HABER MERKEZİ - Mexmûr Kampı’nda yıllardır her türlü saldırıya karşı direnen kadınlar, “Yaşamın öznesiyiz. Kendi gücümüzün farkına varmalıyız” diye kaydetti.
Cumhuriyeti kuruluş kodları olan imha ve inkar politikalarının hedefi olmaktan kurtulamayan Kürtler, bu politikaların en derin şekilde uygulanmasıyla Türkiye’nin en karanlık dönemlerinden biri olan tarihe geçen 1990’lı yıllarla yeniden göç yollarına düştü. Koruculuk dayatmalarını reddetmeleriyle köyleri yakılarak boşaltılan binlerce Kürt, yönünü ulus devletlerin çizdiği sınırların bir diğer yakası olan Federe Kurdistan Bölgesi’ne çevirdi. Türkiye’nin saldırılarının hedefi olmaktan kurtulamayan çoğunluğu Şirnex ve Colemêrg’ten 12 bin kişi, yıllarca göç yollarında kaldı. 1998 yılına kadar 7 kez göç etmek zorunda kalan Kürtler, son olarak Irak’ın Musul vilayeti sınırları içerisinde yer alan Federe Kurdistan Bölgesi’nin başkenti Hewlêr’e 40 kilometre uzaklıkta bulunan bir alana yerleşti.
Aynı yıl içinde bir çölde Birleşmiş Milletler himayesinde kurulan ve Mexmûr adı verilen kamp kuran Kürtler, yıllar içinde burada yeni bir yaşamı inşa etti. Kürtler, burada tüm saldırı ve baskılara rağmen “Kadın Özgürlükçü, Ekolojik ve Demokratik” paradigmayla eğitimden sağlığa, kültürden ekonomiye, özsavunmadan özyönetime yeni bir yaşam kurdu.
KADINLARIN DİRENİŞİ
Köylerinin yakılmasıyla topraklarından kopan Kürtler, yıllar sonra bu kez DAİŞ saldırılarının hedefi oldu. DAİŞ’in 7 Ağustos 2014’te kampa saldırıyla bir kez daha yerlerinden edilen Kürtler, HPG’lilerin desteğiyle saldırıları püskürttü. DAİŞ’in yenilgiye uğramasının ardından bu kez Türkiye’nin hava saldırıları başladı. Mexmûr Kampı’nı İnsansız Hava Araçları (İHA) ve Silahlı İnsansız Hava Araçlarıyla (SİHA) hedef alan Türkiye, bu kez KDP ve Irak hükümetine baskılarla sonuç almaya çalıştı. Türkiye’nin saldırıları, KDP ve Irak ordusunun abluka baskılarına karşı yeni bir yaşam inşa ettikleri Mexmûr’u terk etmeyen Kürtler, ambargo altında olmasına rağmen direnişi sürdürdü. Yeni yaşamın inşasından saldırılara karşı direnişin öncüsü olan Mexmûrlu kadınlar, özgür bir toplumun özgür kadınla sağlanabileceğini vurguladı.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü de direnişle karşılayan Mexmûrlu kadınlar, örgütlü bir mücadeleyle kadın kazanımlarının korunacağını ifade etti. Mexmûr Kampı’nda bulunan Şehit Elî Şêre Mahallesi Meclis Eşsözcüsü ve Halk Meclisi üyesi Gulîzar Şirîşeyî, Kurdistan coğrafyasında kadınların özgürleşmesinin Kürt özgürlük mücadelesiyle ivme kazandığını ifade etti. Kürt özgürlük mücadelesinden önce erkeklerin kadınları kendilerine ait gördüğünü belirten Şirîşeyî, “Karar ve yetki, her şey erkeğindi. Kadın etkisizdi ve sözü yoktu. Eskiden kadın erkeklerin gözünde bir hiçti. Kadın, bir çocuğu besleyip büyütse bile, çocuğa vekillik yapamazdı. Yine bir kadın kendi kararıyla evlenemezdi. Babası, ağabeyi, kimi isterse kadın onunla evlenirdi. Bütün dünyada en ezilen ve yok sayılan kadındı. Erkek egemen zihniyet, böyle bir hâkimiyet oluşturmuştu” dedi.
KÜRT TOPLUMUNDAKİ DEĞİŞİM
Özgürlük mücadelesinin başlamasından sonra Kürt toplumunda değişimin başladığını dile getiren Şirîşeyî, “Bu değişim bütün alanlarda olmadı ama özgürlük mücadelesinin baskın olduğu her yerde başladı. Kadınlar, yavaş yavaş haklarını kazanmaya başladı. Bu kazanımlarını da kavga ve mücadeleyle elde etti. Bunu da Sayın Öcalan sayesinde elde etti. Artık kadınlar kendini erkeklerden esik görmüyordu. Üzerine düşen sorumluluğu erkek kadar yerine getiriyordu. Kadınlar, kendi işlerinde daha disiplinli ve daha kararlıdır. Özgürlük mücadelesinin başlamasıyla beraber kadında da büyük değişimler yaşandı. Kadınlar bu süreçle beraber haklarının yüzde 100’ünü almamış olsa bile, yüzde 50’sini aldılar. Artık kendi kararını veriyor” diye konuştu.
‘KADINLAR YAŞAMIN ÖZNELERİDİR’
Kampta yaşam alanlarının her aşamasında kadınların yer aldığını anlatan Şirîşeyî, 10 yıldır yönetim kademelerinde yer aldığını söyledi. Yönetime katıldığı ilk dönemlerde her zaman erkeklerin söyleyeceği sözü beklediğini belirten Şirîşeyî, “Yönetime yeni girdiğim zaman, erkekleri beklerdim. Erkeğin ne diyeceğini beklerdim. Sanki her şeyi erkek biliyor, her şeyi o yürütüyor gibi bir algım vardı. Erkekten gelecek telkini beklerdim. Ona göre adım atardım. Üzerinden zaman geçtikçe, artık işin neredeyse yüzde 75’ini ben yürütmeye başladım. Erkek arkadaşlar da bizimle beraber, onların emeğini yok saymıyoruz, fakat artık kadınların da her şeyi yürütülebileceğini görüyoruz. Artık kadınlar olarak bir karar verdiğimiz zaman, erkeklerin işine gelmezse bile ret edemez. Dünyadaki bütün kadınlara çağrımdır; asla erkek ve devlet egemenliği altında kalmasınlar. Yaşamın özneleri olduklarını unutmasınlar. Kendi kararlarını, kendi iradelerini özgürce ortaya koyabilirler. Kendi kazanımlarına sahip çıksınlar” diye belirtti.
‘KADINLAR MÜCADELESİNİ BÜYÜTÜYOR’
Kadınların kampta kurduğu terzihanede çalışan Qimet Şirnexî, kadınlar için yaratılan ekonomik özgürlük alanlarının önemine değindi. Şirnexî, “Ataerkil zihniyette, kadınlar uzun yıllar boyunca ikinci sınıf muamelesi gördü. Kadının emeği hep erkeğe mal edildi. Kadının emeği değer görmedi. Ekonomik bir getirisi olan bütün alanlar erkeğe ait olarak algılandı. Gelinen aşamada kadınlar da yaşamın her alanında erkeğin yanında, hatta çoğu zaman önünde işini yürütebiliyor. Hiç kimseye muhtaç olmadan yaşamını sürdürebilir. Kadınlar, kendi kimliklerinin bilincine vardı ve artık emeğine sahip çıkıyor. Bunun için mücadelesini yürütüyor ve her geçen gün bu mücadelesini de büyütüyor” dedi.
'ÖZGÜRLÜĞÜN FARKINA VARDIK'
“Bir kadın, kendi haklarına, kimliğine sahip çıktığı zaman içinde bulunduğu toplumu da değiştirecek ve ilerletecektir” diyen Şirnexî, “Egemen devletler, hiçbir şekilde kadınların özgür bir şekilde yaşamasını istemiyor. Çünkü kadın özgürlüğünün toplumun özgürlüğü olduğunu biliyorlar. Önderliğini felsefesi sayesinde sadece Kürt kadınları değil, dünya halklarındaki bütün kadınlar özgürlüklerinin farkına vardılar. Bunun için bugün önderliğin özgürlüğünü kendi özgürlükleri olarak görüyorlar. Bu doğrultuda kendini eğitiyor ve örgütlüyorlar. Amacımız, kadınların kendi kendine yetebilecek bir seviyeye gelmesidir. İçinde bulunduğumuz toplumun inşacıları kadınlardır. Yaşamımızı sürdürebilmemiz için gerekli olan bütün oluşumlar kadınların öncülüğüyle yapıldı” şeklinde konuştu.
‘TOPLUMDA ZİHNİYET DEĞİŞİMİ GERÇEKLEŞİR’
Toplumsal cinsiyet rollerinin yıkılması, cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve eril zihniyetin dönüştürülmesi için eğitimin önemli olduğunu vurgulayan Hêlîn Kara, şunları söyledi: “Çünkü eğitim, yeni bir zihniyetin ve kültürün inşasındaki ilk basamaktır. Bir toplumun kültürünü, sanatını, tarihini eğitimle yarınlara taşıyorsunuz. Bizimde eğitim sistemimizin önemli bir parçası, kadının özgürleşmesidir. Kadının nasıl özgürleşeceği üzerine eğitimler veriyoruz. Bu temelde eğitimler verildiği zaman, toplumda bir zihniyet değişimi ve dönüşümü gerçekleşir. Kadının değeri ve mücadelesini küçük çocuklardan başlayıp topluma empoze ederseniz, toplumsal öğrenilmiş yaklaşımları değiştirebilirsiniz. Bu eğitim sistemi toplumda bir değişimi beraberinde getirir ve bu değişim toplumda aydınlanmayı sağlar.”
'GÜCÜMÜZÜN FARKINA VARMALI’
“İlkeler, insanlık hakikati ve doğruluğu üzerine kurulursa, gerçekliğe yaklaşma ve daha gerçekçi bir nesil yaratabilme olanağı yüksek olur” diyen Kara, şöyle devam etti: “Kadın özgürlüğü üzerine verilen eğitim, toplumsal öğrenilmiş cinsiyet kalıplarını değiştiriyor. Kökten bir değişim olmasa bile, toplumda ciddi bir değişim ve dönüşümün olduğu gözlenebiliyor. Bunu yaşamımızda görebiliyoruz. Kadın özgürlük mücadelesi büyüdükçe, ataerkil zihniyetin değiştiğini görüyoruz. Ataerkil zihniyetin dönüştürülmesi mücadelesinde ilk olarak kadınların kendi gücünün farkına varması gerekiyor. Yaşamında bunu içselleştirilmesi gerekiyor. Bu değişimde kadınlar öncü konumunda olduğu için mücadelesi, fedakarlığı ne kadar büyük olursa, toplumsal değişimi o denli olumlu etkileyecektir.”
MA / Ömer Akın