İZMİR - Cezaevlerinde son 2 yılda en az 94 hasta tutsak yaşamını yitirdi. İHD'li Ahmet Çiçek, birçok tutsağın hastalıklarının son evresinde tahliye edildiğine işaret ederek, "Bu durumun insani ve vicdani hiçbir tarafı kalmadı" dedi.
AKP-MHP iktidarı toplum üzerinde kurmaya çalıştığı tecrit sisteminin kat ve kat fazlasını cezaevlerinde tutsaklar üzerinde uyguluyor. Tutsaklar, görüşten telefona kadar bütün haklarının ellerinden alındığı, tedavi hakkına erişemediği bir tecritle karşı karşıya. Uygulanan tecritten hasta tutsaklar daha fazla etkilenirken, İnsan Hakları Derneği (İHD) verilerine göre, cezaevlerinde bin 517 hasta tutsak bulunuyor ve 1 Ocak 2022'den bu yana 94 hasta tutsak cezaevinde yaşamını yitirdi.
Hasta tutsaklar ilerleyen yaşlarına, tek başlarına hayatlarını idame ettirememelerine ve "Cezaevinde kalamaz" raporlarına rağmen tahliye edilmiyor ya da ölüm döşeğinde tahliye ediliyor. Son olarak 28 Şubat'ta Elazığ R Tipi Kapalı Cezaevi'nden tahliye olan İsmet Çardak, 14 Mart'ta yaşamını yitirdi. “Genetik miopati” denilen kas erimesi hastalığı nedeniyle tedavi gören ağır hasta tutsak Çardak, cezaevinden tekerlekli sandalye ile çıkmıştı.
İsmet Çardak gibi ölümüne az bir süre kala tahliye edilen hasta tutsakları derledik.
* Güler Zere, tutukluluğunun 14'üncü yılında damak kanserine yakalandı. Uzun süre Çukurova ve Çapa Tıp Fakültesi hastanelerinde tedavi gören Zere, aylarca Adli Tıp Kurumu (ATK) raporunu bekledi. 6 Kasım 2009'da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün af yetkisini kullanmasıyla serbest kalan Zere, 7 Mayıs'ta 2010 yaşamını yitirdi.
* Sabri Kaya, Osmaniye 2 Nolu T Tipi Kapalı Cezaevi'nde tutulurken, 25 Mart 2020'de kalp krizi ve beyin kanaması geçirdi. Kalbi yüzde 25 çalışan Kaya, 3 kez yoğun bakıma alınıp, "Durumu iyi" denilerek, yoğun bakımdan çıkarılarak cezaevine tekrardan götürüldü. 20 Mayıs 2020'de "Cezaevinde kalamaz" raporu verilip, tahliye edilen Kaya, aynı gün yaşamını yitirdi.
* Mehmet Ali Çelebi, Sincan Cezaevi’nden tutulurken kan kanseri ve böbrek yetmezliğine yakalanmasına rağmen yıllarca tahliye edilmedi. 25 Ağustos 2021'de hastalıklarının ilerlemesi üzerine tahliye edilen Çelebi, kanserin akciğerine sıçraması üzerine 31 Ağustos'ta yoğun bakıma alındı. Aylarca yoğun bakımda kalan Çelebi, 4 Eylül 2021'de hayatını kaybetti.
* Abdülhalim Kırtay, Balıkesir Burhaniye T Tipi Cezaevi'nde tutulurken, 3 defa fıtık ameliyatının yanı sıra ileri derecede prostat, diyabet, yüksek tansiyon ve hemoroit hastalıklarına rağmen tahliye edilmedi. Hastalığı ilerleyen Kırtay, Kasım 2022’de İzmir Menemen Devlet Hastanesi’nde, 4 gün boyunca elleri kelepçeli bir şekilde tedavi edildi. Buna rağmen ancak 22 Mart 2023’te tahliye edilen Kırtay, 12 Mayıs 2023'te yaşamını yitirdi.
* Cemal Tanhan, Bolu F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulduğu 27 Ekim 2023'te felç geçirerek hastaneye kaldırıldı. Hastanede yattığı dönemde ciğerleri su toplayan ve zatürre olan Tanhan'a 4'üncü evre kanser teşhisi konuldu. 6 Kasım 2023'te tahliyesine karar verilip tedavi altına alınan Tanhan 43 sonra 4 Aralık 2023'te hayatını kaybetti.
'TEDAVİ HAKKI ENGELLENİYOR'
Hasta tutsakların cezaevlerinde ölüme terk edilmeleri hakkında konuşan İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi Cezaevi Komisyonu Üyesi Ahmet Çiçek, hasta tutsakların tedavilerinin yapılmadığını, ilaçlarının ya geç verildiğini ya da hiç verilmediğini vurguladı. Cezaevinde bayılan ya da başka bir durum geçiren tutsakların revirde serum verildikten sonra koğuşa gönderildiğini kaydeden Çiçek, "Neden bayıldığına dair hiçbir araştırma yapılmıyor, hasta mahpusun kendine gelmesi onlar için yeterli oluyor. Adli Tıp Kurumu (ATK) içinde bu durum aynı. Sürekli kalp krizi geçiren, kanser hastası olan ya da başka ağır hastalıkları olan tutsakların ayakta duruyor olması 'Cezaevinde kalabilir' raporu vermelerine neden oluyor. Hapishane dediğimizin kapalı ve birçok insanın bulunduğu bir alan ve burada kanser hastasının bulunmuş olması vicdanen kabul edilebilir bir şey değil. Bu insanlar hangi nedenden tutuklu olursa olsun insan olduğunu unutmamalıyız. İnsan onuruna yakışır şekilde davranmak gerekir" dedi.
'ADLİ KONTROLLE BIRAKILIYORLAR'
Tutsakların bırakılma durumunun ise ancak son evre kanser durumunda yaşandığına dikkati çeken Çiçek, şöyle devam etti: "Mesela Mutlak Tozun kanserde son evre teşhisi konulduğu zaman adli kontrol ile bırakıldı. Yani yoğun bakımda olan hastanın, her gün imza atması gerekiyor. Bu işlem özellikle politik mahpuslar üzerinde uygulanıyor. Çünkü iktidarın uygulamış olduğu politikalara muhalif olan bu insanlar 'düşman' kategorisinde değerlendirerek, insani koşullarını yok ediliyor. Bu yok olunca uzun yıllar tutuklu kalan bu insanlar, daha yoğunlaşmış hastalıklara maruz kalıyor ve teşhis konulmadan kansere yakalanıyorlar. Son evresinde ise çok insani düşündükleri için değil 'başlarına kalmaması' için adli kontrol ya da 2-3 ay infaz erteleme ile bırakıyorlar. Eğer hastalıkları iyileşirse savcılık itirazı ile geri alacaklar. Bu durumun hukuki bir yanı yokken, insani ve vicdani hiçbir tarafı kalmamıştır."
'KEYFİ VE AYRIMCI TUTUM'
"Hapishaneler insanları topluma kazandırmak için oluşturulmuş yerler olmalı" diyen Çiçek, tutsakların toplumdan tecrit edilerek bunun mümkün olmadığını kaydetti. Bu yaklaşımın “suçlular, içeride kalsınlar, gerekirse ölsünler” yaklaşımı olduğunu sözlerine ekleyen Çiçek, "İnsanları yük olarak görüyorlar. O nedenle de 'her şeye layıktırlar' anlayışı var. Birde Cumhurbaşkanına verilen keyfi bir af yetkisi var. Bireye verilen bu tarz bir yetki bireyi çıkarına göre davranmaya sevk eder. Dolayısıyla hukuki zeminde bırakılması gereken insanlar, keyfi olarak bırakılmıyor. Bunun çok fazla örneğini yaşadık. Kimi tutuklular hastalıklarından kaynaklı bırakılırken onlardan daha ağır durumda olan muhalif insanlar bırakılmadı. Yine ATK'nin burada siyasallaşması dikkatimizi çekiyor. Özel hastaneler ya da üniversite hastanelerinin 'cezaevinde kalamaz' raporuna karşı ATK 'Cezaevinde kalabilir' raporu veriyor. Her ikisi de tıp eğitimi almışlar. Onlar bırakılmasını gerektiğini düşünüyorsa ATK bu kararı neye göre veriyor. Bazı ATK raporlarında insanların tutuklanma nedeni olan suçlamalar üzerinden yazılar yazılıyor. Bu suçlamalar ATK'yi ilgilendiren bir durum değildir ve bu tarz raporlamalar suçtur. Çünkü tıbbi bir değerlendirme yapılmadan bu karar veriliyor" ifadelerini kullandı.
'BİR ŞEY YOK GİBİ DAVRANMASINLAR'
Cezaevi idaresi ve yetkililerin bu davranışlarına karşı CPT gibi uluslararası kurumların da görevini yerine getirmediğini söyleyen Çiçek, CPT gibi kurumların devletlerarası ilişkilerde araçsallaştığına işaret etti. Bu kurumların bağımsız olma durumunu yitirdiklerini belirten Çiçek, "CPT, S tiplerine yönelik yaptığımız başvurular üzerine geçenlerde Türkiye'ye geldi. Ama daha yüksek güvenlikli olan İmralı'ya gitmedi. Artık ondan bir şey beklememek gerektiğini düşünüyorum. Onlardan, bize özel davranmasını değil kuruluş amacına uygun olarak davranmasını istiyoruz. Hedefleri cezaevlerindeki yaşam koşullarını değerlendirmekse onu düzgün yapsınlar. Buradaki yetkililere ve Adalet Bakanlığına da 'uygulamaları keyfi olacak şekilde genelge hazırlamayın' diyoruz. Yazdığımız bütün dilekçelere benzer cevaplar vererek hiçbir şey olmamış gibi davranıyorlar. Ama cezaevlerin açlık grevleri ve dışarıda adalet nöbetleri var. İnsanlar bunu hiçbir şey yokken yapmıyorlar. Hasta tutsakların ölümünü beklemeden onları tahliye etsinler" diye konuştu.
MA / Tolga Güney