ANKARA - Polen Ekoloji Kolektifi Üyesi Umut Şener, Licik’teki siyanür sızıntısının Çernobil sonrası yaşanan kanser vakalarına benzer bir süreci yaratabileceği uyarısında bulundu.
Erzingan’ın (Erzincan) Licik (İliç) ilçesinde bulunan Anadolu Gold A.Ş. firmasının işlettiği altın madeninde 13 Şubat tarihinde yaşanan göçük faciasının üzerinden 20 gün geçti. Toprak altında kalan 9 işçiye dair arama çalışmaları sonlandırılmış durumda. Uzmanlar ise milyonlarca ton siyanürlü toprağın dere yatağına kaydığını ve Fırat nehri başta olmak üzere bölgede olan yeraltı ve yer üstü sularla temas etme riskine dikkat çekiyor.
Polen Ekoloji Kolektifi Üyesi Umut Şener, Licik’te 13 Şubat’ta meydana gelen göçük ve sonrasındaki gelişmeleri değerlendirdi.
Licik’teki eko-kırımın iki yönlü ele alınması gerektiğini belirten Şener, “Birincisi yaşanan katliamın sorumlusu olarak devlet ve iktidar cephesinde neler yapıldı? İkincisi ise doğa ve yaşam savunucuları bu konuda neler yaptılar?” sorularını sordu.
Facianın ardından meşruiyeti olmayan, katmerleşmiş yalanlar içeren resmi açıklamalarda bulunulduğunu dile getiren Şener, “Üstelik iktidar tarafından yapılan ilk açıklamalar ve resmi yazılarda yoruma açık ifadeler duymuştuk. Fakat gerçeklik bugün belgelerle karşımızda duruyor. Mesela belgelenenler arasında en ciddi olanlarından birisi İliç’te yer alan Çöpler Maden Havzası civarında 400 metrelik fay alanının bulunduğu ve bunun bölgede çevre etüdü yapılırken (siyanür havuzunun ve tesislerin kurulma aşamasında) raporlara işlenmediği oldu. İkincisi ise, yine bölgedeki su kaynakları çevre etüdü yapılırken haritada yer almadı ve yok sayıldı. Bu durum artık belgelerde ve raporlarda görülüyor. Bu durum, devlet ve iktidarın yaşananlara yaklaşımını gösteriyor” ifadelerini kullandı.
‘SEBEP OLANAKSIZLIK DEĞİL, SORUMSUZLUK'
Toprak altında kalan işçileri kurtaracak teknolojik alt yapının olmadığını dikkat çeken Şener, bunun sebebinin ise olanaksızlık değil, sorumsuzluk olduğunu vurguladı. Şener, “Bunu deprem sürecinde de gördük. Eğer o dönem beşli çetenin parklarda bekleyen kepçeleri, kamyonları ve iş makinelerinin hepsi afet bölgesine yönlendirilseydi, belki bu kadar can kaybı yaşanmayacaktı” dedi.
Licik’te yaşanan eko-kırım sonrasında Türkiye’deki ekoloji örgütlerinin gelinen aşamada iyi bir tepki örgütlediklerini savunan Şener, Türkiye’deki birçok maden sahasının teşhir edildiğini belirtti.
Yaşanan göçük öncesinde Licik’te ciddi bir eko-kırımın olduğunu söyleyen Şener, burası ve siyanür ile altın araması yapılan diğer birçok maden sahasında raporlanmış 38 ayrı kimyasal maddenin bulunduğuna işaret etti. Şener, “Bu gibi durumların hepsinin toptan kontrol edilmesi gerekiyor” dedi.
AVRUPA VE AMERİKA’DA SİYANÜR KULLANIMI YASAK
Madencilik faaliyetlerinin ülke ekonomilerinde ciddi yer tuttuğunu, ancak madencilik faaliyeti yapan kapitalist ülkelerin söz konusu faaliyetleri kendi ülkelerinde sınırlı olarak yaptıklarını da ifade eden Şener, şunları ekledi: “Siyanür Avrupa’da, Amerika’da ve İliç’teki maden faaliyetini yürüten şirketin menşei olan Kanada’da yasak. Bizim gibi ülkelerde ise hiçbir şekilde tedbir alınmıyor, maden faaliyetleri planlanmadan örgütleniyor.”
Eko-kırımın yaşandığı Licik’teki maden alanına halk adına bilgi almak üzere gitmek isteyen kurum ve örgütlerin Sivas ve Erzincan’dan öteye gidemediklerini, her defasında engellendiğini söyleyen Şener, “TMMOB, TTB ve KESK heyetleri ilk andan itibaren olaya müdahil olmak istedi. Ancak bu yönlü yapılan başvuruların hepsi reddedildi. Demek ki orada bir suç işleniyor. Demek ki işlenen suç örtbas edilmesi isteniyor” dedi.
ÖZEL SAVAŞ POLİTİKASI OLARAK EKO-KIRIM!
Türkiye’nin her yerinde eko-kırım yaşandığını ve bunun önünde hiçbir yasal engel olmadığını dile getiren Şener, bunun Kurdistan’da ise “özel savaş” politikası şeklinde yürütüldüğünü ifade etti. Şener, “Geçmişte biz bunu daha fazla toprak üstünde; askeri üsler ve kalekollar ile görüyorduk. Bugün ise buna çok yakın bir haritayı toprağın altı için görüyoruz. Yerin altında bir talan söz konusu. Yerin altında halklara karşı açılmış bir savaş var. bunu böyle görmek gerekiyor” ifadelerine yer verdi.
Kurdistan ve Türkiye’de yaşanan eko-kırım politikalarına karşı ekoloji örgütleri olarak çözüm önerileri ile sahada yer almaları gerektiğini vurgulayan Şener, “Bir yandan İliç yaşanmışken, sonrasında Elâzığ’da yaşanan maden kazası varken, biz sürekli yeni yeni ÇED olumlu raporlarıyla açılan ve açılması için ruhsat verilen maden sahalarıyla ilgili haberler okuyoruz. Bunun önüne geçmek için tek çare madencilik faaliyetlerinin durdurulması için elimizden geleni ardımıza koymamamız olmalıdır. Bunu siyasi bir talebe dönüştürmeliyiz” dedi.
ÇERNOBİL SONRASI KANSER VAKALARI YAŞANABİLİR!
Şener, yaratacağı etki ancak yıllar içerisinde gözlemlenebilecek Licik’teki siyanür sızıntısının Çernobil sonrası Karadeniz’de yaşandığı gibi kanser vakalarında artışa yol yaşanabileceği uyarısında da bulundu.
Şener, bu duruma dair “Fırat ve Dicle havzasının bulunduğu yer açısından Kürt halkına ve Kürdistan'da ekoloji örgütlerine özel olarak yüklenen bir sorumluluk var. Özel olarak bu sorun üzerinden saha verilerinin elde edilmesi ve yaşanabilecek sorunlara tedbir mahiyetinde somut çözüm olabilecek, sahada uygulanabilecek politikaların geliştirilmesi gerekiyor” dedi