İSTANBUL - Tecrit konulu konferansında konuşan Amed Barosu Başkanı Nahit Eren, infaz rejimi ve yasal düzenlemelerin Kürtlere göre şekillendiğini belirterek, “Eğer İmralı’daki tecride son vermezsek, hiçbir yerde bu hukuksuzlukların önüne geçemeyiz” dedi.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), İstanbul’da bulunan Taksim Elit World Otel’de “Tecrit Siyasetine Karşı Barış ve Özgürlük Mücadelesi” başlıklı konferansı devam ediyor. Konferansın ikinci oturumu “Türkiye’de Yönetim Tekniği Olarak Hukukun Askıya Alınması” başlığı altında İHD İstanbul Şube Sekreteri avukat Oya Ersoy moderatörlüğünde yapıldı. Bu oturumda, ÖHD avukatlarından Şevin Kaya, “Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarının uygulanmaması”, gazeteci Ali Duran Topuz “Türkiye’de yargı krizi”, Amed Barosu Başkanı Nahit Eren ise “Siyasi Tutsaklara Yönelik Ağırlaşan İnfaz Rejimi” başlıklarıyla sunum gerçekleştirdi.
Sunumlar öncesi Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutsak Kürt siyasetçi Ayla Akat Ata’nın gönderdiği mesajı Ersoy tarafından okundu.
ATA: MÜCADELE İÇERİSİNDE ÖCALAN GERÇEKLİĞİ
Ata’nın gönderdiği mesaj şöyle: “Yirminci yüzyılda yaşanan iki büyük paylaşım savaşının sonunda dünya coğrafyasında çizilen sınırlar, halklar ve dolayısıyla kültürler ve inançlar açısından bölünmüşlükleri, yarım kalmışlıkları beraberinde getirdi. Zamanında ve yerinde yapıldığına inandığım konferansınız, üçüncü yılına giren Ukrayna-Rusya savaşı, soykırıma varan şiddet ve savaş suçlarının yaşandığı İsrail-Filistin sorununun yarattığı siyasi gerilim içerisinde Kürt halkının gündemleri ve bölgesel ulus-devletlerin yüzyılı aşan inkar, imha ve asimilasyon politikalarına karşı varlığını koruma iradesini ve mücadelesini ele alacak ve tartışacaktır. Bu mücadele içerisinde Öcalan gerçekliği ise ortaya koyduğu demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü sistemi yaşamsallaştırma arayışı ile vardır. Adadır, dağdır, ovadır. Bir yanı sürgün, bir yanı zindandır. Bilgi kuşanmış gençlik, bilinçle var olan kadındır. Amed ve Ankara'dır, Süleymaniye ve Bağdat, Mahabad ve Tahran, Qamışlo ve Şam'dır. Verdiğiniz emek ve gösterdiğiniz özenin bizler için çok değerli olduğunu bilmenizi isteriz. Demokrasinin güçlenmesine ve barışa vesile olması dileğiyle kutluyor, selam ve saygılarımızı iletiyoruz.”
Daha sonra ÖHD avukatlarından Şevin Kaya, “Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarının uygulanmaması” başlıklı sunumunu gerçekleştirdi.
ÖCALAN TÜRKİYE KARARI
Hukukun yok sayılmasının temel gündemlerinden biri olduğunu ifade eden Kaya, şunları dile getirdi: “Bu kriz bugün başlamadı. Uzunca yıllardır bunun mücadelesini yürütüyoruz. Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmelerden AİHM kararlarına uymadığı bir süreçten geçiyoruz. 12 Mayıs 2005 tarihinde AİHM’in verdiği ‘Öcalan Türkiye’ kararı var. Fakat 2005 yılından beridir uygulanmıyor. 18 Mart 2004 tarihinde de, ağırlaştırılmış müebbet cezasını ele alan, yasal mevzuatın değiştirilmesi gerektiğine dair kararı var. Tecrit uygulamalarının işkence olduğunu ve giderilmesi gerektiğini belirtiyor karardı. 2015 yılından beridir de mutlak tecride varıyor.”
Asrın Hukuk Bürosu avukatlarının Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Komitesi’ne (İHK) başvurular yaptığını paylaşan Kaya, başvurulara karşı verilen kararların da yine Türkiye tarafından uygulanmadığını dile getirdi.
‘TECRİDİN KALDIRILMASI MEŞRU BİR TALEPTİR’
Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve Gezi Davası’nda tutuklanan Osman Kavala için AİHM’in verdiği “hak ihlali” kararlarını da ele alan Kaya, hem bu kararların hem de Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) verdiği benzer kararların da aynı şekilde uygulanmadığını söyledi. Kaya, “İmralı’da bir hukuk yaratıldı. Ama orayla sınırlı kalmayıp, yayıldı. Mevcut iktidar, hukuku elinde sopa olarak kullanıyor. Buna karşı sorumluluğumuz ise mücadelemizden vazgeçmemek. Sayın Öcalan üzerindeki mutlak tecridin kaldırılması talebi, hukuki olduğu kadar meşru bir taleptir” diye konuştu.
Kaya’nın ardından Amed Barosu Başkanı Nahit Eren, “Siyasi Tutsaklara Yönelik Ağırlaşan İnfaz Rejimi” başlığıyla bir sunum yaptı.
İNFAZ REJİMİ KÜRTLERE GÖRE ŞEKİLLENİYOR
Eren, Kürtlerin her iktidar dönemine ve her süreçte, katliamdan ve sürgünlerden geçirildiğini, cezaevlerine konulduğunu hatırlatarak, “Buna rağmen Kürtler her iktidardan barış istedi. Kürtler hala özgürlükleri, insan haklarını savunuyor” dedi. Eren, bütün yasal düzenlemelerin Kürtlere göre şekillendiğinin altını çizerek, “Kürtlerin pozisyonuna, taleplerine göre şekilleniyor. Yasama faaliyetleri de bu şekilde düzenleniyor. Yasal düzenlemeler bizi ‘terörize’ ettiği için infaz sistemi de bağımsız olmuyor” diye belirtti.
AYM’NİN ‘İHLAL’ KARARI VERDİĞİ TARTIŞMALI MADDE
Anayasa Mahkemesi’nin (AYM), “örgüte üye olmamakla birlikte, örgüt adına suç işlemek” maddesine dönük verdiği ihlal kararını anımsatan Eren, “Amed barosu 20 yıl önce buna itiraz etti, bugünde ediyoruz. Ama maalesef AYM, 20 yıl sonra karara bağladı. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir suçlama yok” dedi. Eren, söz konusu maddenin Meclis tarafından “yeni yargı paketi” ile daha da ağırlaştırılarak yasallaştırıldığına dikkati çekti.
‘KÜRTLERİN TALEPLERİ KRİMİNALİZE EDİLİYOR’
Eren, Kürtlere yönelik yüzyıllık “hukuk” sisteminin sürdüğünü vurgulayarak, şunları ifade etti: “Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda İstiklal Mahkemeleri vardı. İnfazlar yapılıyor idam kararları veriliyor sonra ‘yanlış’ yaptık deyip kapatıyorlar. 60’lı yıllarda sıkıyönetimler 80’ler de aynı. 99’da yine aynı ada yargılamaları. Bu sistem bu ülkede her zaman vardı. Yeni bir yasal düzenleme gibi görünüyor ama aslında aynı. Kürtler açısından özel bir yargılama sistemi var çünkü. Bütün sistem Kürtlere karşı, Kürtlerin taleplerinin nasıl kriminalize edildiğini gösteriyor bu sistem.”
İNFAZ REJİMİ AYRIMCLIIK ÜZERİNE
İnfaz rejiminin Kürtlere göre şekillendiğini sözlerine ekleyen Eren, “Bir kişinin cezaevindeki iyi hali veya durumu tahliyesini etkiler. Türkiye’de ise bu suça göre şekilleniyor. Suç üzerinden bir infaz rejimi oluşturulmuş ve inanılmaz bir eşitsizlik yaratıyor. İnfaz rejimi eşitsizlik üzerine kurulmuştur. Özel alanlar oluşturuluyor tıpkı İmralı’daki gibi. İnfazdaki bu eşitsizlik, ayrımcılık üzerine kuruluyor. İnfaz rejimi tamamen ayrımcılık üzerine kuruldu” diye vurguladı.
‘İMRALI’DAKİ TECRİDE SON VERİLMELİ’
Abdullah Öcalan üzerindeki tecride dikkati çeken Eren, “Eğer İmralı’daki tecride son vermezsek, hiçbir yerde bu hukuksuzlukların önüne geçemeyiz. Bizlerin barışı her fırsatta dile getirmek, Kürt sorunun demokratik, barışçıl çözümüne katkı sunmak için her birimizin ayrı çaba göstermesi lazım” diye konuştu.
TOPUZ: YARGI KÜRT LABARATUVARI
Daha sonra söz alan gazeteci Ali Duran Topuz, “Türkiye’de yargı krizi” başlığıyla bir sunum yaptı. Topuz, AYM ve Yargıtay arasındaki yargı krizine “tiyatral bir oyun” benzetmesi yaparak, “Kurumlar arasında fark yok olamaz. Çünkü kurumlardan birisi o oyunun içerisinde değil” dedi. Söz konusu krizin bilinçli üretilen bir kriz olduğunu belirten Topuz, şunları söyledi: “Bu kasti olarak üretilmiş bir kriz. Peki, nedir bu krizin anlamı? Bu iktidarın yüklediği anlamla ilgili. Bugün cumhuriyetin bütün kazanımlarını mahvederek bir rejim kuruyorlar. Cumhuriyetin kuruluş zamanında da yargının benzer şekilde kullanıldığını görebiliyoruz. Özellikle 1921 Koçgiri ile başlayıp Dersimle biten yargı görünümlü yürütülen süreç bunun örneğiydi. Bugün bu süreci az sayıda parlamenter dile getirse de akademide 1990’lara kadar bunun eleştirisini göremiyoruz. Cumhuriyetin kuruluş kadrolarının yargıya yüklediği anlam ve işlevini bugün Erdoğan yürütüyor. Evet, iktidarın aparatı olmak istemeyen kesimler bunu bir kriz olarak yaşıyorlar. Fakat bu aslında tam da yargıya biçilen anlamın bir sonucu ve iktidar bunu bilinçli bir şekilde yapıyor.”
Topuz, yargının cumhuriyetin inşa sürecinde Kürt laboratuvarın gelişen bir şey olduğuna vurgu yaparak, gelinen aşamada tüm toplumun etkilendiğini söyledi.
Konferansa üçüncü oturum ile devam ediyor.