İZMİR - Tekçi politikalar nedeniyle Karadeniz’de konuşulan diller yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Pontus Rumlarından Sümeyye Yıldızlı ve Hemşinli Mahir Özkan, anadillerinin resmi ya da eğitim dili olması gerektiğini vurguladı.
Anadolu ve Mezopotamya toprakları tarih boyuncu birçok medeniyete ev sahipliği yaptı. Ancak bu topraklara yayılan farklı dil ve kültürler, ulus devletlerin ortaya çıkmasıyla yok olmayla karşı kaşıya kaldı. Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü'nün (UNESCO) 21 Şubat Dünya Anadili Günü dolayısıyla 2009 yılında yayımladığı "Tehlike Altındaki Dünya Dilleri Atlası"na göre, Türkiye'de 15 dil yok olma tehlikesi altında. Bu dillerden bazıları da Karadeniz coğrafyasında bulunuyor. Verilere göre, Romeika, Hemşince ve Lazca “tehlike altındaki” diller arasında yer alıyor. Özellikle unutulmayla yüz yüze olan Romeika bugün sadece Trabzon ve Rize’nin 70 köyünde konuşuluyor.
Pontus Rumlarından Sümeyye Yıldızlı ve Gor Hemşin Kültür ve Dil Dergisi yazarlarından Mahir Özkan, anadilleri üzerindeki baskı ile buna karşı yapılması gerekenlere dair konuştu.
‘ÖNCE NÜFUS TÜRKLEŞTİRİLDİ’
Trabzon’un Çaykaralı ilçesinden ve anadili Romeika olan Sümeyye Yıldızlı (Elis Patulanti), Romeika'nın Karadeniz Bölgesi’nde konuşulan bir dil olduğunu belirtti. Osmanlı döneminde yaygın olarak kullanılan dilin ulus devletin inşası sürecinde tek kimlik anlayışı nedeniyle erozyona uğradığını dile getiren Yıldızlı, "Hristiyan olan nüfusun önce Müslümanlaştırılması ardından çeşitli politikalarla Türkleştirilmesi ile erozyon başlıyor. Dil, asimilasyon politikaları ile Rum kimliği bağlamında ötekileştirilip, Türk olmayan her unsurun düşman addedilmesiyle baskıya uğradı. İnsanlara makbul vatandaşlığın formülü Türklük olarak sunuldu. Elbette bu performansın altında Romeika gibi bir dil çelişki oluşturacaktı. 100 yıl öncesinde Trabzon’da basılan dergilerde Romeika edebi yazılar okuyabiliyorken, yüz yıllık bir sessizliğe gömüldü. Dağların tepelerine itildi, yaşam alanı kısıtlandı" diye belirtti.
‘SORUMLUSU DEVLET’
Önce dağlara itilen insanların zamanla farklı kentlere göçe zorlandığını dile getiren Yıldızlı, köylerde kalanların ise Türkçe eğitim almak durumunda kaldığını söyledi. Dili konuşanların ya da çalışma yapanların komplo teorileriyle ötekileştirildiğini dile getiren Yıldızlı, “Dilin yaşama koşulları elinden alındı ve ‘ölmeye’ bırakıldı. Dilin doğal seyri içerisinde yok olduğu iddiaları asılsız olduğu gibi, ‘olan oldu artık ne yapalım’ yaklaşımı da son derece hatalı. İcrai veya ihmali bu dilin yok olmayla yüz yüze gelmesinin sorumlusu devlettir. Şimdilerde tersine göç planları gündeme geliyor” ifadelerini kullandı.
‘YAŞAM DİL İLE BAŞLAR’
Yıldızlı, şöyle devam etti: "Bu dil, anadilimiz. Binlerce yıldır varlığımızın bir parçası. Dilin ölmesi bizim ölümümüz demek. Neden var olmayalım ki? Dilin yaşatılmasının ilk koşulu elbette ki günlük yaşamda konuşulmasıdır. Baskı ve asimilasyondan vazgeçilmesi, bu dilin kamusal alana açılabilmesi gerekiyor. Kamusal alanda hizmet dillerinden biri haline getirilmesi ve bu dille yaşam alanlarının üretilmesi lazım. Anadilde eğitim zaten her insanın hakkı. Bunun birey ve toplumlar üzerinde yol açtığı psikolojik ve sosyolojik problemler defalarca birçok çalışmada ortaya konuldu.”
‘DİLLE KİMLİKLERDE YOK OLUYOR’
Gor Hemşin Kültür ve Dil Dergisi yazarlarından Mahir Özkan da, Hemşinlilerin 17'nci yüzyılda Müslümanlaşmasıyla dilde başlayan gerilemenin Cumhuriyet’in “tek dil, tek kimlik” politikasıyla da arttığını söyledi. Son 30 yılda yaşanan kentleşme ile birlikte Hemşincenin iyice unutulduğunu dile getiren Özkan, "Bir dilin yok olması en başta bir kimliğin yok olması anlamına geliyor. Dilini yitirmiş bir toplumun kimliğini bir kaç kuşak ötesine taşıması zordur. Bu duygu, düşüncenin yok olması anlamına geliyor. Bende dilimizin yok olma sürecinin yarattığı karmaşık duygular var. Bir yandan öfke duyuyorum. Çünkü böyle olmak zorunda olmadığını, başka türlüsünün mümkün olduğunu biliyorum. Varlığımızın başkalarının keyfine bağlı olmasına büyük öfke duyuyorum. Ancak diğer yandan dili yaşatma ve gelecek kuşaklara aktarma çabaları gurur ve onur hissettiriyor” ifadelerini kullandı.
DİLİ YAŞATMA ÖNERİLERİ
Anadillerin yok olmasına karşı birçok önlemin alınabileceğini sözlerine ekleyen Özkan, şöyle dedi: “Sözlük hazırlanması, kitaplar yayınlamak, eğitim materyali hazırlamak, kurslar açmak gibi yöntemler uygulanabilir. Siyaseten atılması gereken adımlar ise ülkemizdeki tüm dillerin Türkçe ile birlikte eğitim dili olması, farklı kimliklerin anayasal statüye kavuşturulması ve Türkçe dışındaki dillerin, konuşulduğu bölgelerde resmi dil kabul edilmesi, kamu hizmetlerinin çok dilli yürütülmesinin sağlanması olarak sıralanabilir. Bize düşen görevler ise kültürel, yazınsal çalışmaları sürdürürken çocuklarımızı anadilleri ile yetiştirmek, aile içinde anadilimizi kullanmakta ısrar etmek ve yukarıda sözünü ettiğim talepleri siyasetin gündemine taşımak olmalı. Dünya çok dilli bir dünya. Anadillerimizin resmi dil ya da eğitim dili olması bizi birbirimizden uzaklaştırmaz. Tam tersine yaklaştırır. Eğitimin anadilde ve çok dilli olması mümkün ve çağın gereğidir. 21 Şubat vesilesiyle herkesi diline ve kimliğine sahip çıkmaya, dillerin hak eşitliğine dayalı bir demokrasi kurmak için mücadele etmeye davet ediyorum."
MA / Tolga Güney