devam etti: "1960'lardan bu yana tarımda sürekli bir kimyasal kullanımı söz konusu. Toprağa zehirlerin atılması ister istemez toprağın karbon emme özelliğini ortadan kaldırıyor. Toprak karbonu emerek bize gıda verir. Ama kullanılan kimyasallar topraktaki bakteri, böcekleri öldürdüğünden dolayı iklimsel kriz meydana geliyor. Yaşanan kuraklık bu krizin sonucu. Sözde iklim krizini çözüm toplantıları yapılıyor. Ama devletlerin yaptığı bu toplantılarda yine metalaştırma üzerine konuşuluyor. Bize yıllardır daha fazla su ihtiyacı olan tohumlar ektirildi. Yerel ve geleneksel tohumlar iklim koşullarına uygun, susuz da yetişebilen ürünlerdi. Bize ısrarla verimlilik savsatası ile bu dayatıldı. Verimlilik birim alandan en fazla ürün almak değil, alanın uzun yıllar üretim içerisinde tutabilmektir. İklim krizinin en iyi çözümü de sağlıklı toprak ve tarımsal üretimdir."
'EKOLOJİK TALAN KURAKLIĞA NEDEN OLDU'
Üretimi etkileyen diğer unsurun ise tarım arazilerinin enerji ve maden şirketlerine tahsis edilmesi olduğuna işaret eden Çobanoğlu, kuraklığın ekolojik talanla doğrudan bağı olduğunu söyledi. Sadece madenlerin değil "temiz enerji" denilen Jeotermal Enerji Santrallerinin (JES) de iklim krizine neden olduğunu belirten Çobanoğlu, "Kullanılan kimyasallar hem yeraltı sularını hem de toprağı kirletiyor. Sağlıklı gıdaya erişmek istiyorsak ekoloji mücadelesini de yükseltmek, mevcut enerji politikalarına karşı durmamız gerekiyor. Örneğin 4-5 yıl önce Avrupa'ya giden kuru üzümler, afrotoksin olduğu için labaratuarlardan geri döndü. Nedeni de kurutmada yaşanan sıkıntılar ve buna yol açan iklim koşullarıdır. İklim krizi sadece kuraklık değil, mevsiminde olmayan yağışlar da sorun. Mesela geçen Haziran’da yaşanan yoğun yağışlar zeytin ve üzümde ciddi bir rekolte kaybı yarattı. Şaraplık üzüm üreticileri ciddi ürün kaybı yaşadı. İklim krizlerinden yine yararlananlar şirketler oluyor. Üretici ürün üretemiyor, borcunu ödeyemiyor bu şirketlerde ürünü ellerinden ucuza alıyor" ifadelerini kullandı.
'ÇÖZÜM EKOLOJİK TARIM'
MGM'nin son verilerini de değerlendiren Çobanoğlu, önümüzdeki yaz mevsiminin verim kaybı, ürünlerde hastalıklar ile geçeceğini kaydetti. Yağışların mevsiminden sonra çiçek döneminde yağması durumunda bu kaybın daha da artacağını vurgulayan Çobanoğlu, "Çiftçileri gerçekten yokluk, açlık, topraklarına el konulması bekliyor. Yeni Tarım Yasası'na göre devlet çiftçinin ne ekeceğini kendisi belirliyor. ‘Eğer benden izin almadan 2 yıl üst üste benim belirlediğim ürünü üretmezsen o toprağa el koyarım başkasına kiralarım’ diyor. Önümüzdeki yıllarda bu tür vakalarla karşılaşacağız. Bunun çözümü de yine ekolojik tarımdan geçiyor. Bu da çiftçilerin en az girdi ile üretimi devam ettirmeleri, yerel tohumlar ve yerel ürünleri üretmeleridir. Çok su isteyen ürünlerin üretilmemesidir. Örneğin Tire'de ‘hayvancılığı destekleyeceğiz’ adı altında yoğun bir şekilde büyükbaş hayvan desteği verildi. Şimdi Tire Ovası sadece mısır üretiyor. Aşırı su kullanımına yol açan bir durum. Meraları özelleştirirsen, köylülerin mal varlıklarına el koyarsan, ithal et almak zorunda kalırsın. Tüketici de buna ulaşamaz" diye konuştu.
MA / Tolga Güney